Gün, Vatandaşa Güvence Verme Günüdür

59

      Korona salgını…

      Bu salgın, son yüzyılın en ölümcül hastalık felaketidir…

      Tüm dünyayı kasıp kavuran bu ölümcül virüs nedeniyle, sadece ABD’de beklenen ölüm sayısı 200.000’nin üzerindedir.

      Diğer ülkelerde yaşananları, yaşanacakları da hesaba katarsak, dünyamızın geleceği hiç de parlak değildir…

      En korkunç senaryo ise dünya nüfusunun %60’ının bu hastalıktan etkilenebilecek olmasıdır. Böylesi bir durumda ortaya çıkacak ölüm oranını düşünmek dahi korkunçtur!

      Korona denen bu bela ile başa çıkabilmek adına, ülkemizde de çok etkin tedbirler alındı, alınmaya devam ediliyor.

      Ama bu salgınla baş edebilmenin en etkin yolu evden dışarı çıkmamak, bir şekilde hayatımızı eve sığdırmaktır.

       Evde kalarak, yapılan tüm uyarılara katkı sağlayan herkese teşekkürler. Sağlığımızı korumak adına kendi hayatlarını hiçe sayan tüm sağlık çalışanlarına, ülke ekonomimizin çarklarını döndüren tüm sektör çalışanlarına minnet borçluyuz.

       Her türlü ikaza rağmen işi/aciliyeti olmadan sokağa çıkmaya devam edenler; hem kendi canlarını, hem kendi yakınlarını, hem de çevresini büyük bir riske atıyorlar. Onlar unutmasınlar ki, öncelikle kendi kader çizgilerine Korona’nın ölümcül sonunu yazıyorlar!

       Bu salgın sadece yaşamımızı değil, yaşamımızın yarınlarını da tehdit ediyor!

        Dünyayı tehdit eden bu salgın, milyonlarca insanı yok etse de; tüm ülkelerin almaya çalıştığı olağanüstü önlemlerle mutlaka önlenecek, ülkemiz de bu salgın ortamını en az zayiatla atlatacaktır.

       Ancak, salgın sonrasında dünya ekonomisi ne durumda olacak, oluşacak o büyük zararın altından nasıl kalkılacaktır?

      İşte gelecek günler böyle bir sorunla da karşı karşıyadır.

      Şu anda ülkemizde yaşanan tabloya baktığımızda:

       Bu salgınla birlikte üretim, dış ticaret, ithalat, ihracat, seyahat ama en çok da iç ticaret; hepsinde büyük düşüşler yaşanmıştır, daha da yaşanacaktır.

        Böylesine olumsuz bir dönemden en çok etkilenecekler de küçük ve orta ölçekli işletmelerle, buralarda çalışanlardır.

       İnsanlarımızın çoğunluğu işe gidememektedir, çünkü yüzbinlerce iş yeri kapanmış/kapatılmıştır. Ülkemizde yıllardır var olan işsizlik oranının, iki rakamlı olduğunu da hesaba katarsak; bunun sonu ekonomimizin durması demek olur ki, ülkemizi yönetenler böylesi bir krizi önlemek adına önlemler almakta, türlü ekonomik paketlerle iş dünyasına, çalışanlara destek olmaya çalışmaktadır.

      Her akşam Korona haberlerinin şeffaf bir şekilde açıklanması, ülkemizde yaşanan güncel hayata ait televizyonlara yansıyan türlü görüntüler, yaşadığımız bu kritik günlerde bizler için önemli bilgi kaynağıdır.

      Ancak böylesine ölümcül bir salgını yaşayan halkımızın en çok istediği, düşündüğü şey; geleceğinin güven içinde olmasını hissetmesidir.

       Onun içindir ki, devletimizin en yüksek makamından;

     ‘’Ey halkım, hiç endişeniz olmasın, T.C. Devleti olarak arkanızdayız. Hiç şüpheniz olmasın bu salgının önünü mutlaka keseceğiz. Kimse işten çıkarılmayacak, kimse işsiz kalmayacak, kimse iflas etmeyecek, tüm ihtiyaçlarınız karşılanacak, tüm faturalarınız ödenecek, faizsiz kredi verilecek, tarım sektörü öncelikle desteklenecek, üretim asla aksamayacak, aç, açıkta kimse kalmayacak.’’

       Şeklinde bir açıklama yapılması, halkımıza verilecek en büyük güvence olacak, milletimizin moral motivasyonunu inanılmaz derecede yükseltecektir.

      Ancak bu tür bir açıklama sözde kalmamalı, gereği de yapılmalıdır.

       Böylesine kritik günleri yaşayan ülkemiz, her zaman olduğu gibi milletçe birlik ve beraberliğimizin en önemli sembolü olan yardımlaşma gerçeğini bir kez daha yaşamaktadır.

        Hiçbir ülkede yaşayan böylesine yardımsever bir millet yoktur. Bu tür kampanyalar, karamsar günleri aşmamıza moral desteği sağlamaktadır.

        Daha önceki yıllarda ülkemizde yaşanan deprem, sel, yangın, maden faciası, terör gibi acılı süreçlerimizde de kenetlenerek benzer kampanyalara destek olan milletimiz, bu salgın sürecinde de büyük bir duyarlılıkla işsiz, aşsız insanlarımızın yardımına koşmuştur.

         Ancak bu süreçte başlatılan bazı kampanyalar; muhalefete mensup belediyeler tarafından yapılıyor algısını yaratacak şekilde engellenmiş, yardım hesapları bloklanarak bu kampanyaların yasa gereği valilik iznine tabi olduğu açıklanmıştır.

         Şüphesiz ilgili yasa, bu kampanyalar için valiliklere müracaatı zorunlu kılıyor ise, kampanya düzenleyen o yerel yönetimin vakit geçirmeden gerekli izni alması gerekir. Çünkü yapılan bu bağışların acilen ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, bir nebze de olsa bu insanlarımızı rahatlatmış olacaktır.

         Böylesine kritik günlerin yaşandığı ülkemizde devlet yönetimimiz, tüm yerel yönetimlerle el, ele vermeli, varlık düzeyi yüksek tüm hayırseverlerimizin de katkılarıyla, ihtiyaç sahibi milyonlara yalnız olmadıkları gösterilmelidir.

        Çünkü gün, muhalefet-iktidar meselesi, sadece oy hesabı yapma, iktidarı eleştirme, muhalefete kızma günü değil, gerçek anlamda ve tam bir dayanışma günüdür.     

        Çünkü gün, devletimizin herkese iş güvencesi, şirketlere küçük, büyük iflas ettirmeme güvencesi, aş, iş güvencesi vermesi ve şimdiden herkesi buna inandırması günüdür.

        Çünkü gün, varlığını bu ülkede kazandıklarına borçlu iş dünyamızın çalışanını sahiplenme, onların işlerine son vermeme günüdür.

        Çünkü gün, sosyal medya hesaplarında gerçekleri saptırarak felaket tellallığı yapma, türlü yazılarla ona, buna sataşma günü değildir.

        Çünkü gün, milyonlarca insanımız Korona’nın ölüm tehdidini yaşarken; iş, aş peşinde koşarken, bu krizi nasıl atlatırım çarelerini ararken; onların bu sorunlarına çözüm üretme günüdür.

        Çünkü gün, vatandaşa güvence verme günüdür.

Önceki İçerikÖfke, Bencil Mutluluk ve Hüzün
Sonraki İçerikBiz Kimiz?
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.