Oğuz Çetinoğlu: Bir Ramazan ayına daha eriştik. Cenâb-ı Allah’a
şükürler olsun. Çok üzücüdür; insanlarımızın bir kısmı, Müslüman olduklarının
farkına Ramazan ayında varıyorlar. Ramazan ve İslâmiyet’le alakalı sorular
sıkça soruluyor. Biz de öyle yapalım. Sorulara geçmeden önce Ramazan’la ilgili
olarak neler söylemek istersiniz?
Ahmet Yüter:
Bismillahirrahmanirrahim. İsâbet buyurdunuz. Ramazan dolayısıyla İslâmiyet’i
daha şuurlu yaşamak isteyenlerin de soruları oluyor.
Efendim Ramazan, her şeyden önce bize yüce dinimizi, Allah ü Teâlânın
emir ve yasaklarını daha derinden ve hassasiyetle ilgilenmemize fırsat
oluşturuyor. Bu fırsatın oluşturduğu hassasiyetin, alışkanlıkların herkeste
ömür boyu kalıcı olmasını niyaz ediyorum.
Ramazan ve orucun bize sağladığı en büyük fırsatlardan biri, yanlışlarımızı
düzeltmek, eksikliklerimizi gidermektir. Rasulullah aleyhissalatü vesselam
şöyle buyurdu:
-Ey insanlar! Size büyük bir ay belirmiştir. Bu ay, mübârek bir aydır.
İçinde bin aydan daha hayırlı olan bir gecenin bulunduğu bir aydır. Allah bu
ayda oruç tutmayı farz kıldı ve gecesini de nafile ibâdetlerle
değerlendirmenizi istemiştir.
Kim bu ayda hayırlı bir hasletle / özellikle Allah’a yaklaşırsa (o
hasleti vesile kılarsa), bu ayın dışında farzı yerine getiren kişi gibi olur.
Kim bu ayda bir farzı yerine getirirse, bu ayın dışında yetmiş farzı yerine
getirmiş kimse gibi olur.
Bu ay sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise, cennettir. Bu ay, hayır ve
iyilik ayıdır, müminin rızkının arttığı bir aydır.
Kim bu ayda bir oruçluyu iftar ettirirse, bu onun günahlarının affına,
cehennem ateşinden kurtuluşuna vesile olur ve oruçlunun sevabında hiçbir azalma
olmaksızın aynısı onun için de olur.
Çetinoğlu: Orucun koruyucu özelliklerinin de olduğu biliniyor…
Yüter: Oruç kötülüklere
karşı müminin kalkanıdır. Oruç aynı zamanda ahlâk terbiyecisidir. Nitekim
orucun farz kılındığını bildiren âyetin sonunda ‘Allah’a karşı derin bir saygı ve sorumluluk şuuruyla kötülüklerden
sakınma irâdesi’ mânâsına gelen takvâ kavramıyla belirtilmiştir. Bu
bakımdan orucu, genişletilmiş olarak ahlâkî vazifeleri de ihtiva eden bir
dindarlık testi ve imtihanı olarak değerlendirmek de mümkündür.
Çetinoğlu: İlâhî yönü de var…
Yüter: Evet! Yüce Allah, ‘İnsanın oruç dışındaki bütün amelleri
kendisi içindir. Oruç ise benim içindir ve onun mükâfatını da ben vereceğim’
buyuruyor.
Çetinoğlu: ‘Oruç benim
içindir’ mukaddes kelâmını açıklar mısınız?
Yüter: Bütün İslâm
bilginleri, Cenâb-ı Hakk’ın ‘oruç benim içindir’
ifâdesini, oruca esas anlamı ‘sahte
dindarlık’ demek olan riyânın karışmamasıyla, ‘orucun mükâfatını kendisinin vereceğini’ bildirmesini de
mükâfatının bizim kestiremeyeceğimiz kadar bol olacağıyla izah etmişlerdir. Şu
halde ‘oruç benim içindir’ ifadesi,
orucun dindarlıkta samîmiyet testi olduğunu, yâni kulun Allah’a bağlılık
derecesini, Allah’a mı yoksa bedenine, nefsânî arzularına, bedenî taleplerine
ve maddî nesnelere mi kul olduğunu göstermektedir. Çünkü oruç, gösteriş
karışmayan bir ibâdettir.
Çetinoğlu: Gösteriş olup olmadığını ancak Allah biliyor…
Yüter: Evet. Riyâkâr, yemez
içmez görünür. Çevresindekilere oruç tuttuğu intibaını uyandırır. Onun oruç tutup
tutmadığını ancak Allah bilir.
Çetinoğlu: Ramazanda insanların şefkat ve merhamet duyguları da
gelişiyor.
Yüter: Şefkat ve merhametli
davranmak da ibâdettir. Günün belli bir bölümünde midesini aç ve susuz bırakan
insan, bir yönden Allah’ın nimetlerinin ne kadar önemli ve değerli olduğunu,
onlara sâhip olmadığı veya onları hoyratça kullandığı takdirde bunun kendisi
için ne kadar kötü olacağını, sonuçta o nimetleri veren Allah’a ne kadar çok
şükretmek gerektiğini anlarken, diğer taraftan bu nimetlere muhtaç olan insan
kardeşlerinin açlıklarını ve acılarını nefsinde hissedip onlarla paylaşmanın
asil bir ödev olduğunu farkeder.
