Türkiye
gündeminde tartıştığımız konular içinde öyleleri var ki, normal bir demokratik hukuk devletinde olsa yer yerinden oynar.
Eski
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, Sedat Peker’in videolarla dile getirdiği iddiaları için söylediği söz gibi,
“binde biri doğru olsa felaket” dememiz
gereken vakalar bunlar.
Fakat
özellikle son on yılda devletin kurumları çökertilip, kuralların adamına
göre işlediği bir keyfi idare oluştuğu için,
binde biri değil binde bini oluşan, hukuksuzluklar karşısında yargı
sistemi çalışmıyor.
Devletin her kademesinde açığa çıkan
iğrenç yolsuzluk haberleri karşısında, yargının ve devleti yönetenlerin sessiz
kalmasına alıştık.
Ama Sedat Peker vakasının ayrı bir
önemi var.
2017’de
referandum için, genel seçimler için AKP’yi destekleyen mitingler düzenleyen,
binlerce kişinin katıldığı bu mitinglerde “Barış İçin Akademisyenlere” yönelik
“Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş
alacağız” dedi. Bu ifadelerden
yargılandı ve beraat etti.
Çünkü
Peker, bu tehdidi yaparken bir yandan da, “Erdoğan’ı seviyorum. Recep Tayyip
Erdoğan giderse Türkiye gider. Diz çökerse Türkiye diz çöker. Onun için biz
Recep Tayyip Erdoğan’a sahip çıkıyoruz” diyordu.
Aynı
yıl içinde (2017) Milliyet Gazetesi
Şehrin En İyileri Ödül Töreni’nde “En Hayırsever İş Adamı” ödülünü Sedat Peker’e verdi. Yine Türkiye’de
yayımlanan Quality Dergisi de Peker’e “Hayırsever
İş Adamı” ödülü verdi.
Şimdi,
bu “en hayırsever iş adamı”, “kırmızı bültenle” aranan bir “organize suç
örgütü lideri.”
Emniyet
yetkilileri Sedat Peker’in lideri olduğu, “suç işlemek amacıyla örgüt
kurmak”, “nitelikli yağma”, “gasp”,
“rüşvet”, “yaralama”, “tehdit” ile “kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma” gibi birçok suça karıştığı belirlenen 63
kişinin yakalanmasına yönelik operasyonlar yaptı.
Bu
yüzden “organize suç örgütü lideri” Sedat Peker yurtdışından video yayını ile “şahsına karşı yapılan
kanunsuzluklardan” şikayetçi.
“Bana
yapılan operasyon, derin devletimizin sayın başı olarak bilinen Mehmet Ağar ve de Pelikancılar olarak adlandırılan grup tarafından koordine
edilmiştir” dedi.
Bir
“mafya liderinin” derin devletin başı
olduğunu söylediği şahıslara karşı mücadeleye girişmesi çok ilginç değil mi?
Bu kapsamda, Türkiye’ye gelecek 5 ton kokainin Kolombiya’da yakalandığını, ülkemizin
uluslararası kokain trafiğinin önemli merkezlerinden biri haline geldiğini öğrendik. “Mafya”, “derin
devlet”, “limana çökme” kelimelerinin geçtiği cümleler duyar olduk.
Devlet
içindeki “kayıt dışı siyaset yapan güçlerin” çatışması, büyük bir kanalizasyon borusunun patladığını göstermekte.
********************************
Kayıt Dışı Siyasi Aktörler
Cemil Çiçek haklı. Sedat Peker’in anlattıklarının “Binde biri
bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır. Binde
birken önünü alamazsanız, bu yüzde bir, sonra onda bir olur sonra bir
bakarsınız ki bütün vücudu kaplamış. Videoları seyreden, gazetede okuyan ilgili
savcı ya da savcıların harekete geçip gereğini yapmaları lazım.”
İşte
burası zurnanın zırt dediği yer.
Günlerdir
TV’lerde bu konuları konuşan yorumcular “bu konuları soruşturabilecek bir cesur
savcının” çıkması ihtimalinin ne kadar zayıf
olduğunu konuşuyor.
Neden
“Devlet- siyaset- mafya ilişkilerinin” açığa çıkaracak bir “temiz eller” operasyonu yapılabileceğine inancımız yok?
Cemil Çiçek bunun sebebini iyi bilir. Çünkü 2014 yılında kendisi TBMM
Başkanı iken söylemişti: “Anayasa’nın
138. maddesi ölmüştür.”
Neydi
öldüğü söylenen 138. Madde? Bir bakalım:
“MADDE 138- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir
organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
Yasama
ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu
organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremez.”
Yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığına dair hükümlerin 2014 yılında öldüğü tespit
edildi. Bir daha dirilmemesi için ne gerekiyorsa yapıldı.
Yetmedi,
bizzat yargının yapısı da değiştirilerek, “hükümetle uyumlu yargı” oluşturuldu.
Bütün
bunlar olurken Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek nasıl bir mücadele verdi bilmiyorum. Ama verdiyse bile başarılı
olamadığı muhakkak.
Türkiye’nin dramı “Ama ben bir tek devlet tanırım T.C. Devleti.
Öyle derini derinsizini anlamam….” sözlerini devlet adamlarından,
Cumhuriyet Savcılarından değil Sedat Peker’den duymamızdır.
AKP’den
önce de “Görevi siyaset olmadığı halde, kayıt
içinde gözüken siyasetçilerden çok daha fazla, belirleyici olan unsurlar
vardı.”
AKP
bunlardan TSK, AYM ve büyük sermayenin
bu etkisini yok etti.
Ancak
bunların yerine cemaatler, tarikatlar, yandaş medya, parti içi hizipler, mafya
ve “derin devlet” denilen “kayıt dışı siyasi aktörleri” ikame ettiği görülüyor.
Bütün bunlar olurken, hemen her konuda fikrini beyan eden, “asrın
liderinin” hiç konuşmaması da ilginç değil mi?
Devleti
oluşturan Yasama, Yürütme ve Yargı güçlerini tek başına kullanan biri bile
düşündüğümüz kadar güçlü değil galiba.