KKTC Cumhurbaşanı Akıncı’dan Skandal Sözler!

98

KKTC’de Nisan ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bir kez daha aday olacağını açıklayan ve halen cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Sn. Akıncı’nın 6 Şubatta İngiliz gazetesi ‘’The Guardian’a’’ vermiş olduğu beyanatta kullanmış olduğu sözler gerçekten de yenilir yutulur cinsten değildir.

          Sn. Akıncının yapmış olduğu açıklamalarda kullanmış olduğu ifadeler; olsa, olsa ‘’skandal sözler’’ olarak nitelenebilir..!

        Aslında Sn. Akıncı böylesi söylemleri ilk kez de kullanmamıştır!

         Seçildiği günden bugüne Türkiye’ye olan yaklaşımının, Rumlarla yürüttüğü çözüm sürecinde yapmış olduğu taviz dolu açıklamalarının, aynı misyonu taşıdığı şüphe götürmez 2’nci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’tın söylemlerinden bir farkı yoktur!

       Pekiyi, Sn. Akıncı en son yapmış olduğu yazılı açıklama ile söylediklerinin arkasında olduğunu belirttiği bu sözleriyle neleri ifade etmiştir, bir bakalım:

      ‘’İkinci bir Tayfun Sökmen (Sn. Sökmen: Hatay’ın Türkiye’ye bağlanması için Fransızlara karşı 1918’den 1939’a kadar emsalsiz bir bağımsızlık mücadelesi veren Atatürk’e bağlı bir vatansever, bir devlet adamı ve 19 yıl boyunca vatan diye haykıran Hatay’ın ilk ve tek cumhurbaşkanıdır.) olmayacağım. Federal çözüm için acele etmemiz lazım. (Rumlarla) Birleşme başarılamazsa, Kuzey Kıbrıs daha fazla (Türkiye’ye) bağımlı hale gelir. Ankara tarafından yutulabilir ve de facto Türkiye iline dönüşebilir. Kıbrıslı Türkler laik, demokratik ve çoğulcu kimliğini korumak istiyor. Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması korkunç olur. Mesele nettir: Kıbrıs Türk Halkı çok büyük bir oranda Rum tarafına azınlık olmayı, ya da Türkiye’ye sürekli bağımlı ilişkiler içinde yaşamayı istemiyor. Kendi kendini yöneten, yeten bir yapıyı özlüyor. ‘’Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır’’ siyaseti ve sloganı 1950’lerde kaldı. Kıbrıs’ta yaşayan farklı toplumlar vardır ve barış içinde yaşayacakları federal bir düzen arayışı sürmektedir.’’

       İşte bu skandal sözler gerek Türkiye’de, gerekse KKTC’nin genelinde büyük bir öfkeyle karşılanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hükümet sözcüsü ve Cumhurbaşkanlığı iletişim başkanı tarafından yapılan açıklamalarla; ‘’Türkiye’ye yönelik saygısız sözlerinden dolayı Sn. Akıncı özür dilemeye’’ çağrıldı. Ama Sn. Akıncı hemen akabinde yapmış olduğu yazılı açıklama ile sözlerinin arkasında olduğunu açıklamıştır!

      KKTC Cumhurbaşkanı böylesine kabul edilmez, aslı astarı olmayan açıklamaları neden yapmıştır?

KKTC Başbakanı Sn. Ersin Tatar’ın ifade etmiş olduğu gibi Nisan ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde taraftarlarından oy almak için mi yapmıştır?

      Aslında bu açıklama yeniden adaylığını açıkladığı cumhurbaşkanlığına bir kez daha seçilmek adına yapılmamıştır. Sn. Akıncı’nın yapmış olduğu açıklamalar, siyasete atıldığı ilk günden buyana yürüttüğü politikalarına uygun söylemleridir.

    Çünkü Lefkoşa Belediye Başkanlığı döneminden beri tanıdığım Sn. Akıncı hiç değişmemiştir. Kıbrıs adasının Rumlarla birlikte ortak vatanı olduğunu, bir arada yaşama isteğini her platformda savunan ama Rumların Kıbrıs Türk’ünü bu ortaklıkta istemediğini görmezden gelmeyi yeğleyen, ‘’Birleşik Kıbrıs’’ uğruna verdiği mücadeleyi çözüm masasında gerçekleştirememesinin sebebini Türkiye’nin dik duruşunda gören, bu nedenle çözümü gerçekleştiremeyen başarısız bir cumhurbaşkanı görünmektense:

   Seçim öncesi yapmış olduğu ‘’Rumları sevindiren’’ bu kabul edilmez skandal dolu açıklamasıyla hem adada, hem de Akdeniz enerji havzasında pay kapmanın peşinde olan emperyalist güçlere net bir mesaj vermiş, yeniden seçilmesi için adeta destek istemiştir.

      KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın Tayfur Sökmen benzetmesi hiç de şık olmamıştır. Çünkü Hatay Cumhurbaşkanı Sn. Sökmen’i yeterince tanımadan yapılan böylesine içi boş bir tanımlamaya bakıldığında; Sn. Akıncı bir kez daha cumhurbaşkanı seçilirse; devletinin kurucusu Sn. Denktaş’a ve Kıbrıs milli davamızın ilk mücadele lideri Sn. Dr. Küçük’e de aynı saygısızlığı yapabilir mi? Sorusunu akla getirmiştir!