Dünyada varlık içinde doğan, varlık içinde yaşayan ve varlık içinde
ölen pek çok insan vardır ve bunlar -eğer oruç tutmuyorlarsa- yokluğun ve
açlığın ne demek olduğunu, aç ve susuz insanların nasıl bir acı ve ıstırap
hissettiklerini, zorluklar içinde yaşadıklarını hayatları boyunca hiç hisse-
demeyecek, bu insanlık gerçeğini tecrübe edemeden bu dünyadan geçeceklerdir. İşte
oruç inanan her insana bu tecrübeyi yaşatan yüksek bir İnsânî ve ahlâkî
fazilettir. Çünkü oruç, insan hayatının her yılının en az bir ayında kendi
iradesiyle açlığa ve susuzluğa katlanarak yaşayan zengin ile belki bütün ömrünü
ihtiyaçlar içinde geçiren fakiri ve onun ailesini aynı duyguda buluşturuyor. Daha
doğrusu varlıklıları fakirlerin, çâresizlerin dünyasına taşıyor. Bu sâyede
varlıklı bir Müslüman, oruç tutarken, fakirlerin yaşadığı zorlukları gönüllü
olarak yaşıyor. Onların hallerini anlama fırsatı buluyor. Ruh dünyâsında şefkat
ve merhamet duyguları güçleniyor. Elbette oruç öncelikle ibâdettir. İnsan, Allah
için, O buyurduğu için kendi irâdesiyle bedeninin bazı taleplerine sınır
koyuyor. İslâmiyet’teki bütün emirler ve yasaklar gibi oruç da, ibâdet olmasının
yanında, çok yüksek bir insanî ve ahlâkî boyut taşımaktadır. İki lokma katıksız
ekmeğin bile ona muhtaç olanlar için ne kadar önemli olduğunu, bütün insanlara
ancak oruç anlatabilir.
Çetinoğlu: Mâli ibâdetler de tercihan Ramazan ayında yapılıyor.
Onlardan da bahseder misiniz?
Yüter: İnsanların ihtiyacı
gıdadan ibâret değildir. Evinin elektriği, suyu, giyim, eğitim, sağlık gibi
masrafları vardır. Bunların karşılanması için maddî desteğe ihtiyaçları vardır.
Bu yardımlar her zaman yapılabilirse de Ramazan ayında ilâve olarak
yapılıyor.
Mâlî ibâdetlere geçmeden önce, yeri gelmişken ‘ibâdet’ kavramını
açıklayayım.
Çetinoğlu: Lütfedersiniz Hocam.
Yüter: İbâdet, Allah’ın yasaklarından
kaçınmak ve emirlerini yerine getirmektir. Allah’ın rızâsını kazanmak için
yapılan her şey ibâdettir. Söylenen her güzel söz, güler yüzlü ve dürüst olmak,
hoşgörülü olmak, yardımlaşmak birer ibâdettir. Bu ibâdetlerin hepsinin Allah katında
mükâfatı bulunmaktadır.
Mâlî ibâdetler mal ve para ile yapılan ibâdetlerdir. Bunlar;
sadaka, fıtır sadakası, fidye ve zekât
olarak isimlendirilir. Dînen zengin sayılacak kadar malı olan kişiler zekât
verirler. Bu ibâdetlerin maksadı toplumda din kardeşleri arasındaki sınıf
farkını yok etmek veya en aza indirmektir.
Her biri ayrı ayrı ele alınıp konuşulması gereken önemli ve
kapsamlıdır. Ayrı ayrı sohbetlerde konuşuruz inşallah.
Çetinoğlu. İbâdetin önemini birkaç cümle ile özetlemeniz mümkün
mü?
Yüter: İbâdetin önemi: Hem
dünyâ hem de âhiret hayatında Allah’ın rızâsını kazanmak ve kıyâmet gününün
gazabından kurtulmak için Allah’ın varlığı ve birliğine inanmak gerekmektedir.
Bir günahtan kaçmak ibâdet olduğu gibi, bir sevabı yapmak isteyip yapamamak da
bir ibâdettir. İbâdet, kullarının Allah’a karşı olan bağlılıklarını gösterir.
Çetinoğlu: Bir sohbetinizde
‘Oruç tutan kişi, orucun da
kendisini tutmasına izin vermelidir’ demiştiniz. Bu sözünüzü açıklar
mısınız?
Yüter: Biz oruç tutarken
oruç ta bizim dilimizi, elimizi, gözümüzü, aklımızı ve kalbimizi kulağımızı,
ayağımızı tutmalı. Dilimizi tutmalı; kem söz söylememeliyiz. Elimizi tutmalı:
harama el uzatmamalıyız. Gözümüzü tutmalı: insanların kusurlarını görmemeliyiz.
Aklımızı ve kalbimizi tutmalı: Hiç kimse için kötü düşünmemeli; kin, intikam
kıskançlık gibi kirli duygulara kalbimizde yer vermemeliyiz. Ayağımızı tutmalı:
Allah’ın rızâsını kazanamayacağımız yerlere bizi götürmemeli.
Çetinoğlu: Çok güzel…Ramazan için müminlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Yüter: Bu ayda dört haslet
çoğaltılabilirse iyi olur: Bunlardan iki tânesiyle Allah’ın rızâsı kazanılır,
iki tânesine de herkesin vardır.
İlk iki haslet: Allah’tan başka ilâh olmadığına şâhitlik etmek ve
O’ndan af dilemektir.
Muhtaç olduğumuz iki haslet ise, Allah’tan cenneti istemek ve
cehennemden O’na sığınmak.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam. Müfit ve muhtasar bir röportaj
oldu.
AHMET YÜTER 1963 yılında Amasya ili Merzifon Güzel bir gönül ekibi ile cami ekseninde Görevinden arta kalan Ahmet Yüter, Yıldız Teknik Diyanet-Sen’in, Eskader’in ve Türkiye |