Osmanlı Ekonomisinin
temeli zirai üretime dayanmaktaydı
ve devlet harcamalarının ana finansman
kaynağı olan vergiler ağırlıklı olarak zirai üretimden ve hayvancılıktan elde
ediliyordu.
Şer’i vergiler “Aşar/Öşür” tarım ürünlerinden alınan vergi, “Haraç” işgal edilen ülkelerde Müslüman olmayanlara bırakılan topraklardan
alınan devlet hissesi, “Cizye” ise
Müslüman olmayanlardan askerlik yapmamaları karşılığında alınan bir vergiydi. Ayrıca “ağnam” (hayvan vergisi) ve
“gümrük resmi” en önemli vergiler arasında yer alıyordu. Aşar, ağnam ve gümrük vergi gelirleri
1854’den itibaren alınan dış borçlar
için teminat olarak gösterilmiştir.
Ayrıca geleneklere göre
konmuş ve din ayrımı yapılmaksızın herkesten yerel ve olağanüstü harcamaları karşılamak için çeşitli isimler
altında alınan örfi vergiler
devletin temel gelir kaynaklarıydı.
1699 Karlofça Antlaşmasından itibaren büyük toprak kayıpları, savaşılan
cephelerde zirai üretim yapılamaması, yıllarca askerlik yapan erkeklerin
üretime katkı verememesi, köylerden büyük şehirlere göç gibi sebeplerle Osmanlı vergi gelirleri çok azaldı.
Kapitülasyonlar yerli üretici ve tüccarları yabancılarla rekabet edemez hale
getirdi.
Mali yapısı bozulan devletin
Batı’da yaşanan sanayi devrimine
ayak uydurması mümkün olmadı.
Osmanlı 1875’de borçlarını ödeyemez duruma
geldiğinde vadesi gelen borçların tutarı
17 milyon Osmanlı Lirası, vadesi gelen borçları ise 13 milyon Osmanlı Lirası
idi. Kalan 4 milyon OL ile devletin harcamalarını karşılamak mümkün
değildi. 1876’da devlet mali iflasını
ilan etti.
Böyle bir mali yapı ile siyasi ve askeri gücü de azaldığından,
imparatorluğun tarih sahnesinden çekilme süreci hızlandı.
*****************************
2002-2020 Döneminde Vergi Gelirlerimiz
Değerli dostumuz Rubil Gökdemir bir süreden beri makroekonomik göstergelerden çarpıcı
bilgiler paylaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2020 yılı vergi gelirlerinin
kaynakları ve giderleri karşılama oranları hakkında, devletin resmi
rakamlarına dayanarak, verdiği bilgiler
ürkütücü.
18 yıllık AKP döneminde, Türkiye 3 trilyon 250 milyar $ lık ithalat
yapmış. Bu ithal ürünlerden gümrüklerde, kaynağında yaklaşık 1 trilyon 600 milyar $ karşılığı vergi tahsil
edilmiş.
Bu dönemde 2 trilyon 960
milyar $ olan bütçe harcamalarının yüzde
54’ünün gümrüklerden tahsil edilen vergi ile karşılandığı görülüyor.
Bu ithal edilen ürünlerin 350-400 milyar $’lık nihai tüketim malzemelerinden oluşan kısmı AVM’ler, galeriler, mağazalarda
satıldı. Burada da yeniden KDV ve ÖTV gibi dolaylı
vergiler tahsil edildi.
Netice olarak toplam vergilerin yüzde 72-74’ü dolaylı
vergilerden oluşmakta. Devlet kendisi
için en zahmetsiz, tahsili en kolay fakat vatandaş için en adaletsiz vergi türüne yüklendi.
Bu saadet zincirinden mutlu olan yönetim yerli sanayi ve tarım üretimini katletmek pahasına düşük kur (değerli
TL) politikası ile ithalatı teşvik edip, bu değirmeni döndürmeye çalıştı.
İthalat ve lüks tüketim özendirildi. Yerli ve milli üretim yerine ülke ithal ürünlerle doldu. Yerli
üreticiler bile rekabet edebilmek için ithal
ara mallarına yöneldi. İmalat
sanayimiz yüzde 76 oranında dışa bağımlı hale geldi.
Öyle bir yapı oluştu ki,
ithalatın yüzde 74-76’sını hammadde ve
ara malları ithalatı, yüzde 12’sini
de nihai tüketim malları
oluşturmakta. En faydalı ithalat kalemi
olan yatırım mallarının toplam
ithalat içindeki payı sadece yüzde 13’de
kaldı.
Uluslararası ölçekte ve yüksek katma değerli,
marka değeri olan ürünler üretip
ihracat yapamıyoruz. “İthal ikamesi politikasını” terk ettik. Ama korumasız iç piyasada da dev yabancı
şirketlerle rekabet edemedik.
****
18 yıl içinde ithalatımız ihracatımızdan 1 trilyon 071
milyar $ fazla oldu. Yani bu kadar dış
ticaret açığımız oldu.
Açığı kapatabilmek için 600 milyar $ dış borç aldık. 220 milyar $’lık varlıklarımızı,
şirketlerimizi yabancılara sattık. Üstüne turizm ve müteahhitlik hizmet
gelirleri de yetmedi. Halen dış borcumuz
450 milyar $ mertebesinde.
Vergi gelirlerinin bütçe harcamalarını karşılama
oranı, 2008-2018 arası yüzde 80
iken, 2020 Nisan ayında yüzde 46’ya
düştü. (Son 70 yılın en kötü oranı!)
Şimdi müthiş bir döviz darboğazı içindeyiz. IMF’den veya uluslararası tefecilerden dış borç bulamazsak ithalat yapamaz hale geleceğiz.
Bu yüzden hükümet ithalatı zorlaştırıcı tedbirler almaya
mecbur kaldı. Kur artışına izin verildi. 2018
yılbaşında 3,7 TL olan dolar kuru 7 TL’ye çıktı. 3 binden fazla ürünün gümrük vergileri yükseltildi, böylece
ithalat kısılacak. Ama hammadde ve ara mallarında ithal ikamesine gidebilmemiz hemen mümkün olamayacak. Çünkü bunları
üreten tesislerimiz kapandı. Yeniden üretime başlamak kolay değil.
Ekilip dikilmeyen iki
Trakya büyüklüğündeki arazilerimizde yeniden üretim yapmamız lazım. Fakat köylü
tarımdan kopmuş, şehirlere göçmüş durumda.
Her şeye rağmen derhal
kapsamlı bir “istikrar tedbirleri
paketi” ile mevcut ekonomik yapıyı
değiştirmek için harekete geçmek zorundayız.
Yoksa borç veren “dış güçler” paralarını tahsil edebilmek için bunu zorla
yaptırırlar.