Ahmet Bilgehan Arıkan’ın hazırladığı kitabın geliri. 52 kişiden
oluşan yazar kadrosu ve Uyanış yayınevi tarafından Ömer Fâruk Morkoç’un tedâvisine bağışlanmıştır.
13,5 X 21 santim ölçülerinde 469
sayfalık, Umut Adına Martı Olmak
isimli eserin ilk yazısında Ömer Faruk Morkoç anlatıyor:
20 yaşında bir lise talebesiyim. 2007
yılında 7 yaşında iken geçirmiş olduğum trafik kazası sebebiyle tekerlekli sandalyeye
mahkûm oldum. 13 yıldır hayat mücadelesi veriyor ve nice zorluklarla karşılaşıyorum.
Çocukluğu ve oyuncakları elinden alınan biriyim. Çocukluk yapmayalı çok uzun zaman oldu. Fakat
artık ümidim var.
Bu durumdan kurtulmam için bir tedavi varsa
da bedelini karşılayacak imkânım yok. Sizlerden para istemiyorum. Bir şiir
kitabı yazdım, adı: ‘Aşikâr’ Sizlerden isteğim bu kitabı tanıtmama yardımcı
olmanızdır. Tedavimi karşılamam için 50.000 adet kitap satışı yapılması lâzım.
Lütfen bana bu kitabı tanıtmamda yardımcı olup, çocukluğumu geri verin. Yürümek
sizin için çok büyük bir şey olmayabilir. Benim ise en büyük hayalimdir. Ben
sizlerden yastığımın altında sakladığım ve bir daha hiç oynamadığım bilyelerimi
istiyorum. Ben sizlerden süremediğim için gözümün önünde çürüyen bisikletimi
istiyorum. Eğer bu konuda bana yardımcı olursanız ömrüm boyunca sizlere
minnettar olacağım. Her şey için şimdiden teşekkür eder, engelsiz yarınlar için
sizleri en kalbî duygularımla selâmlarım. Sevgiyle ve engelsizce kalın…
(s:7-8)
Bu dâvete icabet etmemek, insanî
duygulardan mahrum olmak demektir. ‘Aşikâr’ (ödemeli olarak) bana ulaştırılırsa
mutlaka gereği yapılacaktır.
Kitapta, eseri yayımlayan Uyanış
Yayınevi hakkında verilen bilgiden sonra kurucusu Yaman Arıkan’ın hayat
hikâyesi veriliyor. Yaman Arıkan, gönlü ve aklı; insani, İslâmî ve millî
değerlere hizmet arzusuyla dolu, bu uğurda ömür boyu mücadele etmiş bir kâmil
insandır. 83 yaşında ve sağlık problemleriyle başa çıkmaya çalıştığı şu
günlerde bile imkânların elverdiği ölçüde hizmetlerine devam etmektedir. O’nun hayrü’l-halef Ahmet Bilgehan Arıkan’ı
da bu hayırlı teşebbüsü sebebiyle tebrik ediyorum. Baba-oğul, Peygamberimiz
sallahü aleyhi vesellem Efendimizin; ‘İnsanların
en hayırlısı insanlara faydalı olandır.’ Hadis-i Şerifi’nin gereğini
yapmak için yarış hâlindedirler. Cenâb-ı Allah hayırlarını dâim eyler inşallah.
***
Eserdeki her bir yazı, emek
ürünüdür, göz nûru, el emeğiyle meydana gelmiştir. Tahmin edilir ki, yüzlerce
yazı arasından titizlikle seçilmiştir. Hepsinden kısa da olsa birer örnek cümleler
vermek, bu sayfanın hacmini aşacağından mümkün değildir. Birkaçından alınacak
örnek ise, diğerlerine haksızlık olur. Kitaptaki hikâye, deneme, hâtıra nev’indeki
her bir yazı, özellikle yazar adayları
için örnek ve ilham alınabilecek kalem ürünleridir.
Burada, yazarların her birinin
ismi ve kalem ürünlerinin başlığının verilmesiyle yetinilecektir.
