Yaşadığımız döneme “dijital çağ”, “enformasyon çağı”, “uzay çağı”
gibi isimler veriliyor. Her biri doğru olabilir. Ben de bir isim vermek
istiyorum: “Cehalet çağı”.
İzahını yapacağım. Önce Nasrettin Hocamızı hatırlayalım: Hoca,
hava alsın diye eşeğini dama çıkarır. Yeterince hava alan eşeğini bir müddet
sonra damdan indirmek ister. Fakat eşek inmez. Onu damda bırakır. Eşek damda
tepinip dururken yere düşer ve ölür. Akıbeti ibretle izleyen Hoca’nın ağzından
şu cümleler dökülür: “Eşeğin mertebesini yükseltirsen hem bulunduğu yere hem
kendine zarar verir.” der.
Eşek, bizim kültürümüzde, bir yönüyle cehaletin de simgesidir.
Şimdi sormak lazım: İnsanoğlunun ilerleme, gelişme, mutlu olma adına yaptıkları
hem bulunduğu dünyaya hem de kendine zarar vermekte midir, vermemekte midir?
Ben özellikle, yüzyılımız insanının, nerede son bulacağı bilinmeyen hedefe
varmak için verdiği uğraş sırasında kaybettiklerinin, kazandıklarından daha
fazla olduğunu düşünmekteyim. Ajan olarak üretildiğine inandığım korona virüsünün
verdiği zarar, doğanın tahribatı, yarınlar için daha güvensiz bir yaşam,
kaybedilen huzur ve mutluluklar, ötekileştirme ve öcüleştirme… birer kazanım
mıdır, mevcut kıymetlerin kaybı mıdır?
Gelinen endüstriyel, teknolojik, dijital seviyeyi inkâr etmek,
insanoğlunun emeğine karşı haksızlık olur, imkanlârımıza nankörlük yapmış
olurum. Sanki bir yerlerde yanlışlık var. Fiziki gelişmişlikle insani
gelişmişlik birlikte yürümüyor, belki ters ilerliyor. Bu tersliğin sebebi,
malumatfuruş cehalet.
Cehalet, hikmeti keşfedememiş veya kaybetmiş ülke insanlarının
anayasasının adıdır. Bir toplum ya da kişi fakir de olabilir zengin de.
Cahillerde, fakirlik bitmeyen şikâyete, zenginlik israfa yol açar. Özgürlük,
cahil toplumlarda anarşi üretir. Kişi, kurum veya yönetimlerin sahip olduğu
güç, çok kere baskıya, aşırı otoriteye yol açar. Dini düşünce ve hayat, cahil
insanda ifrat ve tefrit noktasındadır. Kendisi gibi düşünmeyen herkes ya kâfirdir
ya münafık, kendi inandığı değerlere inanlar ise kurtuluşa erenlerdir.
Yakın ve uzak çevremizde, dünya genelinde her gün böyle insanlarla
karşılaşıyor, böyle bir iklimi soluyoruz. Bu çağı “cehalet” diye adlandırmada,
şimdi, haksız mıyım?
Peki, cehaleti yenmiş, ilimle
bezenmiş, bilge insanların egemen olduğu bir toplum olunsa değişen ne olur?
Cahilin elinde hançer olan kılıç, bilgenin elinde neşter; ateş; bilgede meşale,
cahilin elinde yangına kibrit olur. İlim sahibiyse, fakir kanaatkârdır, zengin
veren eldir, infak edendir. Özgürlük, ilim erbabı için huzur ve selamet bahçesidir.
Güç, adaletin dinamosudur onların felsefelerinde. Dini anlayış ve yaşayışlarında
sapkınlık olmaz, farklılıklar ise güzelliği tamamlayan renk zenginliğidir ilmi
kendine referans kabul edenlerde.
Bilim insanı sıfatı taşıyanların, gıda üzerinde yaptıkları
çalışmalara bakıyorum, gıdanın hem besleme değerini düşürdüklerini hem tadını
kaçırdıklarını görüyorum; doğayı keşfetmek için yaptıklarına bakıyorum, doğanın
dengesini bozduklarını ve doğayı kirlettiklerini görüyorum, hayvanlar üzerine
yaptıkları çalışmalara bakıyorum eski etlerin ve sütlerin hem tadını hem
besleyiciliğini bulamıyorum. Evrenin varlık sebebi, yaratılmışların en
şereflisi olarak halk edilen insan üzerinde yapılan biyolojik, psikolojik,
genetik çalışmalara bakıyorum, insan orijininin bozulduğunu, insan benzeri yeni
insan türleri yaratılmak istendiğini görüyorum, dehşete kapılıyorum. İnsana,
hayvana, doğaya, bitkiye bir değer katmayan bu denli çalışmanın, emeğin ne saygınlığı
olabilir, diye düşünüyorum. “Bu kadar cehalet, ancak tahsille mümkündür.”
diyenlere hak veriyorum.
Bilginin üretilme, iletilme, kullanılma işine enformatik deniyor.
Bu isimle, bazı üniversitelerde, bilim dalları oluşturulduğunu, bölümler
açıldığını öğreniyoruz. İnsanlarımız, çok şey bilmek istiyor, bildiği her şeyi
hemen tüketiyor. Bir tüketim aracı olarak kullanıldığı için bilgi, insana bir
derinlik, bir yücelik de kazandıramıyor, bilakis insanın körlüğünü artırıyor,
idrakini küçültüyor, irfanını köstekliyor. Bu açıdan, içinde bulunduğumuz bu
yüzyıla “enformatik cehalet çağı” desek belki daha doğru olacaktır.
Bilgiye karşı olmak mümkün değil, bilgi kuvvettir. Sıkıntı,
bilginin kullanılma amacı ve biçimiyle ilgilidir. Bilgi, insan içindir, insanın iyiliği
içindir. İnsana huzur getirmeyen bilgi, cehalet sermayesidir. Çağımız insanının
yanlışlığı, bilgiyi niçin ve nasıl kullanacağını bilmemesidir, daha doğrusu
bilgiyi yanlış amaç ve şekilde kullanmasıdır. Cehaletinin nedeni budur.
Ziya Paşa sözü, temsili istiare (alegorik anlatım) yoluyla, ne
güzel bağlamış:
Cânân gide rindân dağıla mey ola rizân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
(Sevgili gidecek, sarhoşlar dağılacak, şarap yere
akacak… Böyle gecenin seherinde hayır umulur
mu?)