 

       Halen KKTC Cumhurbaşkanlığı gibi devletinin en yüce makamında oturan bir kişinin özellikle İngiliz gazetesine böyle bir açıklama yapabilmesi için adada yaşanan tarihi gerçekleri de görmezden gelmesi, o yaşananların tarihin derinliklerinde kaldı düşüncesini de taşıması gerekir.

        Sn. Akıncının; ‘’Kıbrıs Türk’tür, Türk Kalacaktır’’ söyleminin 1950’li yıllarda kaldı açıklaması, aslında bu düşüncesinin de ta kendisidir.

      Ancak Sn. Akıncı bilmez midir ki?

      Kıbrıs konusu bu söylemle Kıbrıs Türk Milletinin milli davası olmuştur. Davanın liderleri Sn. Dr. Küçük ve Sn. Denktaş; bugün kendisinin de oturmuş olduğu KKTC Devletinin Cumhurbaşkanlığı makamını kurabilmek adına Anavatanımız diye belledikleri Türkiye’den asla vazgeçmemiş, 1950’li yıllarda yaşadıkları onca acıya rağmen her defasında Türkiye demişler, Türk askerinin adaya gelişini dört gözle beklemişlerdir.

      Kıbrıs Türk Halkının adada vermiş olduğu o muhteşem direnişin ardında anavatan Türkiye’ye hasret, Türkiye’nin desteği,  KKTC’yi vatan yapmak adına bu uğurda verilmiş onca can ve kan bedeli vardır. Sn. Akıncı bu gerçekleri de unutmuş olamaz!

     Kaldı ki, anavatanın can insanlarının canlarını seve seve feda ettiği Kıbrıs adasında kurulu bu son Türk devleti, Türk Milleti için hala yavru vatandır. Bu gerçeği ne Akıncının söylemleri, ne de başka bir gerçek değiştirebilecektir.

    Yarım asırdan beri adada çözüm uğruna verilen mücadele nedendir? Türkiye böylesine önem verdiği bir vatan parçasını isteseydi bundan 46 yıl önce ilhak eder kendisine bağlardı. O zaman ki, dünya siyaseti Türkiye’nin bu hamlesine çok da müsait idi.

       Ama Türkiye’nin tercihi hiçbir şekilde bu yönde olmamış, her seferinde anavatan olarak adada yaşayan soydaşlarımızın adadaki yaşamlarının müreffeh geleceği yönünde destek olmuş, olmaya da devam etmektedir. Bu nedenledir ki, Sn. Akıncı ‘’KKTC’nin Türkiye’ye bağlanması korkunç olur’’ demekle büyük bir haksızlık yapmıştır.    

       Akıncı’ya göre Rumların azınlık haklarından bir fazlasını vermediği Kıbrıs Türk’ü ‘’Federal Çözüm’’ için acele etmeliymiş!  Neden?

        Rumların istediği çözüme ‘’evet’’ diyecek olan Kıbrıs Türk’ü; kurulacak olan ‘’Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’’ içinde kısa bir süre içinde asimile olacağını bilmemekte midir?

         Sn. Akıncı görmüş olduğu ‘’Federal Çözüm’’ rüyasından uyanmalı, adanın gerçeklerini görmelidir. Bundan sonra adada yaşanacak olan yegâne çözüm iki ayrı kesimde yaşayan iki ayrı devletin kalıcılığı olacaktır. Bu gerçek ister taraflarca kabul görsün ister görmesin, esas olan adadaki iki toplumun bu yaşam biçimini çoktan kabullenmiş olmasıdır. Zamanı geldiğinde dünya devletleri de bu gerçeği kabul edecektir.

       Sn. Akıncı; Kıbrıs adası üzerinde ve Akdeniz’de karanlık hesaplar yapan emperyalist ülkelerin değirmenine su taşımak yerine, etmiş olduğu yeminin gereğini yerine getirmeli, Kıbrıs Türk Halkının tarihsel hak ve çıkarlarını savunmalıdır.

        Sn. Akıncının hala arkasında durduğu açıklamalarının oturduğu koltuğun yüceliği ile hiçbir ilgisi yoktur, işgal etmiş olduğu koltuğa layık olmadığı da açıktır. Ya o koltuktan kalkarak istifa etmeli, ya da cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildiğini açıklamalıdır!

         Bir zamanlar KKTC Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturup da; ‘’Egemenlik uğruna ölünecek leyla değildir!’’ söylemini ifade eden 2’nci Cumhurbaşkanı M.Ali Talat ile yol arkadaşı olan Sn. Akıncı’ya söyleyeceğim son sözüm şu olacaktır.

     ‘’Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir.’’

        Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk Halkı da egemenliği uğruna seve, seve hayatını feda etmiş olup, hiçbir neden uğruna egemenliğinden vazgeçmeyecektir.

Önceki İçerikDeprem Üzdü Örnek Davranışlar Gururlandırdı
Sonraki İçerikDin – Felsefe İlişkisi (VII)
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.