Adevviye Şeyda
Karaslan: İlla Aşk’la / Ahsen Özgan:
Hoşça Kal /
Alçin Fatma Akçiçek:
Tek Kişilik Kalabalık / Ayşe Güvenç:
Kâinat BİR Noktadan BAŞLAR / Ayşegül
Yalçın: Sevgi Üzerine / Berrin
Sevilmiş Kaya: Sihirli Ses /
Burak Kılıçaslan: Ruhunu MakineleşmeyeTeslim Etmiş Olan İnsanlık /
Burcu Çınar:
Hayatı Yaşa / Bünyamin Çoban: Sonsuz
Duâ / Büşra Kaya: Kadının Adı Var / Canan Cihan Ekti: Bir Varmış Bir Yokmuş
/ Cansu Tıraşoğlu: Sana Kırgın
Olmayan Yanımla / Cemil Güneş: Gece
Kuşu / Elif Ekşi Zorer: Dua Kuşu / Elif Erel: GÖR’ün DUY’un BİL’in /
Elif Sena Güçtaş Şakar: Doğu Ekspresi / Emine Tanırgan: 21. Yüzyıl Masalı /
Esra Akdoğan:
Yazgı / Esra Balkan: Şiir Kelâmı
Mıdır Lâzım Olan? /
Fatma Gülşen Koçak:
Anadolu Kadını / Fatma Vardan Soyer:
Ben Kimim? /
Ferda Udül Kayci:
İçimdeki Çocuğa Çağrı /
Filiz Aldemir:
Ellerime Koştu Çocukluğum, Haydi Büyüt Beni /
Gençosman Denizci:
Ünlü Hikâyeci / Gonca Çiftçioğulları:
Sevgi Çemberi /
Gökten Çağrı Aktan:
Anafor / Gülay Tuncay: Hamal Olmak
Mı? Hemhâl Olmak Mı? /
İbrahim Özgün:
Ait Olmak / İnci Geçkil: Neden Ben /
Kader Keskin: Mucize /
Kevser Demet: Kod
Adı Sabahat / Mahmut Bıyıklı: Cömertlik.
Aşk Bahçesine Götüren Teleferik / Mehmet
Aydın: Ahmakıslatan / Mehmet Güven:
O Semtin Aşkı /
Meltem Parlak Aydın: Neye Bu Telaş? / Meltem Küçük Konar: Kelebeğin Vazgeçişi /Muharrem Dere: Beterin Beteri Var / Nurhan Işkın: Yalnızlığım /
Ogün Peçenek:
Kaybolan Defter / Ömer Faruk Morkoç: Ruh
Sıkışması /
Özdenur Aydın:
Karahindiba / Sadettin Turhan: Aşk /
Selda Balaban Baykan:
Acıyla Yaşamak / Sevda Taş:
Hasret /
Sibel Karagöz:
Karanlığa Meydan Okuyoruz / Şiir Ceketli Adam: Rüya /
Tuğçe Erdal:
Yorgan Altı / Turan Yalçın:
Mahmatlılı / Ümmügül Gök: Eylülün
Hikâyesi / Yasemin Balcı: Beyaz Kent
/ Yavuz
Selim Pınarbaşı: Hakîki Dostunum Diyen Buyursun / Hayırlı teşebbüste emeği
olan herkesi tebrik ediyor, hizmetlerinin dâim olmasını diliyorum.
UYANIŞ YAYINEVİ: Ticârethâne Sokağı
Nu: 41/14 Sultanahmet, Fâtih, İstanbul
Telefon:
0.212-527 29 49 www.uyanıs.com.tr
AHMET BİLGEHAN ARIKAN: Aslen Manisa’nın Sâlihli ilçesindendir. Uyanış Yayınevi; millî, dinî, edebî, Uyanış Yayınevi şemsiyesi altında
|
DERKENAR:
ÖDÜN KELİMESİ…
‘Tâviz’ yerine kullanılıyor.
Ödün kelimesinin yapılış şeklini îzah etmek mümkün değildir. Eski Türkçe
devresinden gelen ve 11. asır metinlerinde de geçen bir ‘öd’ kelimesi var ise de bu ‘zaman’
mânâsına gelmektedir. Bundan türetilen ‘ödün’
de ‘zamanla’ mânâsını ifâde eder ki,
bu ‘tâviz’ ile ayni mânâya gelen bir
kelime olamaz.
