Safahat

96

Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerini topladığı, yedi kitaptan oluşan şiir külliyatının adı ‘Safahat’tır. Külliyatta toplam 11.240 mısralık 108 adet şiir bulunmaktadır. Mehmet Âkif Ersoy, İstiklal Marşı’nı Safahat’a koymamış, sebep olarak da; ‘Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm’ demiştir.

 Külliyattaki birinci kitap ‘Safahat’ adını taşımaktadır. Safahat külliyatının içindeki kitapların her birinin ayrı ayrı isimleri vardır. Ciltler halinde birkaç basımı yapılmış olan Safahat, Latin harflerle tek cilt halinde basılmıştır.

 

 Safahat Külliyatı

 Bu yedi kitabın ilk altısının baskıları İstanbul’da, yedinci cilt ise Mısır’ın başşehri Kahire’de basılmıştır. Safahat’ı bir araya getiren kitaplarla ilgili bilgiler ise şöyledir;

 

 1. Kitap: Safahat: Siyâsî olaylar, mistik duygular ve dünyevî görevlerden bahsedilmektedir. İçerisinde 44 adet şiir bulunmakta ve 3084 mısradan oluşmaktadır. 1911, 1918 ve 1928 târihlerinde eski harflerle üç baskı yapmıştır.

 

 2. Kitap: Süleymaniye Câmii kürsüsünde: Süleymaniye Câmiine giden iki kişinin söyleşileriyle başlamaktadır. Kürsüde Seyyah Abdurreşit İbrahim’in konuşturulduğu, uzun bir bölümle devam etmektedir. İçerisinde bir şiir bulunmakta ve 1002 mısradan oluşmaktadır. 1912, 1914,1918 ve 1928 yıllarında, eski harflerle dört baskı yapılmıştır.

 

 3. Kitap: Hakkın Sesleri: Topluma İslâmî mesajı yaymaya çalışan on manzumeden oluşmaktadır. Ateizme, umutsuzluğa ve ırkçılığa çatmaktadır. İçerisinde on şiir bulunmakta ve 482 mısradan oluşmaktadır. Eski harflerle 1913, 1918 ve 1928 yıllarında üç baskı yapılmıştır.

 

 4. Kitap: Fâtih Câmii Kürsüsünde: Bu kitap da Fâtih Câmiine giden iki kişinin söyleşileriyle başlamaktadır. Vaizin uzunca bir konuşmasıyla da devam etmektedir. Tembellik, irtica ve Batı taklitçiliği eleştirilmektedir. İçerisinde bir şiir bulunmakta ve 1692 mısradan oluşmaktadır. Eski harflerle 1914 yılında iki, 1918 ve 1924 yıllarında da toplam iki olmak üzere dört baskı yapılmıştır.

 

 5. Kitap: Hâtıralar: Mehmet Akif’in gezdiği yerdeki izlenimleri ve sosyal felaketler karşısında, Allah’a olan yakarışını içermektedir. İçerisinde on şiir bulunmakta ve 1314 mısradan oluşmaktadır. Eski harflerle 1917, 1918 ve 1928 yıllarında toplam üç baskı yapılmıştır.

 

 6. Kitap: Âsım: Hocazâde ile köse İmam arasındaki konuşmalar biçiminde tasarlanmış tek parça bir eserdir. Eğitim, öğretim, ırkçılık, savaş vurgunculuğu, batı taklitçiliği gibi birçok konudan bahsedilmektedir. İçerisinde bir şiir bulunmakta ve 2292 mısradan oluşmaktadır. Eski harfler kullanılarak 1924 ve 1928 yıllarında toplam iki baskı yapılmıştır.

 

 7. Kitap: Gölgeler: Bu kitap 1918 ile 1933 yılları arasında yazılmış olan 41 manzumeyi barındırmaktadır. Her biri, yazıldığı dönemin izlerini taşımakta, üç tânesi âyet yorumları şeklindedir. İçerisinde 41 adet şiir bulunmakta ve 1374 mısradan oluşmaktadır. Eski harflerle 1933 yılında tek baskı yapılmıştır.

