Sembolleri Din Edinenler

119

1.) Beş-taş
yada misket oynamıyoruz; ilmî analizlerde bulunmaya ve analistliğin hakkını
vermeye çalışıyoruz. 2-) “Desinler
diye veyahut “Senden şunu beklerdim/beklemezdim” şeklindeki beklentilere
kalem oynatmıyoruz. 3-) Siparişle yazı yada şiir yaz(a)mıyorum ve bu ruh hâli
bende eskidir.

Bu girizgâhtan sonra şöyle bir cümle
kuralım: Toplumların sosyolojik algıları ve bakış açılarının yaş
ortalamaları aynı zamanda onların yazgılarının da anahtarıdır
.

Meselâ soyut
kavramları somut nesnelerle anlatmak
ve anlamlandırmak çokça başvurulan bir
eğitim yöntemidir. Bir kavramın anlamsal
derinliğini
basit ve ortalama zihnin (7’den 77’ye) algılayabileceği sembollere indirgemek hazmı kolaylaştırmak
içindir
, tapınmak veya tapıncaklar yontmak için değil.

Bayrak, bağımsızlığın sembolüdür;
kendisi değil. Bağımsızlık
yada millî özgürlük o milletin
hayattaki ruh hâlinin temel karakteristiklerinden biridir. Fert fert bağımsızlığı karakter edinen milletler köleleştirilemez;
ekonomik veya siyasal kelepçelerle
yönetilemez, yönlendirilemez; asla kedi-köpekleştirilemez.

Oysa bayrak bir kırmızı kumaş parçasıdır ve
sıradan dokuma tezgâhlarında (kutsallaştırılmış yerlerde değil), sıradan
kişiler tarafından (seçilmişler değil) üretilir. Bizim için binlerce yıllık
tarih, kültür ve devlet nizamını hatırlatan ay–yıldız, tüm insanlığın en baştan beri gökte her zaman bedâva
görebildiği âşina sembollerdendir.

Demek ki bayrağın kumaşına değil onun simgelediği bağımsızlık kavramına
bağlanacaksın
; aşksa aşk ile, akılsa mantıkla. Diğerinden gidersen fetişist olursun.

Kur’an-ı Kerîm’in yaprağı, kapağı ve
içindeki matbaa harfleri kutsal değildir; onun mânâsı, muhtevası ve onun
aracılığıyla bildirilen ilkelerin, kavramların hayata uygulanabilirliği
kutsiyet arzeder
.
İlk sözü ‘Oku’ ve ismi ‘Okunan’ olan bir Kitabı anlamaya hiç yeltenmeden yüksek duvara asarak ve üç defa
öpüp başa koyarak ona saygı gösterdiğini düşünebilmen bile komiktir. Bunda ısrar etmen ise küstahlıktır.      

Hz.
Muhammed

bizim için Son Elçi ve Seçilmiş Uyarıcıdır; ona hakaret veya
onu karikatürize etmek bile bizi incitir. Ama onu küçük düşürme endeksli filim veya karikatürlere tepki
gösterme organizasyonlarında (bkz. Bangladeş, Pakistan) onlarca insanın ölümüne
sebep olmak en basit tâbirle ahmaklığın daniskasıdır. İnsan âyet değil midir? Onların bile bile ölümüne sebep olmak bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer
(bkz. Mâide 32)
tutulmamış mıydı?

Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksâ,
Kubbet’üs-Sahrâ, Eyüp Sultan, Ayasofya ve benzerleri de bu nevidendir. Hatta
Mescid-i Haram ve Beyt/Beytullah olarak bildiğimiz Kâbe bile âyetlerde görüldüğü üzere bir semboldür. Neyin: Arınmanın, bir’liğin – bereketin, emniyetin,
toplaşma ve dayanışmanın sembolü; başkasını yok saymanın, ona eziyet vermenin,
ittirmenin-kaktırmanın, ezerek/ezilerek ölümlerin veya turistik gezilerin, dini
dövize çevirme bezirgânlığının değil. 

Ayasofya senin miydi? He
benim. İster camiye çevirirsin ister müze eder, gezdirirsin; sen bilirsin.
Yeter ki mülkiyeti, zilliyeti elinden yitmesin. Fâtih (II. Mehmet) aldı ve nam saldı
(1453) ama 20-25 kuşak sonraki torunu Vahdettin
(VI. Mehmet), İşgalini kanıksadığı İstanbul’la
beraber bütün ülkeyi Bağımsızlık ve Özgürlüğümüze Kastedenlere peşkeş çekti.
Fakat Mustafa Kemal öncülüğündeki Türk Milleti buna müsaade etmedi;
anlamı kutsal olan bir Millî Mücadele
sergiledi ve 5 yıllık bir ayrılıktan
sonra şehrine, şehrinin güzelliklerine/sembollerine kavuştu.

Bir sembol üzerinden birine, birilerine
hava atacağım diye bu kutsî hâtıraya saygısızlık yapamazsın kardeşim. Hele hele
buradan Müslümanlık Şampiyonluğu
gibi bir fukaralık/futbolkeşlik çıkarmaya yeltenirsen sembollere değil ama kavramlara
çarpılırsın
ve Ortadoğu halkları
gibi yamulursun. Sonra da zihninde iyice sembolikleştirdiğin bir
ilâhtan/tanrıdan yardım dilersin.

Bir önceki yazımızın ilk cümlesini rötuşlayıp
son söz yapalım: Parmağıma tapmayın,
işaret ettiğime bakın!