İkisi Bir Ancak Bir Sayılır (1)

70

Ailecek, devletin en yüksek kademelerinde görev almış bir ailenin; ileri gelen bir ferdiyle televizyon kanallarından birinde yapılan söyleşiyi hasbelkader dinlemiştim. Düşünülmesi istenen bir soru şuydu:

Resmî birinin -hem de avenesiyle- öldürülen bir teröristin ailesine taziye / baş sağlığı ziyaretinde bulunması doğru mudur?

Verdiği cevap çok şaşırtıcıydı. Aşağı yukarı şöyle diyordu o yüksek şahıs:

“Türkler ve Kürtler beraber yaşamaya mahkûmdurlar. Olayların üzerine zaptiye tedbirleriyle gidilmemeli! Taziyede bulunanın üzerine fazla gitmekle, halkın bir kesimini karşımıza almamalıyız.”

Saldırıyı yapan teröristlere bir kelimecik olsun lâf etmemiş, onları kınamamış! Bir bekçiyi şehit etmelerine ise hiç temas etmemişti!

Böylece, teröristleri zımnen / dolaylı yoldan desteklemiş. Teröristlere ve yaptıklarına hiç ama hiç değinmemiş, onlara dokunmamış, dokundurmamıştı. Sadece devleti ve güvenlik güçlerini tenkit edip eleştirmişti.

Bu davranış biçimi terörü desteklemek değil de ya neydi? Böyle destekçiler varken, terör sivrisineklerinin beslendiği, kök saldığı böyle bataklıklar oldukça, terör durur muydu hiç? Durmak bir yana, daha da azmaz mıydı? Adama demezler miydi “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”

Ne demekti “Türkler ve Kürtler beraber yaşamaya mahkûm iki millettir!” deyişi?

Türklerle Kürtler; zaten beraber değiller mi?

Zaten asırlardır, anca beraber kanca beraber yaşamıyorlar mı?

İçtikleri su ayrı mı gidiyor?

Yedikleri farklı şeyler mi?

İnançları gayrı şeyler mi?

Müşterek konuştukları dilleri yani Türkçeleri yok mu?

Asırlardır kız alıp vermiyorlar mı?

Aynı vatanda yaşamıyorlar mı?

Aynı vatan uğrunda, omuz omuza çarpışmadılar mı?

Gerekirse yine çarpışmayacaklar mı?

Öyleyse ne demek oluyor?

“Türklerle Kürtler beraber yaşamaya mahkûmdurlar!” ifadesi.

Sanki istemiyorlar da beraber yaşamayı? İster istemez birbirlerine katlanmak zorunda kalıyorlar!

Öyle mi? Demek ki, ister istemez bu çileyi çekmek mecburiyetindeler! Öyle mi?

Ne demek Türklerle Kürtleri ayrı görmek?

Ayrı sanmak, farklı düşünmek, birbirlerini gayrı saymak?

Türklerle Kürtler; et ile tırnak gibidir. Biri birisiz asla olamazlar derken;

İkisi bir ancak bir sayılır.

Türkler ve Kürtler iki unsurun karışımı değildir.

Türkler, Kürtler ve diğer unsurlar karışım değil. Terkip halinde ve sentez durumundayız. Hemen ayrışacak şekilde birbirimizle iğreti bir şekilde tutuşturulmuş değiliz. Kopmaz, ayrılmaz surette birbirimizle kaynaşmış bir kitleyiz. Bizler millet olmuş bir haldeyiz. Ayrışmaz bir bütünü teşkil etmişiz.

Atom nasıl ki proton ve elektronlardan meydana gelmiş. Ayrılmaları imkânsız bir bütün oluşturmuştur. Ayrılmaları ancak berhava olmakla mümkündür ki, bu durumda ayrılık değil; iki tarafın da yok oluşu mukadderdir. Böyle bir mukadderatı kim ister, kim buna sebebiyet verir? Kim buna cesaret edebilir?

Böyle düşünenler; kim olursa olsun Türk milletini teşkil eden ve bu ortak şemsiye altında oluşta birleşen, bir olan ve bir olmuş bulunan millet fert ve bireylerinin tükürükleriyle boğulmaya mahkûmdur.

 

 

 

Önceki İçerikSuriye ve Suriyeliler Meselesi
Sonraki İçerikManuel Kırkyaşaryan (1)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.