Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Fikir Adamı T a h s i n B a n g u o ğ l u

111

Prof. Dr. Hasan Tahsin Banguoğlu’nun üç kızından biri
olan Ülker Banguoğlu Bilgin
tarafından hazırlanan eser, 16,8 X 24 santim ölçülerinde, 371 sayfadır.

 

Dr. Metin Eriş’in teşviki ve katkılarıyla hazırlandığı belirtilen kitap,
Banguoğlu ailesinin hikâyesi, ‘Evlâd-ı
Fâtihân
’ olarak andığımız Balkan ve Rumeli Türklerinin göç trajedisi ile
başlıyor. Tahsil hayatı özetlendikten sonra Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü’nde
edebiyat öğretmenliği, Almanya’da doktora öğrenciliği, Türkiye’ye döndükten
sonra hocalıktaki hızlı yükselişi, Profesörlüğü siyâsete girişi, ilmî çalışmaları
ile iki dönem hâlindeki siyâsî hayatı, sonra tekrar ilmî çalışmaları,
sohbetleri, radyo konuşmaları ve Türk dili ve edebiyatına hizmetleri
anlatılıyor. Bu yorucu ve hareketli hayat içerisinde aile fertleri ve edebiyat
çevreleriyle ilişkileri, nesillere örnek teşkil edecek hizmet anlayışı,
teferruatlı bir şekilde okuyucuya yansıtılıyor.  

 

Tahsin Banguoğlu; Mehmet Fuat Köprülü, Tevfik İleri, Mehmet Turgut
gibi ender yetişen kültür, siyâset ve devlet adamlarımızdan biriydi. Anadolu
insanının gıpta ve gururla müşâhede ettiği husûsiyetleri ile ideal siyâsetçi,
eşine ender rastlanan aile reisi, kibirden uzak asâleti ile şahsiyet
âbidesiydi.

 

Portre yazarlarımızın
seçkinlerinden Altan Deliorman, Prof. Banguoğlu hakkında şunları yazıyor:

 

Dil bilgini, politikacı, fikir adamı… Haysiyetli bir imza, kıvrak bir
kalem, cesur bir mücâdeleci… Hayatının, uzun sürmüş sonbaharını yaşarken,
Vaniköy kıyılarından sanki bütün bir târihi seyrediyor. Hükümlerinde, kültür
birikiminden süzülmüş netlik ve açıklık var. Bütün bunlar O’na, bir nevi
‘dokunulmazlık’ sağlıyor
.

 

O’nun dokunulmazlığı, kanunlardan
değil, kanunları da aşarak, şahsiyetinden ve isminden geliyordu. Bunu kabul
etmesine tevazuu mâni oluyordu. ’ (Sessiz Bir Ses.
s: 96, 134. Bayrak Basım Yayım, İstanbul 1997)

 

Eser, saygı ile sevginin ideal
karışımı olan duyguların, kelimelerle inşa edilmiş bir Banguoğlu âbidisidir. Ülker Banguoğlu Bilgin Hanımefendi,
babasından tevârüs ettiği edebî zevk ve harikulêde ifâde gücünü ustalıkla
satırlara aktarıyor.

 

***

Tahsin Banguoğlu; edebiyatla alakalı çalışmalarına 1937 yılında,
Dil ve Târih – Coğrafya Fakültesi’nde doçentken Tan Dergisi’nde yayınlanan
kitap tenkitleriyle başladı. 1943 yılında Ülkü Mecmûası’nda devam etti.

 

İhtisası dil bilgisi / gramer
olmakla birlikte edebiyatla da ilgileniyordu. Halk edebiyatı ise gözdesiydi.
Durumu şöyle açıklıyordu: ‘Halk edebiyatı
benim dolayısıyla alakalı olduğum bir mevzudur (…) Ancak bu güzel eserlerle
devamlı surette meşgul olan bir adam için onların güzelliklerini duymamak, onların
renklerine ve kokularına hayran olmamak mümkün müdür? Çiçekleri târif ve tasnif
etmek için gece gündüz onlarca uğraşan bir nebatatçıyı elvan elvan güllere,
evlek evlek karanfillere, lâlelere, çiğdemlere meftun olmaktan menedebilir
misiniz? İşte ben halk edebiyatının bu türlü bir mensubu ve bu türlü bir
âşıkıyım
.’ (s: 49)

 