Ödemek fiilinden ise ödün kelimesi meydana getirilemez, olsa olsa ‘öden’
teşkil edilebilir. Dilimizde ‘ödümek’
diye de bir fiil bulunmadığına göre, ödün kelimesinin kökü ve eki belli olmayan
bir kelime olduğu ortaya çıkar.
Tâviz’i beğenmiyorsak onun yerine ‘karşılık,
yerine konan şey’ diyebiliriz. Bunun için uydurmacılığa tâviz vermeğe lüzum
yoktur sanıyorum.
Prof.
Dr. Fâruk Kadri Timurtaş: Yeni Kelimeler Sözlüğü. Umur Kitapçılık.
İstanbul 1979. s: 64
KUŞBAKIŞI:
GÜNLER
AKARKEN:
Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 168 sayfalık,
ikinci baskısı yapılan Günler Akarken
isimli eserinde; iktisâdî meselelerden, insanların huzur, güven ve saadetinden,
hatâlı tüketim alışkanlıklarından, çağın ritminden, Batılıların
entrikalarından, Müslüman Batılılardan, yeni fetih ordularından, konuşmanın
sıcaklığından ve her zaman olduğu gibi çevre kirliliğinden bahsediyor. Her bir
makalede meseleler; efrâdını câmi, ağyârını mâni ölçüler içerisinde, kelimeleri
kumpas ile öçlüp, kuyumcu terâzisinde tartarak tatlı sert ifâdelerle ele
alıyor.
Prof. Gürdoğan’ın rakamlardan ibâret olduğu
zannedilen iktisat ilmini ele alışı klasik ölçülerin haydi dışında.
İktisâdiyatın rakamlarla ifâde edilmeyen insânî boyutunu ön plâna alıyor.
Meselenin özetini; ‘Gecenin başında ve
sonunda câmiye giden Müslümanlar için, korkmadan sokağa çıkmanın önemi, kişi
başına düşen millî gelirden çok daha büyük olmalıdır.’ Cümlesiyle veriyor.
Makalelerde yer yer, entelektüel olamamış
kişilerin ‘aforizma’ dedikleri, yerli
ve millî ifâde ile ‘özlü sözler’
dikkati çekiyor. Bunlardan birinde; ‘Ölüm
geri dönüşü sözkonusu olmayan bir dünyaya doğumdur. O dünyanın şuurunda
olmayanlar, ölünce uyanırlar. İnsan binlerce kişi arasında olsa da tek başına
ölür. Yalnız uyunduğu gibi yalnız da ölünür. Hiçkimsenin başkası yerine ölmesi
de uyuması da mümkün değildir.
Hayat
da uyku ve ölüm gibi olmasına rağmen, insanlar çoğu defa kendileri olma yerine
başkaları olmaya özenirler. Başkası yerine ölmek mümkün olmadığı gibi, kendi
olmak yerine başkası olmak da mümkün değildir.’ Diyor.
Daha pek çok alâka çekici yazılar var:
Manhattan’ı merak edip görmek isteyenler, ‘Gökdelen
Ormanı’ isimli bölümü okuyabilirler. Görmekle kalmayacaklar, havasını da
teneffüs edeceklerdir. Hattâ târihini de öğreneceklerdir. Ve bu bölümün özlü
sözü: ‘Dünyanın her yerinde olmasını
bilmeyenler, hiçbir yerde olamıyorlar. Yeri geldiği zaman New York’ta
yürümesini başaramayanlar, Ankara’da, Tahran’da ve Bişkek’te kimseyi ayağa
kaldıramazlar.’
Manhattan nerede, Tunus nerede? Prof.
Gürdoğan bir sonraki yazısında okuyucuyu Tunus’a götürüyor. Barbaros’un
Müslüman Türk’e aziz armağanı Akdeniz’in engin mâviliklerinde dolaştırırken İbn
Haldun ve ‘Mukaddime’si hakkında bilgilendiriyor.
