Tiyatro!

105

Tiyatro, bir
sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilemesi amacıyla hazırlanmış
gösterilerdir. Duyguların ve olayların hareket (jest)ve konuşmalarla farklı bir
şekilde anlatılmasıdır. Bizde bugün sizlere hem tiyatrodan hem de hepimiz için
bir tiyatro haline gelen daha doğrusu geçip giden bireysel veya toplumsal
yaşamımızdan bahsedeceğiz…

Malumunuz
tiyatro, bir sahne sanatıdır. Bizim tiyatromuzun sahnesi de bir Türk olarak
içeride ve dışarıda yaşadığımız topraklardır… Yaşam oyunumuz oralarda geçer.

Tiyatro
eseri, olayları oluş yoluyla gösterir. Bu yönüyle konuşma ve eyleme dayanan bir
gösteri sanatı olarak da tanımlanabilir. Yaygın bir deyişle tiyatro; “insanı, insana, insanla, insanca
anlatma sanatı”
olarak Shakespeare’in sözüyle de ifade edilir. Ancak
önceden yazılmış ve oynayacak oyuncular yönetmen tarafından belirlenmiştir.

Tiyatro
eserinin diğer türlerden en önemli farkı; diğer edebi eserler okumak ve
dinlemek için yazılmışken, tiyatro oyununun sahnede seyirci önünde
oynanmasıdır. Bizim oyunumuzda hepimizin önünde oynanmakta değil midir?

Değer
ölçülerini, izleyenin kanaat ve anlayışlarından alır. Göze görünür bir
karaktere sahip olması, canlı olarak meydana geliş niteliğiyle toplum
psikolojisine hitap eder. Temsil yeri ve eser, tiyatronun edebiyat öğesidir.
Bize izlettirilen tiyatro edebi olduğu kadar hatta daha fazla siyaset ve toplum
mühendisliği içerir… Bu edebiyat öğesi yanında tiyatro kavramı içinde
oyunculuk, sahne düzeni, ışıklandırma, dekor, kostüm, müzik gibi unsurların bütünlüğü
söz konusudur. Yaşamımızda da öyle değil mi?

Tiyatro
metinlerine “oyun”
metinleri yazan kişiye oyun yazarı (müellif) ve oyunu sahnede canlandıran
kişilere ”oyuncu” (ya da daha genel
olarak tiyatrocu) denir. Ayrıca eserin sahnelenmesinde görev alan sahne amiri,
dekor ve kostüm sorumlusu, ışıkçı, suflör gibi diğer yardımcı elemanlar da
vardır. Acaba bize izlettirilen “yaşam
tiyatrosu”
nu hangi fani(ler) yazdı ve kimler oynuyor?

İsterseniz
tiyatro ile ilgili verdiğimiz genel bilgileri gelin yaşamımıza uygulayalım ve
biz Türklerin yaşadıkları bir tiyatrodan mı, ibaret karar verelim!

Türklerin
sorunlarının başlangıcı var oluşlarına kadar gidiyor. Nerede ise hepsi birbiri
ile büyük benzerlikler içeriyor… Konuştuğumuz ve tartıştığımız konular ya
aynı ya da büyük benzerlikler taşıyor…

Küçücük
çocuktum büyüklerin en önemli konularından biri taharet idi. Bugünkü büyüklerin
konusu da taharet! Hep Ayasofya’yı ibadete açmakla uğraşıyoruz! Ekonomik
krizler ve bunlarla bağlantılı fakirlik, yoksulluk, açlık hep aynı! Zenginden
alıp fakire erzak dağıtıyoruz! Ama hiç aklımıza fakiri zenginleştirmek cahili
eğitmek gelmiyor! Ülkenin koca koca hem de ünvanlı adamları yüzlerce yıllık
konular hakkında abuk sabuk konuşuyor ve tartışmaları önümüzdeki yüzyıllara
olduğu gibi aynen taşıyorlar! Halen bir türlü bulamadığımız adaleti arıyoruz!
Askerimiz hep fakirden! Ülkemin milliyetçisine, solcusuna, dincisine,
liberaline, siyasi partilerine ve genel başkanlarına bakıyorum da, onlarda
tiyatro haline gelmiş yaşamımızın ya ışıkçısı, ya dekorcusu ya da suflörü!

Ben görüp geçirdiklerim itibariyle Türklerin yaşamı ile ilgili bu
oyunun bir tiyatro olduğuna, oyunun bir yerlerde kalemi kuvvetli yazarlarca
yazıldığına, yaşadığımız topraklarda sahneye konulduğuna, oyuncularının,
ışıkçısının, dekorcusunun, suflörünün bulunduğuna ve bizim de bu oyunu bıkmadan
usanmadan tekrar tekrar ve alık alık seyrettiğimize adım gibi eminim!

Ben bundan
sıkıldım! Siz sıkılmadı iseniz demek hala aynı tiyatroyu seyrettiğimizin
farkında değilsiniz! Hâlbuki benim gibi birçok tiyatro eleştirmeni sizi hep
uyarıyor…

Gelin bizi
enayi yerine koyan ve devamlı surette aynı tiyatroyu bize izleten düzenden
kurtulalım! Yoksa şöyle güzel bir oyun seyretmeden bizden öncekiler gibi bu
dünyadan gelip geçeceğiz!