Devlet Konservatuvarı’nda fonetik
dersleri verirken, Türk çocuklarını Türk mûsıkîsinden uzaklaştırıp batı
müziğine yaklaştırmak isteyen ecnebi hocalara ders verircesine söylediği sözler,
O’nun Türk’e ait her değere nasıl içten ve kopmaz bağlarla bağlı olduğunu
göstermektedir: ‘Millî hayat nedir? Siz
bilirsiniz. İşte o bizde de öyledir. Bizde çocuğa ad konurken kulağına ezan
okunur. O ninnilerle uyutulur, türkülerle büyütülür. Ev onunla uyanır, sokak
onunla çalkanır. Millî musiki dil ile birlikte öğrenilir ve ikinci bir millî
dil olur. Kaldı ki bizim bir sanat musikimiz, bir klâsik musikimiz de vardır.
Şimdi nasıl düşünürsünüz ki çocuklarımıza ikinci bir anadilleri, duygu dilleri
olan yerli musikiyi öğretmeyelim, dinletmeyelim? O zaman Türkçeyi de bırakıp
Almanca konuşalım
.’

 

Günümüzde dilci veya edebiyatçı
olmamakla birlikte ‘dil hassasiyeti
bulunanlar, Türkçenin problemli bir dil olduğunu ifâde ederler. Prof.
Banguoğlu, bu ifâdeleri haklı kılan düşüncelerini, ‘Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Doçenti’ imzasıyla 1941 yılında
açıklamıştır. Bu açıklama 80 yıl sonrasını görebilen, dehâ denilecek bir aklın isâbetli
teşhisidir:

 

     ‘Bizde (…) imlâ meselesi [Batı dillerinde olduğu
gibi] ne esaslı bir reform işi, ne de sırası gelmiş bir revizyon işidir. Bizde
imlâ meselesi yeni yazı sisteminin dile tatbiki işinin tamamlanmamış
olmasından, yâni Lâtin alfabesinin kabulü sırasında Türk imlâsının hakkile
tedvin edilmemiş bulunmasından [toparlanıp kitap haline getirilmemiş olmasından]
ibarettir. (…)

     … Kelimelerimiz yeni yazı sistemine bir
defaya mahsus olmak üzere tatbik edilecekler ve aldıkları sâbit veya gramer
kaidelerine göre mütahavvil [değişen, değişken] şekilleri dâimi olarak muhâfaza
edeceklerdir. (…)

     … Kabul edilen sistemin fonetik bir esasa
istinat ettirilmiş olması, bizi imlâ meselesini bir yazı sistemi meselesi
zannetmek hatâsına düşürmüştür. Türkçenin konuşulduğu gibi yazılacağı
hakkındaki umumi hükme kapılarak 29 harften ibâret pratik bir alfabenin konuşmayı
aynen vermek hususundaki kifâyetsizliğini ve yazı dili için esas ittihaz
ettiğimiz [saydığımız] İstanbul şivesinin fevkalade tecanüssüz [uyumsuz,
tutarsız] bir konuşma olduğunu âdeta unutmuşuzdur. (…)

     İmlâ lügatinin yeniden basılması
düşünüldüğü bir sırada, Türk Dil Kurumu’nca imlâ meselesinin şümul [kapsam] ve
ehemmiyeti hakkında daha esaslı bir fikir edinilmiş bulunması temenniye şayandı
[arzu edilirdi]. Tanzim edilen imlâ kılavuzu bütün imlâ meselesini ele almak
şöyle dursun sadece imlâ lügatini yeniden basmak için lüzumlu esasları toplamış
olmaktan da uzaktır. (…)

     … İmlâ meselesinin bütün şumulile
vazedilmesini ve ciddî bir tetkike tâbi tutulmasını zaruri buluyorum. Bu
hususta bir veya birkaç mütehassısın hazırlayacağı bir proje salâhiyetli bir
komisyonun çalışmalarına esas olabilir. Kanaatimce TDK tarafından yüksek
vekilliğe takdim olunan imlâ kılavuzu, bu kıymette bir proje değildir. (27
Kasım 1940
)

 

Tanzim edilen imlâ kılavuzunun
Prof. Banguoğlu’nun düşündüğü ölçüde kapsamlı olmayışı sebebiyle bu gün; Ay adı
Kasım’ ile erkek ismi ‘Kasım’ı aynı imlâ ile yazıyoruz.

