Çin Şişeden Çıkar mı? Ya biz?

189

Yenilik getirene, icat yapana ne yapılır? Aşağıdaki satırlar
Evliya Çelebi’den. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin, yapma kanatlarla Galata
Kulesi’nden Üsküdar’a uçuşundan sonra başına gelenleri anlatıyor:

 

“İptida, Okmeydanı’nın minberi üzere, rüzgâr şiddetinden
kartal kanatları ile sekiz, dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiştir.
Badehu Sultan Murad Han Sarayburnu’nda Sinan Paşa Köşkü’nden temaşa ederken,
Galata Kulesi’nin taa zirve-i bâlâsından lodos rüzgârı ile uçarak, Üsküdar’da
Doğancılar meydanına inmiştir. Bu olay Osmanlı Devleti‘nde ve Avrupa‘da büyük
yankı buldu ve dönemin padişahı IV. Murad tarafından da beğenildi. Sonra Murad
Han, kendisine bir kese altın ihsan ederek: “Bu adam pek havf edilecek
(korkulacak) bir ademdir. Her ne murad ederse, elinden geliyor. Böyle
kimselerin bekası caiz değil” diye Gâzir’e (Cezayir) nefyeylemiştir
(sürmüştür). Orada merhum oldu.”

 

Dostum, tarihçi İlber Ortaylı, böyle bir uçuş, hatta böyle
bir mucidin hiç olmadığını söylüyor; rahmetli Halil İnalcık da ona katılıyor.
Fakat benim dikkat çekmek istediğim nokta başka: Uçmak gibi olağanüstü bir
başarı karşısında 1) padişahtan bir kese altın ve 2) bu adam tehlikeli diye
sürgün edilme hikâyesini insanların olağan karşılaması. Şimdiye kadar Hezarfen
uçtu, hayır uçmadı tartışması yapıldı ama bir kese altına ve sürgüne “Hadi
canım, mucit de sürülür müymüş?“, “Bir kese altın; hepsi bu mu, hikâye burada
biter mi?” diye itiraz edene rastlamadım. Rasathaneyi topa tutup yıktıran bir
zihniyet için bunlar çok da garip değil demek ki…

 

Çin şişeden çıkar mı?

Aşağıdaki pasajı da yıllar önce, şimdi kaybettiğim, bir
kaynaktan tercüme etmişim:

 

“Çin’de bir mucidin beklentisi; icadının imparatora takdimi,
eserinin onun beğenisini kazanması ve bu sayede saraya alınmaktı. Bu, yeni bir
şeyler icat etmek için bir teşvikti ama Batı’daki gibi icadın piyasaya
çıkarılarak ondan para kazanılması düşünülmezdi.”

 

 Nitekim eski Çin’de
birçok şeyin icat edildiği bilinir. Gutenberg’in dünyayı değiştiren matbaası
15. asırdadır. Çin’de matbaa bundan 5 asır önce, ta 9. asırda var. Orada pek
bir şeyi değiştirmemiş. Öylece kalmış. Barutu da bulmuşlar. Havai fişek
yapımında kullanıp eğlenmişler.

 

Yürümeyen, gelişmeyen keşifler arasında en çarpıcısı coğrafya
keşifleridir. Çin, Kristof Kolomb’dan 70 yıl önce, tek kelimeyle muazzam bir
keşif filosuyla dünyayı keşfe çıktı. Filonun başında bir Türk kapıkulu, Amiral
Zeng He vardı. Sonra Çin’de iktidar değişti. Sarayda bir hizbin başlattığı
proje, yeni iktidar döneminde iptal edildi; hatta son iki keşif gezisinin seyir
defterleri de yok edildi. Son gezinin Amerika’ya da vardığı iddia edilir.
Ayrıntıları, Niçin Geri Kaldık? kitabımda anlattım.

 

Bize matbaa gerekmez

Matbaa bize, yani Osmanlı’ya Gutenberg’ten asırlar sonra
gelir. Bu da üzülerek anlattığımız bir hikâyedir. Orada hızla yayılıp bilgi
devrimini başlatan matbaa, bize niçin o kadar geç geldi? Bu soruyu, önce,
rahmetli tarihçimiz, dostluğuna mazhar olduğum Yılmaz Öztuna’ya sormuştum. O,
bu konuya dostum İlber Ortaylı’nın hâkim olduğunu söyleyip ona sormamı tavsiye
etmişti. Öyle yaptım. İlber Hoca, önce o sevimli gülücüğünü patlattı ve şöyle
devam etti:

 

“Ne yani, adam sabah işe giderken hanımı, “Bey, akşam
gelirken bir Leyla ile Mecnun getir de hep beraber okuyalım” mı diyecekti?
Böyle bir talep yoktu. Hâlbuki İtalyan şehirlerinde duvar gazeteleri çıkıyor ve
halk bunları yoğun şekilde okuyordu. Ticarî gemilerin gidiş, gelişleri, başka
haberler…”

 

Bilgi ve bilgin yetmiyor

Luther, Katolik kilisesine karşı isyan anlamındaki
Reform’u  Wittenberg kilisesinin kapısına
çivilediği 95 tezle başlattı. Fakat hemen sonra, tezler kapıya çivilenmek
yerine matbaada çoğaltıldı. Reform matbaasız ne kadar yürürdü acaba? İncil’i
millî dillerle yayımlamak Reform’un öldürücü hamlesiydi muhakkak. Matbaa
olmasaydı bu ne kadar etkili olurdu? Reform’u matbaa taşıdı. Fakat tersi de
doğrudur. Matbaayı da Reform sırtladı. İcat Katolik ülkelerde değil,
Protestanlığın galip geldiği ülkelerde patlama hâlinde yayıldı.

 

İcat için, keşif için bilgi gereklidir. Bu bilgiye sahip, bu
bilgiyi öğrenmiş nesiller yetiştirmek de gereklidir. Fakat bunlar yetmez.

 

 

 Cuma yazımdaki
uyarıyı tekrar edeyim: Bilgi ve bilgili insan gücü, inovasyonun tohumları
gibidir. Fakat tohumun varlığı, ürün almaya yetmez. O tohumun atılacağı, o
tohumu besleyip büyütecek toprak da gerekir. Çin’de, Katolik ülkelerde ve bizde
matbaa inovasyonunun yeşereceği toprak yoktu. Protestan ülkelerde vardı.

 

Binlerce, yüz binlerce Hezarfen yetiştirmeliyiz. Gerçek
Hezarfen; Evliya Çelebi’nin kurmacasındaki değil. Fakat bu Hezarfen uçtuğunda
ona sadece bir torba altın vererek sürmeyeceğiz. (Şimdi sürülmeden Batı’ya
gidiyorlar zaten? Hezarfenlerimize, icadını geliştirmesi için risk sermayesi de
sağlamalıyız. Sonra o icatla milyarder olma, yüzbinlere istihdam sağlama ve
Türkiye’de gerçekten kıskanılacak bir endüstri kurma ümidini de vermeliyiz.( https://millidusunce.com/cin-siseden-cikar-mi-ya-biz/)

Önceki İçerikMüziğin Sosyal Psikolojisi
Sonraki İçerikKöprünün Altından…
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)