 

 Mehmet Âkif Ersoy

 1873 Yılında İstanbul’un Fâtih ilçesinde dünyaya geldi.

 İslâmiyet, vatan ve İstiklâl Marşı şairi. Yirminci asır Türk edebiyatının en büyük şâirlerinden biridir. Din, ahlâk ve kahramanlık üzerine şiirler yazdı. Babası, Fâtih Medresesi müderrislerinden Tâhir Efendi’dir.  (Müderris, günümüzün ‘Profesör’üdür. Annesi Buhâra asıllı bir ailenin kızı olan Emine Şerîfe Hanım’dır. İlk ve ortaokuldan sonra Halkalı Baytar Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Özel derslerle Arapça, Farsça ve Fransızca’yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Ailesinden gelen kuvvetli bir din (İslâmiyet) kültürü vardır. Okulu bitirdiği 1893’ten 1913’e kadar veteriner olarak çeşitli memuriyetlerde bulunmuş, ayrıca, Halkalı Ziraat Mektebi ile o dönemde ‘Dârülfünûn’ olarak anılan İstanbul Üniversitesi’nde edebiyat hocalığı yapmıştır. Evliliği 1898’dedir. Eşi, Tophâne-i Âmire Veznedârı Mehmcd Emin Bey’in kızı İsmet Hanım’dır. Bu evlilikten üç kızı, üç oğlu dünyaya geldi.  İsmet Hanım 1944’te vefat etti.

 Mehmet Âkif Ersoy, 1913’te memuriyetten ve üniversitedeki görevinden ayrıldı. Yalnızca Halkalı Ziraat Okulu’ndaki hocalığına devam etti.

 Basın ve yayın hayâtına girişi:

Fikir ve edebiyat çalışmaları 1908’den sonra kesâfet kazanmış ve bir bakıma asıl meşguliyetini teşkil etmiştir. Bu târihe kadar geçen devre, fikrî ve edebî şahsiyetinin hazırlık safhası sayılabilir. Eşref Edib’in çıkardığı Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı idi. Şiirleri de bu dergide yayımlanıyordu. Dergi, 8. ciltten sonra Sebîlürreşâd ismiyle devam etti. Mısır’a, Arabistan’a (Necid, Medîne), Lübnan’a, Almanya’ya (Berlin) seyahatleri oldu. Bu seyahatlerin ilham ve intibâlarıyla yazılmış manzûmeleri vardır.

 Millî Mücâdele başlar başlamaz, Şubat 1920’daAnadolu’ya geçerek mücâdele saflarında yerini almış, Balıkesir, Konya ve Kastamonu’da vaaz ve hutbeleri ile, girişilen mücâdelenin mânâsını anlatmış ve milletin istiklâl Mücâdelesi saflarında bütünleşmesine büyük hizmetler etmiştir. Sevr Muahede’sini kabul etmenin Türklüğün mahvı demek olduğunu anlatan Kastamonu Nasrullah Câmii’ndeki konuşması, broşür hâlinde bastırılarak bütün memlekete ve cephelere dağıtılmıştır. Burdur mebusu olarak 23 Nisan 1920’de açılan Birinci Büyük Millet Meclisi’ne katıldı. Ankara’da ikametgâhı, Hamamönü’nde 1949’dan beri ‘Mehmet Âkif Ersoy Sokağı’ olarak anılan yerde bulunan İbrâhim Câmii’nin bitişiğindeki Tâceddin Dergâhı idi. ‘İstiklâl Marşı’, ‘Bülbül’, ‘Leylâ’, ‘Süleyman Nazîf‘e Cevap’ gibi şiirler burada yazıldı. (Günümüzde Hâcettepe Üniversitesi Külliyesi içinde kalmış olan bu binâ, yıktırılıp orijinal şekline uygun olarak yeniden yaptırılarak Mehmet Âkif Müzesi hâline getirilmiştir.) Şubat-1921’de yazdığı İstiklâl Marşı, 12 Mart 1921’de B.M.M. tarafından millî marş olarak kabul edildi. Zaferden sonra teşekkül eden İkinci Meclislin dışında bırakıldı. Türkiye’nin Batıcı istikametteki yeni yönelişleri ile Akif’in idealleri ve dünyâ görüşü birbirine uymuyordu, hattâ zıttı. Bir kaç yıl kışları Mısır’da, yazları İstanbul’da geçirdi. 1925’de Prens Abbas Halim Paşa’nın himâyesinde devamlı oturmak üzere Mısır’a gitti. 1926’da Kahire’de Câmiü’l-Ezher (Ezher Üniversitesi)’nde Türkçe hocalığı yaptı. Hastalandı. Tedâvîsi için alınan tedbirler etkili olmadı. Gurbette ölmek korkusuna düştü. Türkiye’ye döndü. Türkiye’de de tedâvî için gösterilen bütün dikkat ve ihtimâma rağmen iyileşemedi. ‘Ben de Peygamber’imin yaşında ölüyorum!’ diye seviniyordu. 26 Aralık 1936 Pazar günü 63 yaşında, istirahatine tahsis edilen İstiklal Caddesindeki Mısır Apartamının bir dâiresinde  vefât etti. Bir gün sonra Edirnekapı Şehitliği’nden, gençliğin ve halkın teşkil ettiği muazzam bir cemaat tarafından ebedî âleme yolcu edildi.