 

İmlâ Kılavuzu’nun birincisi 1928
yılında olmak üzere 2020 yılına gelinceye kadar; ‘İmlâ Lügati’, ‘İmlâ Kılavuzu’,
Yeni İmlâ Kılavuzu’, ‘Yeni Yazım (İmlâ) Kılavuzu’ ve  ‘Yeni
Yazım Kılavuzu
’ gibi, 5 ayrı isimle; 27 defa basılıp yayınlandı. Kapsam
keyfiyeti bir tarafa, hemen her basımda kelimelerin açıklamaları ile birlikte
kaideler de değişti. Özellikle birleşik kelimeler konusunda, ‘kaidesizlik’ ‘kaide’ hâline getirildi.

 

Karafatma’ değil
de ‘kara fatma’ şeklinde ayrı
yazılmalıymış.  ‘Kırkayak’ niçin bitişik yazılıyor? ‘Hemfikir’ bitişik yazılırken, ‘başyazı
ve ‘başyazar’ hangi sebeple ayrı
yazılıyor? 

 

Kara fatma’ ayrı
yazılırken, nasıl oluyor da ‘karagöz
bitişik yazılıyor? ‘Göz’ ve ‘yaş’ fiiliyatta birbirinden ayrılmazken, yazıda
neden ayrılıyor? 

 

Şaşırtıcı olanlar da var: Meselâ; ‘bir kaç’ dememişler de, doğrusunu ‘birkaç’ diye yazmışlar! ‘önsöz
dememişler de ‘ön söz’ demişler. Meselâ;
sıkı yönetim’ dememişler de,
doğrusunu ‘sıkıyönetim’ şeklinde
yazmışlar! Meselâ; ‘her hangi
dememişler de, doğrusunu yazmışlar, ‘herhangi
demişler!

 

Meselâ, niçin, ‘bilgisayar
ve ‘buzhâne’ bitişiktir de, ‘buz dolabı’ neden ayrı yazılmıştır?

 

Kaidesizlik, kılavuzların
isimlerine de sirâyet etti. Gerekçe olarak ‘imlâ
kelimesinin Türkçe olmadığı iddia edildi. ‘Yazım
kelimesi de Türk dil bilgisi kaidelerine uygun olarak türetilmiş bir kelime
değil. Mânâ bakımından da yanlıştır. Üstelik Nurullah Ataç,   ‘yazım’ kelimesinin, ‘metin’ karşılığı olarak bulunduğunu
belirtiyor. Kim veya kimler tarafından ‘imlâ
kelimesinin yerine yerleştirildi, belli değil.

 

TDK’da elbette Tahsin Banguoğlu’nun
ilmî seviyesinde kişiler de görev yapmışlardır. Muhtemelen siyâsî ve aydın
geçinen çevrelerin baskılarına karşı direnemediklerinden başarılı
olamamışlardır.

 

***

Tahsin Bangoğlu’nun hayatının uzun süren sonbaharı, denilebilir ki
aktif siyâsette ve makamlarda bulunduğu dönemlerdeki kadar verimli geçmiştir. Gazete
ve dergilerde yayınlanan makaleleri, ‘Kendimize
Geleceğiz
’, ‘Devlet Dili Türkçe
Üzerine
’ ve  ‘Dil Bahisleri’ isimli kitapları; ‘Ana Hatları ile Türk Grameri’ (Kılavuz Kitap,1940) ve ilk baskısı
1959’da, onuncu baskısı 2015 yılında yapılan ‘Türkçenin Grameri’ isimli eserleri kadar ilmî değer taşımaktadır.
Daha önemlisi de Kubbealtı Vakfı’nda, Aydınlar Ocağı’nda, Türk Edebiyatı
Vakfı’nda ve ‘Boğaziçi Sohbetleri
adı altında tertip edilen toplantılarda verdiği konferanslar, katıldığı diğer toplantılardaki
sohbetleri ve dil meraklılarının her fırsatta sorduğu sorulara verdiği
cevaplarla bir açık öğretim fakültesi hizmeti vermiştir.  Şüphesiz en büyük hizmeti de, yetiştirdiği
seçkin evlâtları ve yeni nesilden aile fertleridir. Onlar devraldıkları Türk
diline hizmet bayrağını yine yükseklerde tutarak Banguoğlu mektebini devam
ettiriyorlar.  

 

G YAYIN GRUBU:

 Ferit Tek Sokağı Nu: 48/2 Moda, Kadıköy –
İstanbul. Telefon: 0.216-337 15 59 e-posta:
bilgi@gyayingrubu.com 
// 
www.gayingrubu.com 

 

Eser,
BOĞAZİÇİ YAYINLARI’ndan da temin
edilebilir.

Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3
Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77  e-posta:
bogazici@bogaziciyayinlari.com
//   www.bogaziciyayinlari.com.tr  

 

Prof. Dr. HASAN
TAHSİN BANGUOĞLU                                                                                                       
     

     21 Nisan 1904’te hâlen Yunan Makedonya’sı sınırları içerisinde bulunan
Drama şehrinde doğdu. Babası buranın eşrafından tütün tüccarı Ahmed Cevdet
Bey, annesi Rukiye Hanım’dır.

    
İlkokula Selânik’te Fransızca öğretim yapan bir okulda başladı ve
Drama’da devam etti. Ailesi Balkan Savaşı sırasında Türkiye’ye göç edip
Balıkesir’e yerleştiği için tahsilini burada tamamladı. Daha sonra İstanbul
Sultânîsi’ne (İstanbul Erkek Lisesi) devam ederek 1926’da buradan mezun oldu.
Aynı yıl girdiği Dârülfünun Edebiyat Fakültesi Edebiyat Zümresi’nde Orhan
Şaik (Gökyay), Hüseyin Nihal (Atsız), Nihad Sâmi (Banarlı) gibi her biri daha
sonraları Türk dili, târihi ve edebiyatının otoriteleri olacak kişilerle
birlikte okudu. İyi Fransızca bildiği için bu yıllarda yardımcı iş olarak
Vakit Gazetesi’nin Beyoğlu muhabirliğini de yaptı. 1930’da Edebiyat
Fakültesi’nden mezun oldu.

    
1930-1932 yılları arasında Ankara’da Gazi Terbiye Enstitüsü’nde
edebiyat hocalığı yaptı. Mart 1931’de Vakit gazetesinin eki olan aylık Vakit
Dergisi’nde yayımlldığı “Nedim Nasıl Ölmüştü?” ve aynı yerde Nisan 1931’de yayınladığı
“Safvet Tezkiresi” adlı iki yazısı ile ilim âleminin dikkatini çekti. Faruk
Nafiz (Çamlıbel), Ahmet Hamdi (Tanpınar), Necip Fazıl (Kısakürek), Ömer
Bedrettin (Uşaklı) gibi şâir ve yazarlarla birlikte 15 Mayıs 1931-15 Temmuz
1931 târihleri arasında  ‘Hız’ adlı bir kültür ve edebiyat
dergisi çıkardı.

    
Gazi Terbiye Enstitüsü’nde iken 1932 yılında ihtisas yapmak üzere
Berlin’e gitti. Almanca öğrendikten sonra Berlin’de 1936 yılında ‘Dr’ unvanı
aldı.    

    
Yurda döndükten bir ay sonra ‘Doç.
Dr.
’ unvanı ile 1936-1943 yılları arasında Dil ve Târih-Coğrafya
Fakültesi’nde ders verdi. Ayrıca 1937-1939 yıllarında Devlet
Konservatuvarı’nda fonetik dersleri okuttu.

    
1941 yılında Dil Bahisleri 1,
1942 yılında Dil Bahisleri 2 ve Devlet Dili Türkçe Üzerine isimli
eserleri yayınlandı.

    
1943’te Bingöl’den Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili seçildi ve bu
görevi 1950’ye kadar devam etti. 10 Haziran 1948’de Millî Eğitim Bakanlığı’na
getirildi ve 22 Mayıs 1950’de Şemseddin Günaltay kabinesinin istifasına kadar
bu görevde kaldı. Millî Eğitim Bakanlığı sırasında Türk Dil Kurumu (TDK)’nın
başkanlığını da yaptı.

    
1950-1955 yılları arasında politikayı bırakarak Ayvalık’ta çiftçilikle
meşgul oldu. 1955’te Londra Üniversitesi’nden aldığı dâvet üzerine 1959
yılına kadar burada mukayeseli Türk lehçeleri dersini okuttu, ayrıca
tasarladığı Batı Türkçesi gramerinin ilk cildi olan Sesbilgisi isimli kitabını hazırladı. 1959’da yurda dönünce Ankara
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde ihdas edilen Türkçe Dinî Metinler
Kürsüsü’nde ders verdi; altı ay kadar da aynı fakültenin dekanlığını yaptı.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü’nde kurulan Orta Türkçe Kürsüsü’nde çalıştı, ayrıca Robert College’da
Türk dili târihi dersleri verdi. 1961’de tekrar politikaya atıldı ve
Cumhuriyet Halk Partisi’nden Edirne senatörü seçilerek Cumhuriyet Senatosu’na
girdi. Bu görevi 1968 yılına kadar devam etti. (1960-1963 yılları arasında
ikinci defa TDK başkanlığı yaptı.