Bilgi atlası sonraki sayfalarda da devam
ediyor. Gezinin durak noktaları arasında karakteristik özellikleriyle Anadolu
şehirleri var. Sonra Buhara ve Kasr-ı Ârifân… ‘İstanbul’un kalbi Eyüp Sultan ise, Buhara’nın kalbi de Kasr-ı Ârifân’dır.’ Denildiğinde
Yahya Oğuz’u hatırlarsınız ve aynı zamanda Mihverdeki Mürşid-i Kâmilleri…
Kasr-ı Ârifân şerefli bir mekândır. Oraya şeref kazandıranlar Şâh-ı Nakşibendî
Hazretleri ve O’nun yetiştirdiği talebeleri: Alâaddin Attar, Ali Emir Külâl ve
diğerleri… Evveliyatı da ihmal edilmemeli. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, İmam Mâlik,
Hasan-ı Basrî İbrâhim Ethem ve diğerleri…
Gürdoğan Hoca’da söz de bitmez, gezdiği-gördüğü
mekânlar da… Hepsini kulaklarınıza değil, gözünüze ve gönlünüze anlatır.
Anlattığı mekânların huzurunu dinleyenlere yaşatır. Bu bölüm ruha inşirah veren
bir müjdeyle sona eriyor: Kasr-ı Ârifân’da okunan Kur’ân, Ezan ve Namazla
birlikte, sohbet halkaları, Saraybosnayı da içine alacak bir şekilde genişliye
genişliye, bütün dünyayı aydınlatacak bir sevgi çağlayanına dönüşüyor.
Yahyâ Kemâl’in keşfettiği sır da bu bölümde açıklanıyor: Anadolu
Savaşı yıllarında, İstanbul’dan niçin çıkarılamadığımızın sebebi; ‘Yavuz Sultan
Selim Han’ın Mukaddes Emânetleri İstanbul’a getirildiği gün, henüz yol
yorgunluğundan kurtulmadan başlattığı Topkapı Sarayı’nda her gün ve kesintisiz
olarak günün 24 saati boyunca okunan Kur’ân-ı Kerim’dir.’
İZ YAYINCILIK:
Litros Yolu, Fatih Sanayi Sitesi 12/280,
Topkapı,İstanbul Telefon: 0.212-5207210
Belgegeçer: 0.212- 511 57 91 e-posta: bilgi@iz.com.tr // www.iz.com.tr
HELÂLLER
VE HARAMLAR:
İmam Gazali ‘Helaller ve Haramlar’ isimli eserinde dinimizin günlük hayat içinde
uygulamamız gereken emirlerini incelikli ve detaylı bir biçimde bize anlatıyor.
Kitabın birinci bölümünde; helâli aramanın
önemi ve değerleri, fazileti, haramın kötülüğü, helâl ve haramın dereceleri
hakkında bilgi veriliyor. İkinci bölümünde; şüphelilerin mertebeleri, bunların
kaynağı, haram ile helalden bunların ayırt edilmesi irdeleniyor. Üçüncü
bölümünde; araştırma, sorgulama, bunların üzerine gitme ve ihmal durumlarının
incelenmeleri aynı zamanda bunların helâl ve haram sayılma sebepleri
araştırılıyor. Dördüncü bölümünde; tövbekâr olan kimsenin yapmış olduğu malî
zulümlerden arınma meselesi inceleniyor. Beşinci bölümünde devlet büyüklerinin
verdikleri maaşlar, hediyeler bunların helâl ve haram olma sınırları tartışılıyor.
Altıncı bölümünde; devlet büyükleriyle birlikte bulunmak, onlarla oturup
kalkmanın kişi üzerindeki etkileri ve hükümleri inceleniyor. Yedinci ve son
bölümde ise; farklı meseleler ve çözümlerine yer veriliyor.
ÇELİK YAYINEVİ: Ticarethâne Sokağı Nu: 19/A
Sultanahmet, Fatih 34110 İstanbul.
Telefon:
0.212-511 28 11 Belgegeçer: 0.212-511 28 12
e-posta: info@celikyayinlari.com www.celikyayinlari.com
SUDANLI ZENCİ MUSA
1981 Kahramanmaraş doğumlu, Boğaziçi
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans,
Selçuk Üniversitesi’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamlayan ve hâlen doktora
çalışmalarına devam eden Hârun Çolak,
Kuşçubaşı Eşref’in1 emir eri Zenci Musa’yı, telif ettiği târihî
romanında anlatıyor. Bir Osmanlı mücâhidi olan Zenci Musa, Sudan’da doğmuş,
Girit’te bulunmuş, Osmanlı Ordusu’nda her cephede savaşmış, Üsküdar’da Özbekler
Tekkesi’nde vefat etmiştir.