 San’atı, Fikirleri:

İlk denemeleri, dinî ve ferdî konulu şiirler olmakla berâber Mehmet Âkif, esas itibâriyle cemiyetçi bir şâirdir. San’atının kısa süren birinci döneminden sonra dâima “toplum için san’at” anlayışına bağlı kalmıştır. Ona göre, edebiyat, bir toplumun mânevi ve ahlâkî eğitiminde en çok tesiri olan bir kurumdur. Zamandaşı olan Servet-i Fünûncuları ve Fecr-i Âticileri memleketin bin bir dert ve ızdırâbma rağmen “san’at için san’at” ilkesinde israr ettikleri için kınar. San’atı gaye edinmiş değildir, ‘Ne tasannu* bilirim, çünkü, ne san’atkârım’ diye de tevâzu gösterir; fakat çok yüksek seviyeli bir san’atkârdır, hâlis şâirdir. San’atı gayesine vâsıta kılmış, ama gayesini san’atlı söylemiştir. Bâzı fikirlerin ve hislerin ifâdesinde sözün en yüksek seviyelerine ulaşmıştır.

 Çanakkale’de döğüşen Mehmetçik’i anlatırken ortaya koyduğu hayal gücünün ihtişâmı ve yüksekliği, en seçkin şâirleri imrendirecek seviyededir. Milletimizin ve bütün İslâm âleminin fakirliği, bilgisizlik, dar görüşlülük, ahlâksızlık, tenbellik, taklidcilik, köksüzlük, dinsizlik, ümitsizlik ve karamsarlık şâirin en çok üzerinde durduğu mes’elelerdir. Balkan Harbi, Birinci Dünyâ Harbi, İstiklâl Harbi gibi son devir Türk târihinin en mühim olayları, felâketli tarafları ve iftihar edilecek kahramanlıkları ile Âkif’i etkilemiştir. Eserlerinde bu olayların derin izleri vardır.

 Balkan Harbi’nin acıları, Çanakkale’deki Mehmetçik’in destânı, Millî Mücâdele’nin kaderi, yası ve ümidi, Türk’ün istiklâl aşkı, istiklâlin mânâsı onun mısralarında edebîleşmiştir.