    
“Ortanın solu” görüşü İsmet İnönü tarafından kabul edilince Banguoğlu
bu politikaya karşı çıktığı için 1966’da Cumhuriyet Halk Partisi’nden ihraç
edildi. Bir süre sonra girdiği Yeni Türkiye Partisi’nde Ekrem Alican’ın genel
başkanlıktan ayrılması üzerine 1970 yılında genel başkan oldu. 1971’de Yeni
Türkiye Partisi’ni Güven Partisi ile birleştirdi ve aktif politikayı
tamamıyla bırakarak tekrar ilmî ve fikrî çalışmalarına döndü.

    
1983’te kurulan Atatürk Kültür Dil ve Târih Yüksek Kurumu’nun bağlı
kuruluşu olan TDK aslî üyeliğine seçildi. Türk Dil Kurumu’nda Terim Bilim ve
Uygulama Kolu başkanlığına getirildi. 1985’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türkiyat Araştırma Merkezi tarafından tertiplenen Beşinci
Milletlerarası Türkoloji Kongresi’nde ‘Türkoloji’ye Üstün Hizmet Armağanı’nı
kazanan ilk Türkolog oldu. Aydınlar Ocağı, Türkiye Millî Kültür Vakfı,
Boğaziçi Yayınevi, Kubbealtı Akademisi gibi kuruluşlardan da çeşitli şilt ve
hizmet armağanları aldı. 3 Mart 1989’da İstanbul’da vefat etti ve Edirnekapı
Şehitliği’ne defnedildi.

 

Diğer
eserleri:

1-Altosmanische
Sprachstudien zu Süheyl ü Nevbahar

2-Ana
Hatlarıyle Türk Grameri (1979 yılında ikinci baskısı yayınlandı.                                                                                                                              
3-Türkçenin Grameri (2015 yılında 10. Baskısı yayınlandı.

4-Dil
Bahisleri 1, 2, 3. (1940, 1941 ve 1987)                                                                                                                                      
5-Kendimize Geleceğiz (1984)

 

Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya tarafından
hazırlanan bu hayat hikâyesi, Diyânet İslâm Ansiklopedisi’nden kısaltılarak iktibas
edilmiştir.

 

ÜLKER
BANGUOĞLU BİLGİN:

     İstanbul’da doğdu. İlk ve orta
öğrenimini Ankara, İstanbul ve Londra’da çeşitli okullarda yaptı. Kandilli
Kız Lisesi’nden mezun oldu. 1969 yılında Robert Kolej Yüksek Okulu (bugünkü
Boğaziçi Üniversitesi) Fen- Edebiyat Fakültesi’nin Karşılaştırmalı Edebiyat
bölümünü bitirdi. 1979’da aynı okulun Eğitim Fakültesi’nde İngilizce
öğretmenliği eğitimini tamamladı. 1972- 2010 yılları arasında Yalova Lisesi,
Üsküdar Amerikan Kız Lisesi ve son 28. yıl Boğaziçi Üniversitesi Yabancı
Diller Yüksek Okulunda İngilizce öğretmenliği yaptı. Buradaki son sekiz
yılında İleri İngilizce Birimi’nde ‘araştırma ve yazma teknikleri’ üzerine
ders verdi.

     Meşrutiyet’ten
Cumhuriyet’e Bir Fikir Adamı; Tahsin Banguoğlu
isimli eserinin
dışında  İngilizceden Türkçeye
çevirdiği 2, telif ettiği 2 kitabı yayımlanmıştır. İhtiyar: (Uycan Yayınları 1973); Batı Çıkmazı: Puşkin Üzerine Konuşma: (Dergâh Yayınları 1973); İki Devir İki Kadın Münevver ile Perizat’ın
Romanı
: (Remzi Kitabevi 2018); Feride
ve Kızları
: Remzi Kitabevi, 2020)

     Ülker Banguoğlu Bilgin hâlen İstanbul’da
yaşamakta ve kitap çalışmalarına devam etmektedir.

Önceki İçerikKıbrıs’tan Günümüze Yansıyanlar
Sonraki İçerikBitmeyen Yunan Küstahlığı
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.