Roman, İstanbul’un işgal günleri ile
başlıyor. Musa, İstanbul’a gelir gelmez Karakol Cemiyetine katılmıştır. Burada,
ümitsiz ve yılgın Osmanlı askerlerini mücâdeleye katılmaları için
cesâretlendirmeye çalışıyor. Çok önemli bir vazifesi vardır: Kumandanı Eşref
Bey’i düşmanın elinden kurtarmak… İngilizlerin plânı ise farklıydı: Musa’yı
diri olarak yakalamak ve ikna ederek İngiliz ordusunda kullanmak… Vazife yeri
bile belirlenmişti: Afrika.
Bu maksatla vazifelendirilen Fransız
ordusunda istihbarat subayı Yüzbaşı Henry, yükselme hırsını disiplin altına
alamayan bir tiptir. Komutanı olan general ile Zenci Musa’yı bir araya
getirdiğinde, Musa, sözleri ve davranışları ile generali küçük düşürür.
Generalin kendisinden intikam alacağından endişelenen Henry, hayallerini
gerçekleştiremeyeceğinden endişe ederse de madalya almak ve yükselmek azminden
vazgeçemez
Musa ise kendisini mimleyen, generali
öldürmeye yemin eder.
Yüzbaşı Henry de kararlıydı. Musa’yı
İngiliz ordusuna hizmet için ikna edebilmek maksadıyla hakkında araştırmalarına
devam eder. Neticeye daha çabuk ulaşabilmek için Anna’yı devreye almayı kararlaştırır.
Anna, Zenci Musa’yı İstanbul’a getirten Ali Said Paşa’nın konağında
vazifelendirilmiş bir casustur… Yazarın belirttiğine göre her tarafta casuslar
vardır. Osmanlı ordusunda İngiliz, İngiliz ordusunda Türk casuslar…
‘Kadın’
ve ‘casusluk’ meselesi devreye
girdiğinde Roman renklenir, hareketlenir ve heyecanlı sahnelerin kapısı
aralanır.
Okuyucunun merak duyguları tahrik ederek
sayfalar hızla çevrilmeye başlanır…
………………………..
1Kuşçubaşı Eşref: (1873-1964) Harp Okulu’ndan mezun
oldu. Teşkilat’ı Mahsusa* bünyesinde çalıştı, İngilizlerle savaşırken yarlı
olarak esir düştü, Malta’ya sürgün edildi. Sürgünden sonra Millî Mücâdele’ye
katıldı. Savaştan sonra İzmir’deki çiftliğine yerleşti. *Teşkilat-ı Mahsusa: İttihat ve Terakki Cemiyeti
bünyesinde Enver Paşa’ya bağlı olarak kurulan istihbarat teşkilatı. Türkçü ve
İslâmî siyâsî görüşler istikametinde faaliyet gösterdi. 2Karakol Cemiyeti:
İstanbul’da 1919 yılında kurulan Osmanlı istihbarat teşkilâtı. Mütâreke
döneminin ilk gizli direniş grubudur.
İstanbul’un işgalinde sonra millî uyanışın başlaması ile mensupları ayrı
ayrı gruplar oluşturdular.
MİHRÂBAD YAYINLARI:
Prof.
Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514
28 28
Belgegeçer:
0.212-528 24 01 bilgi@mihrabadyayinlari.com www.mihrabadyayinları.com
KISA KISA… / KISA KISA…
1-ABARTMA TOZU: Şermin Yaşar / Tâze
Kitap.
2-OSMANLI’DA
SOSYALİZM: İlhâmi Yangon / Bilgeoğuz Yayınları.
3-TÜRK SİYÂSÎ
HAYATINDA AZINLIK HÜKÜMETLERİ: Dr. Fuat Uçar / Berikan Yayınevi.
4-TANIDIKLARIM:
Hüseyin Câhit Yalçın. Yayına Hazırlayan Göktürk Ömer Çakır / Ötüken
Neşriyat.
5-KAHRAMAN VE VAHŞİ
ORMAN GRUBU: Tom
Kniht – Mert Gürel / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.