Sağ Duyuya Davet veya Akıllı Olmaya İhtiyaç Var

102

Dinamik toplumuz, her şeye maydanoz olmaya bayılıyoruz, koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir misali, çok zaman haddimizi bilmezlik yapıyoruz. Ufacık bir siyasi hareketlenmede her birimiz klavye silahşoru oluyoruz.

Ölümlü olduğu kesin inancımıza rağmen, bir siyasi figür veya düşünce uğruna insanların kavgalaşmasını hiç anlamamışımdır. Hele, aynı şeyi söyledikleri halde üslup ve değerlendirme farklılığından dolayı insanların birbirleriyle zıtlaşmalarını pek tuhaflarım, uzaktan onlara istihzai tebessümle bakar yoluma devam ederim.

Yurt dışı seyahatlerine arzulu değilim; inanırım ki tarih, sanat, kültür hariç, oralarda göreceğim pek çok güzellik ülkemizde var. On dört günlük Kazakistan ve Özbekistan seyahatim oldu, gidip gördüğüme değdi. Bu süre içinde sosyal medyadan uzak kaldım. İstanbul Havalimanına indiğimde “Özgürlükler ülkesi Türkiye seni çok seviyorum.” diye haykırdığım ülkeme dönüp sosyal medya platformlarına göz attığımda hem üzüldüm hem tebessüm ettim. Biz bu kadar saf, basiretsiz, birbirini anlamaktan aciz, olay ve olgulara at gözlüğüyle bakan insanlar olamayız, dedim. Takibinde olduğum ve grubunda bulunduğum platformlar tam bir arenaya dönmüş. Birbirini yanlış anlayanlar, anlamak istemeyenler, trollere malzeme olanlar, gaz verenler ve gazını giderenler, farkında olmadan profillerini ortaya koyanlar…

Hep söylerim: Telefon ve sosyal medya iyi bir anlaşma, iletişim aracı değil. Bu araçları medeni seviyede kullanabilme düzeyinden yoksunuz. Ben bu araçlarla ciddi bir sorunumu hallettiğimi hatırlamıyorum. Zaten iletişim ve üslup özürlü bir toplumuz, sosyal medya aracılığı ile birbirimizi daha fazla kırıyoruz. Duygularımızı çok kere kontrol edemiyoruz, maksadını aşan kelimelerle birbirimizi incitiyoruz. Bu mecralar sadece haberleşme amacıyla kullanılmalı. Fazlası bize zarar veriyor. Bazen, bir üst akıl, insanları birbirine düşürmek için mi bu araçları icat etti, diye düşündüğüm oluyor. Cambaza bak misali, biz kavga ederken birilerinin kendince kutlu hedefine ulaştığı kesin.

Yahudi asıllı bir Rus, İsrail’e göçme iznini alır. Gümrük çıkışında, Ruslar, bagajını denetlerken elbiselerin arasında Lenin’in büstünü bulurlar…  Görevlinin, “Bu nedir?” sorusuna Yahudi: “Bu nedir, sorusu yanlıştır yoldaş; bu kimdir, demeniz gerekirdi! Bu, Lenin’dir; sosyalizmin temellerini atan, Rus halkına iyilikler getirendir. Ben de bunu bereketli günlerin anısı diye yanıma aldım… ” diye cevap verir. Rus görevli etkilenmiştir, kolayca geçirir Yahudi’yi. İsrail, Tel Aviv Havaalanında gümrük memuru büstü görür ve “Bu nedir?” diye sorar.  Yahudi bu defa: “Bu nedir, sorusu yanlıştır paşam; bu kimdir, demeniz gerekirdi. Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya’yı terk etmek zorunda kaldım. Yanıma aldım ki, her gün bakıp bakıp ona lanet okuyayım! Etkilenmiştir İsrailli görevli. “Tamam, geçebilirsiniz.” der ve Yahudi’nin girişine izin verir. Adam evine gelir, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi nedeniyle de akrabalarına davet verir. Yeğenlerden biri, “Bu kimdir?” diye sorar. Yahudi, “Bu kimdir, sorusu yanlıştır kuzum; bu nedir, demen gerekirdi. Bu, on kilogram, yirmi dört ayar altın; vergisiz, gümrüksüz, üstelik KDV’siz!!!”

 

“At binenin, kılıç kuşananın.” demiş atalarımız. “Gemisini yürüten, kaptan” diye bir deyimimiz var. Sosyal medya platformlarında bir arpa boyu yol almadığımız halde,  birbirimizle didişirken, zamanımızı israf ederken birileri atını alıp Üsküdar’ı geçiyor.

 

Sosyal medya uzmanı bir dostum, bir sohbetimizde bana, dijital ortamda yazılan hiçbir yazının kaybolmadığını, sildiğimizi zannettiğimiz bilgi ve belgelerin aslında silinmeyip depolandığını, birkaç yazışma ile insanların dünya görüşlerinin, hassasiyetlerinin belirlendiğini, kişiyi kendisinden daha iyi ifade eden mahrem bilgilerin istenildiğinde rahatça pazarlanıp kullanılabileceğini, bu bilgilerle insanlara şantaj yapılabileceğini, bir reklam ve tehdit aracı olan insanoğlunun geleceğinin karanlık olduğunu söyleyince dehşete düştüm. Evet, hepimiz, birilerinin kendisine akort verdiği birer enstrümanız.

 

Bizde “ipin ucu puştun elinde” diye bir tabir var. Adamlar, DNA ve beyin sinyallerimizi elde ederek yazacakları bir programla üretecekleri suyu dilaltından enjekte etmek suretiyle kişileri yönetmek için e-water projeleri üzerinde çalışırken biz hala birbirimizi yemekle, şu veya bu siyasi figürün dedikodusunu yapmakla, bir türlü sahibi olamadığımız vatanı kurtarmakla meşgulüz. Vatan, millet burada ama kaybedilen zaman hiç geri gelmeyecek, kalpler hep kırık kalacak. Akıllı olmaya ihtiyaç var.

 

İçe kapanalım, demiyorum. İnsanlığa söyleyecek sözümüzün olduğu iddiasında ısrarlıyım. Ruh ve beden sağlığımız, neslimiz, zaman ve mekân; hepsi bize emanet. Bir daha elde edemeyeceğimiz emanetleri iyi korumalıyız. Zaman, dostluk, akraba ilişkileri, temel değerlerimiz; bizi biz yapan ve bizi bize kazandıran kutsallarımızdır.

 

Akıllı olma vaktidir. Sağduyu her zamankinden daha çok lazım.