Aptal Kendini Akıllı Sizi Aptal Sanır

100

Bazı insanlar
çevrelerinde olup biteni hakkıyla algılayamıyor. Bu tiplerin bir takım ortak
davranış kalıpları var. Bunlar, kendi eksikliklerini kavrayamaz; başkalarının
farklılığını onların eksikliğine, kusuruna yorarlar. Mesela asırlardır Batı’nın
ahlâk yokluğundan bugün veya yarın çökeceğini beklerler. Bir asırdan fazla
oldu, hâlâ bekliyorlar. Yurt dışına çıktıklarında da etraflarına “bu
gâvurcuklar ne aptal” diye bakarlar.

İnternetçi arkadaş

Aşağılamaları
dışarısıyla ve dünyayla sınırlı değildir. Dünyadan yeterince kopuksalar, yurt
içinde de, mesela İnternet kullananlara, çevrim içi alışveriş veya bankacılık
yapanlara şööööyle bir tepeden bakarlar. “Dolandırılacak bu aptallar,
dolandırılacak” diye… Kim kiminle ne yapmış programları seviyesindeki medya da
buna çanak tutar. Adam gece ATM’den para çektikten sonra soyulmuş, manşetimiz:
İşte elektronik bankacılığının sonu!

İstanbul Büyük Şehir
Belediye Meclisinde, metroda İnternet ulaşımı olmasını öneren üyeye, bir
“muhafazakâr” üyenin alay ederek, ağzını yaya yaya sırıtarak, “İnternetçi
arkadaş… “diye hitap etmesi mesela. Farkında mı acaba? İnternet, matbaa gibi,
yazı gibi, insanlığın geleceğini değiştiren bir sıçramadır. Eski Sümer’de
tablet ve yazı için alet edevat isteyeni “yazıcı arkadaş”, İbrahim
Müteferrika’ya, “matbaacı arkadaş” diye aşağılamak gibi bir şey bu.

Hani ilim Çin’de olsa
gidip alacağız ya. Hiç gereği yok. Cep telefonunuzu tıklayın, İnternet
vasıtasıyla Çin’den de Hint’den de, Amerika’dan da alabilirsiniz.

Değişiklik rahatsız
edicidir. İnsanlar bu rahatsızlığa karşı savunma mekanizmaları geliştiriyor.
İşte o tepeden, aşağılayıcı, alaycı bakış bir savunmadır. Değişimi hafife
almak, değişimle alay etmek savunma mekanizmalarının en masumu: Neymiş,
otomobil diye bir şey yapmışlar, artık atlara gerek kalmayacakmış. Ha ha ha. Ne
yani, insan bir gün uçacak da desinler salaklar, yetmedi, aya da gitmeye kalkar
bunlar!

Eyyy televizyon, eyyy
video, eyyy İnternet!

Attan, atlı arabadan
vaz geçildiği günlere yetişmedim tabi. Fakat İzmir’deki sokağımızda hâlâ “binek
taşı” ve evimizin duvarında, kim bilir hangi tarihten kalma, artık
kullanılmayan, gazlı sokak lambası vardı. Akşam üstü bir görevli, lamba lamba
dolaşıp gazı açar ve elindeki uzun bir ucu ateşli çubukla onları yakarmış. Ben
görmedim. Ama hâlâ, turistik değil de ulaşım amacıyla fayton kullanırdık.
Pazardan da eşek yüküyle dönülürdü.

Değişimin çılgınca
hızlandığı bu son elli yılda, mesela, televizyonu, video oynatıcıları toplum
ahlâkına ve her hâlde “aile yapımıza” büyük bir tehdit diye görenler de vardı.
Onlara da yetiştim, o nutukları da dinledim.

Eh daha önce de
kızların okur-yazar olmasının ahlâkı bozacağını söylerlerdi ya.

Televizyon,  İnternet’in yarısından az!

Birkaç yıl önce, bir
kongrede, çok ağır bir ağabeyin- yaşına bakılırsa ağabey kısa düşüyor, dedenin
demek lazım- “Sosyal medya dedikleri kötü bir şey. Vakit kaybı. Girmeyin şu
sosyal medyaya!”  dediğini hatırlıyorum.
Aradan beş yıl falan geçti. Hadi girmeyin bakalım sosyal medyaya!

İstatistikler
İnternet’e bağlı hane oranını %90, İnternet kullananlar arasında aktif sosyal
medya üyesi oranını %64 veriyor. İnternet kullanıcılarının çoğunluğu da
alışveriş yapıyor. Bunlar 2019 sonu ve 2020 Ocak ayı rakamları. Salgından sonra,
bütün bu yüzdeler sıçradı. Sırf uzaktan alışveriş için yazlıklarına İnternet
bağlayan arkadan gelen (laggards) grubu var. Belki en çarpıcı istatistik,
televizyonda geçirilen zamanın, İnternet’te geçirilenin yarıdan azına düşmesi.