 1908’den sonra belirginleşen fikir akımlarında ‘İslâmcıhk’ düşünce ve ülküsünün edebiyâtımızdaki yegâne temsilcisidir. Dünya görüşünün esâsını:

 

Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı

Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı’

 mısralarında veciz bir şekilde ifâde edilmiş görürüz. Bunun mânâsı, çağdaş bir kafa, yâni ilim zihniyeti ile İslâmiyet’in Peygamberimiz zamânındaki en saf şeklini yeniden yorumlamak ve hayâta uygulamak demektir. Toplumu düzenleyecek fikir, İslâmiyet’ten kaynaklanacak, nizâmın özünde- merkezinde İslâm îmânı bulunacaktır. Âkif, İslâm dînini yükselmeye engel görmez, müspet ilimlerle din hükümleri arasında bir çatışma yoktur. Bu sebeple Müslümanlar hiç tereddüd etmeden ‘Garbın ilmini ve fennini (tekniğini) alacaklardır. Esâsen bunları almadan; ilimde, fende Batılılarla yarışabilecek, aynı imkân ve vâsıtalarla onlara karşı koyabilecek bir seviyeye gelmeden Batı’nın mahkûmu ve sömürgesi olmaktan kurtulmak mümkün değildir. Bu düşüncelerinde Cemâlettin Afganî, Mısırlı Abduh, Kazanlı Abdurreşid İbrâhim gibi fikir ve siyâset adamlarıyla birleşir. Siyâsî bakımdan da bütün Müslüman milletlerin Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde dağılmadan yaşamalarını ve birleşmelerini, siyâsî birliğin dışında kalan Müslümanların da halîfenin mânevî otoritesi altında bütünleşmeşini, karşılıklı yardım ve dayanışma içinde olmasını arzû ve temenni eder. Müslümanları kardeş sayan ve aralarında hiçbir fark gözetmeyen bir inanış ve düşüncenin sâhibi olmakla berâber, mensûbu olduğu Türk milletini, hem İslâm âleminin bir parçası ve lideri olduğu için, hem de kendi milleti olarak sever ve önde tutar. Hindli bir Müslümana Süleymâniye Kürsüsü’nde şunları söyletir:

 

 

Âh biz hayra yarar unsur îman değiliz..

Hind’in İslâm’ını pek Türk’e kıyâs etmeyiniz.

Onların ruh şehâmetle coşan kanları var;

Bizde yok öyle samîmi asabiyyet, o damar.

Bu ağır zillete ukbâya kadar mahkûmuz…

Duymuyor çektiği hüsranları zîrâ çocuğumuz!

Varsa ümîdimiz, Osmanlıların şevketidir.

Onu bir kerre işitsek… Bu saâdet yetişir.’

Akif’in gönlünde, bin yıl İslâm’ın cihad kılıcını elinde tutan Türk milleti, İslâm dünyâsının gelecekteki uyanış, silkiniş ve yükselişinde de öncü ve lider olacaktır. Bu bakımdan siyâsî ve fikrî bakımdan ümmetçi olmakla berâber hissen ve fiilen milliyetçidir. Türk İstiklâl Savaşı’nda ise tam bir milliyetçi mücâhiddir ve şâir olarak tam bir uygunlukla Türk milletinin rûhûnu ve vicdanını temsîl eder.

 Şiirimize, nazmımıza gerçek anlamıyla realizmi getiren şâir, Âkif’dir. Sözün, ‘isterse odun gibi olsun’ gerçek olmasına önem vermiş; hayal ile alış verişi olmadığını, ne söylemişse görüp de söylediğini belirtmiştir. Bilhassa manzum hikâyelerinde bu realizmin ne kadar ileri ölçülerde tatbik edildiğini görmek mümkündür. Manzum hikâyecilik, onun edebî şahsiyetinin ayrıca üzerinde durulması gereken mühim bir cephesini teşkil etmektedir.

