Her bir atom öyle bir sanatlı nakış ve işleme ortaya koyarak işler ki, ya bir atom bütün atomlarla bilinçli bir ilişki içindedir. Ya da bir atom her bir atoma hem hâkim / hükmedicidir. Hem de o atom her bir atomun mahkûmudur.
Oysa “İki zıddın birleşmesi mümkün değildir.” şeklinde kesin bir kaide ve kural vardır.
Nitekim bir yer ya aydınlıktır, ya da karanlık. Aydınlıksa karanlık yoktur. Karanlıksa aydınlık değildir.
Kaldı ki bir şeyin hem hâkim, hem mahkûm olması da mümkün değildir.
Çünkü bu; iki zıttın bir arada bulunması demektir. Ki hiç olası değildir.
Zira Sn. İsmail Mutlu’nun da belirttiği gibi, bir şey sınırsız derecede emir altında bir varlıksa; dönüp kendisine emir verene, mutlak emredici olması imkânsızdır. Diğer bir ifadeyle, sınırsız âmir olan, emir verdiği varlıktan emir alamaz.
Şayet atom böyle işler başarıyorsa; öyleyse o atomu, o hayret verici san’atlı nakşı, o hikmetli nakışlı sanatı bilir. Her şeyi icat eder, yaratır kabul etmeliyiz!
Bu ise binler defa imkânsız ve hiç olası değildir.
Öyleyse atom olsa olsa, Hakîm olan bir Sâni’in, her şeyi hikmetle ve sanatla yapan Allah’ın kader kanunu ve kudret kaleminden çıkan harekete memur ve bununla görevli birer noktadır.
Nasıl ki meselâ Ayasofya kubbesindeki taşlar, eğer mimarının emrine ve sanatına uymazlarsa; her bir taşı; Mimar Sinan gibi dülgerlik sanatında bir maharet, beceri ve hüneri var diye kabul etmemiz gerekir.
Ayrıca her bir taşı diğer taşlara hem mahkûm, hem hâkim / hükmedici olarak görmemiz lâzım gelir.
Yani “Geliniz, düşmemek için baş başa vereceğiz!” diye bir hüküm sahibi olmaları icap eder.
Aynen bunun gibi, binler defa Ayasofya kubbesinden daha san’atlı, daha hayret verici ve gayeli olan ve birer sanat eseri sayılan varlıklardaki atomlar; Kâinat Ustası’nın emrine uymazlarsa; bu takdirde atomların her birine Kâinatı ve her şeyi mükemmel bir san’atla yaratan Allahın vasıf ve nitelikleri kadar mükemmellik sıfatları verilmesi lâzım gelir.
X
Zındık / dinsiz, maddiyyun / materyalist / her şeyi maddeye bağlayan kimseler; Allahı veya O’nun bildirdiği kesin olan şeylerden herhangi birini inkâr edenler yani kâfirler; Vücûdu Vâcib, Varlığı Zorunlu ve kendinden olan Allah’ı kabul etmiyorlar!
Bu yüzden atomlar sayısınca bâtıl / yalan ve sahte ilâh ve tanrıları kabul etmek zorunda kalıyorlar!
Çünkü tuttukları yol; onları buna mecbur ediyor.
Tuttukları usul ve metod; onları bu hususta çaresiz kılıyor.
İşte bu konuda inkârcı ve inanmayan ne kadar filozof ve felsefeci varsa; bilgin de olsalar, aslında çok büyük bir cehalet içinde olup; birer kara cahildirler.
X
Atom bilinci insanı insan eder
Bilinçsiz insan Allah’ı nisyan eder
Atom bilinci açar insana geniş bir yol
Sakın geri kalma sen de hemen içinde ol
Deme sakın bunları acaba bilsek ne
Deme sakın bunları sanki bilmesek ne
Çünkü biri ediyor insanı âlim
Öteki yol açıyor olmaya zalim