Olan bitenlere bakınca bir kaç yüzyıldır öngörüsüzlüğümüzün Türkiye’de
büyük bir sorun teşkil ettiğini görüyoruz…
Tabii ki bir çok şey de olduğu gibi bunun da, tesadüf olması imkânsız!
Örnek vermek gerekirse bir Türk devleti olan Osmanlı’da Balkan
Savaşları öncesinde Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Gabriel Noradunkyan “Balkanlarda savaş çıkmayacağından
adım ve inancım kadar eminim” dedikten günler sonra savaş çıkmış ve
kısa bir süre önce 70.000 usta askerini terhis etmiş olan Türk ordusu tarihe
utanç olarak geçen bir bozgundan sonra vatan topraklarının çok büyük bir
bölümünü kaybetmiştik… Halbuki biz böyle derken ve yaparken, İngiliz
gazeteciler savaşı izlemek üzere Londra’da Balkanlara doğru yola çıkmışlardı!
Ardından Damat Ferit, İzzet Paşalar başta olmak üzere birçok tanınmış
kişi Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca başta İngiltere olmak üzere ABD ve
Fransız mandası olmayı hatta Yunanistan’ın askeri işgalini kurtuluş olarak
görmüşler ve buna uygun davranmışlardı…
Cumhuriyet dönemine gelince İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada bir
takım gelişmeler yaşanmıştır.
Ya biz ne yapmışız bu gelişmeler karşısında? Büyük öngörüsüzlükler
içinde, biraz sonra kesilecek kurbanın kasabın bıçağını yalaması misali sadece
olan biteni izlemekle yetinmişiz!
Ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu tarihi bir gerçekliktir. Buna
karşın biz 1950’lerden bu yana şehirlerimizde gecekondulaşmayı, çarpık
şehirleşmeyi, plansız yerleşmeyi velhasıl rant uğruna her şeyi
gerçekleştirmişiz… Şimdi başımıza bir deprem(ler) gelmesin diye kara kara
düşünüyoruz!
Ülkemizin su kaynakları kısıtlı… Dünyada iklim değişiklikleri ve
kuraklık önümüzde duruyor. Ya biz ne yapıyoruz? Bu sorunla ilgilenmiyor ve
sularımızın yönetimini bile Katarlılara bırakıyoruz! Ancak su için savaşlar
başlayınca veya bir damla suya muhtaç olunca suyun değerini anlayacağız…
Kuraklık nedeni ile tarım üretimimiz düşüyor. Bu kuraklık devam ederse
bir topan ekmeğe muhtaç olmamız büyük bir olasılık! Bakın samanı bile ithal
eder hale geldik…
Bir de ülkemizde demografik yapımızı değiştirmeye yönelik göçler söz
konusudur… Türkçemiz, milli kültürümüz, örf ve adetlerimiz, huzurumuz,
güvenliğimiz bu sebeple tehdit altındadır. Bunu sağır sultan bile biliyor ama
bizim öngörüsüzler farkında değil! Tıpkı vakti zamanında Damat Ferit, Sadrazam
İzzet, Mustafa Sabri, İskilipli Atıf ve benzerlerinin başımıza gelecekleri
öngörmediği gibi…
Ya adına Corona dediğimiz salgına ne demeli? Dünyada herkes biyolojik
savaş ve saldırıları konuşurken biz aşı üretim merkezlerini kapattık! Ne öngörü
değil mi? Değil aşı üretmeyi bütün biyolojik saldırıları def etmeyi planlayan
öngörülerimiz olmalıydı. Biz ise tam tersini yaptık!
Günlerdir orman yangınları ile uğraşıyoruz. Bu beklenmedik bir şey mi?
Hayır, kasti veya doğal nedenlerle orman yangınlarının çıkması muhtemel bir
şey… Buna karşı siz yeterli fiziki ve hukuki tedbirleri alıp gereğini
yaparsanız, yangınları az zararla ve kısa sürede atlatmanız mümkün olur.
Eğitim, ekonomi, dış politika, üretim, sanayileşme, trafik ve benzeri
konularda dünyadaki gelişmeleri göz önüne alır ve doğru öngörülerde
bulunursanız ülkenizi ve halkınızı tehlikeler karşısında korumuş olursunuz…
Gökova’ya termik santral yapılmasın diyen köylülere Turgut Özal’ın
başbakan sıfatı ile 1984 yılında verdiği cevapları izleyince, köylülerin
öngörülerinin bile devleti yöneten siyasetçilerden çok fazla olduğunu gördüm.
Bugün de, başta köylüler olmak üzere halkın değişik protestolarla HES, taş
ocakları, maden aramaları konusunda haklı olarak itiraz ettiklerini
görüyoruz…
Siyasetçiler halk kadar akıllı değil mi?
Haşa onların aklı var ama Noradunkyan Efendi gibi! Yaptıkları işlerin
adları ve inançları kadar doğru olduğunu söylüyorlar ama işte burada kader
devreye giriyor ve kabak Türk Milletinin başına patlıyor! Yoksa dünyanın en
güzel iç denizi olan İstanbul’daki Haliç’in etrafını fabrikalarla doldurur,
müsilaj çıkıncaya kadar Marmara’yı yok edermiydik? Ne diyor bu iktidar: “Demokrat Parti’nin devamıyız!”…
Doğru aynı öngörüsüzlükle devam ediyorlar!
Türkiye’de “öngörüsüzlük
politikaları” devrededir. Bu öngörüsüzlük bilerek ve kasten yapılan
bir öngörüsüzlüktür. Allah bizi bu “öngörüsüzlük
ihaneti”nin kötü sonuçlarından korusun…