 Manzum Hikâyeciliğinin Özellikleri:

Bütün manzum hikâyeleri sosyal konuludur. Bu hikâyelerde olaylar, tam bir realist görüşle ve daha çok şâirin kendi gözlemlerine dayanılarak anlatılmıştır. Hikâyeler karşılıklı konuşmalar hâlinde geliştirildiği için dramatizasyona- sahnede temsîle elverişlidir. Kullanılan dil, argosu, hattâ küfürleriyle sokakta, kahvede, meyhânede konuşulan, halkın ağzındaki dildir. Büyük bir tasvir ve hikâye etme gücü ile tam bir teknik mükemmellik göze çarpar. Hepsi aruz vezniyle yazılmıştır. Şâirin manzum hikâyecilikteki ustalığını, şâirliğinden daha üstün sayanlar vardır. Böyle bir kanaat doğru olmasa bile, bu husustaki başarısını belirtmek bakımından önemlidir. En meşhur manzum hikâyeleri: Seyfi Baba, Köse İmam, Hasta, Küfe, İstibdâd, Mahalle Kahvesi, Meyhâne, Bebek, ‘Koca Karı’ ile ‘Ömer’ başlıklı hikâyelerdir.

 *Tasannu: Bir şeyi olduğundan daha güzel gösterme sanatı.  

 Kaynak: Yeni Türk Ansiklopedisi, C: 3, s: 831-833, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1985

 

 

 

 

 

KUŞBAKIŞI 

AŞKIN MİHRABI YUSUF:

Hazret-i Yusuf, Kur’ân-ı Kerîm’de ‘Yûsuf Sûresi’nde, hakkında geniş bilgi verilen bir peygamberdir.  

Ahsenü’l-kasas / kıssaların en güzeli’ diye ifadelendirilir. Kur’ân’da dürüstlük ve güvenilirlik bakımından övülür. Yusuf Aleyhisselam güzelliği ile meşhurdur ve darbımesel hâline gelmiştir.

 Babası Hz. Yakup’un sevgisinden dolayı kardeşleri kendisini kıskandılar ve sinsi bir plan kurarak O’nu kuyuya atıp ölüme terk ettiler. Oradan geçen bir kervan Hz. Yusuf’u kuyuda buldu ve O’nu köle olarak sattı. Hz. Yusuf, hizmetinde bulunduğu Züleyha ile nefis imtihanı geçirdi. Bu imtihanı kazanan Hz. Yusuf, Züleyha’nın iftirası ile zindana atıldı. Kendisine rüyaları yorumlama kâbiliyeti verilen Hz. Yusuf bu yeteneği sâyesinde zindandan çıkarıldı ve Mısır’a yönetici oldu. Kendisini kuyuya atan kardeşleriyle karşılaştı ve onları affetti. 

 Mısır Meliki Reyyân bin Velid bütün devlet işlerini Hz. Yusuf’a bıraktı ve Müslüman oldu. Hz. Yusuf’a iftira atan Züleyha yine onun duâsı hürmetine yeniden gençlik ve güzelliğine kavuştu ve onunla evlendi.

 *Güller Kırmızı Açar, *Bir Ulu Destan 1915 Çanakkale, *Fâtih 1453, *Ebû Zer, *Geçmişten Geleceğe Türkler… be benzeri daha pek çok eser telif eden, Türkçenin eşsiz nesir dilini gayet akıcı ve tesirli bir üslupla kullanan lise edebiyat hocası Hasan Basri Bilgin, 13,5 X 21 santim ölçülerindeki 260 sayfalık eserinde, pek çok romana mevzu olan Hz. Yusuf’u, okuyucunun seveceği bir uslûpla anlatıyor.

 MİHRÂBAD YAYINLARI:

Prof. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28                    

Belgegeçer: 0.212-528 24 01 bilgi@mihrabadyayinlari.com  www.mihrabadyayinları.com

 

 

 

TÜRK DÜNYASI GÜNCESİ:

 Yozgat; Ötüken’in, Selenge Irmağı’nın, Tanrıdağları’nın ve kadim Türk yurtlarının Türklük kokan havasını insanına bol bol teneffüs ettiren bir vilâyetimizdir. Türklük bilgisinin Bilge Kağanlarını, Kürşad yürekli kahramanlarının destanını yansıtan kitapların yazarı Yozgat’ta yetişir ve yaşar.

Önceki İçerikBütün Hocalar Böyle Olsa…
Sonraki İçerikYusuf Akçura Suriye’den Bildiriyor
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.