Kara Sevda

96

Demokratikleşme sosyolojik bir sürecin sonunda gelişir. Bu sürecin sağlıklı şekilde işleyip bedene bürünebilmesi için de toplumun tabanında atılan adımlarla başlamış olması gerekir. Tabandan tutuşup tavanı sarmalayan değişim ateşinin karşısında buzullar da kutuplar da dayanmaz ve iklim değişmiş olur. Dünyada kendini gerçekleştirmeyi başarmış değişim rüzgârlarını incelediğiniz de hepsinin bu özelliği taşıdığını göreceksiniz. Fransız İhtilali, Bolşevik – Menşevik İhtilalleri yakın tarihten verebileceğimiz en canlı, en kanlı misallerdir. ”O kadar geriye gitmeyelim !” diyorsanız da, bugün kapitalizmin kalbi ABD’de iki büyük partinin birinde sosyal demokrat başkan adayı varsa ve anketlerde %40’larda oy desteği görünüyorsa bu, tabanda kıpırdanmaya başlayan değişim ateşininin kıvılcımlarıdır diyebiliriz. Tabii ki ABD’nin sosyal demokratik eksene kayacağını söylemek riyakârlıktır burada konu bir kesimin kapitalist düzenin giderek keskinleşmesine karşı duruyor oluşudur. Kesilen sağlık sigortalarına, artan eğitim ücretlerine, nakit parası olmayanların aç kalışına karşı duruyor oluşudur. Bu karşı duruşla beraber sosyal demokrat çizgide bir ismin önseçimlerde favori görülmesi dahi ABD için ciddi anlamlar taşır. Bu değişimi parti yönetimi bizdeki gibi genel merkezdeki odalarında 3-5 kişi beraber yazarak planlamadılar, seçmenin eğilimi değişimi beraberinde getirdi. Tabandaki arzu tavandaki yarışa yön verdi.

Bizdeki değişim hareketlerini incelediğiniz zaman liderin kurmaylarıyla beraber kurallar yazdığını ve bunları topluma tebliğ ettiğini görürsünüz. İnkılapçı yönüyle öne çıkan II.Mahmud Han da bunu yaptı, Ulu Önder Atatürk’te bunu yaptı. Bu kararlar alttan kopup gelmediği için, üstten alta yedirilmeye çalışıldığı için belli noktalarda anlatılamadılar, anlaşılamadılar ve havada kaldılar. Daha eskiye gidersek önceki padişahlardan daha fazla dil öğrenmek isteyen, önceki padişahların aksine Antik Yunan felsefesinden eserlerin tercüme edilmesini isteyen Fatih Sultan Mehmed de döneminde anlaşılamadı. Bu saydığım liderlerin hepsi bırakın kendi dönemlerini ölümlerinden seneler sonra bile belli başlı konularda sertçe eleştirildiler. Bırakın Atatürk’ü, bırakın Sultan Mahmud’u, Fatih için dahi İslam düşmanı olduğuna dair eleştiriler getirildi. Türk inkılaplarındaki yavanlık, yarım kalmışlık, arada sıkışmışlık tam da bu yüzdendir. Cumhuriyet inkılapların belki de en köklüsü olan hanedanlıktan ulus devletine geçiş bununla beraber gelen ulusal egemenlik ilkesi de aynı şekilde toplumun tabanından gelen istek doğrultusunda doğmadığından halen tam manasıyla defolarından arındırılıp anlamlandırılamadı. Demokrasimiz halen üzerinden flu çağı edalarını atamadı, olgunlaşamadı. 17 Nisan referandumuyla da zaten hazırda bulunan ve köklerini Tanzimat döneminden alarak günümüze gelen meclis figürü yerle yeksan edilerek, ne idüğü belirsiz facia bir sisteme geçildi. Alınan karınca kararınca ilerleyiş de heba edildi.

Hal vaziyet böyle olunca, memlekette demokratik olgunluğun varlığından söz etmek güç olunca Türk siyaseti her zaman ilginç olaylara sahne olmuş, her daim ibretlik manzaraları içinde barındırmıştır. Menderes’in ”Domates koysam seçilecek.” demesi, kendisine oy vermeyen illeri ilçe yapmaya kalkması, Ecevit’in hükumet kurabileyim diye 12 tane vekili partisinden bakanlık pazarlığı yaparak istifa ettirmeye kalkması, Erbakan’ın 28 Şubat sürecini tetikleyen Çankaya daveti, Demirel’in ‘‘Kim ne veriyorsa, ben üç katını veriyorum !” demesi ve daha saymakla bitmeyecek olan nice manzaralar…

Bugün işte bu ibretlik manzaralara bir yenisini daha ekledik, hayırlı olsun. 17 Kasım 2016’da Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılıp yerine kayyım atanan ve terörle ilişkili olduğu gerekçesiyle hapse gönderilen HDP’li Ahmet Türk, 3 Şubat 2017’de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önayak olmasıyla kötüleşen sağlığı gerekçesiyle hapishaneden tahliye edilmişti. Sıhhati yerinde olmadığı için tahliye edilen Ahmet Türk kayyımıyla yarışmak için HDP’den 31 Mart’ta aday oldu ve %57 oy oranıyla göreve seçildi. 19 Ağustos 2019 itibariyle de ikinci kez yerine kayyım atanarak görevinden uzaklaştırıldı. Bu hadise ibretliklerde ilk 10’a oynar gibi geliyor bana.

81 Vilayetin hiçbirinde, vatandaşımızın 1 kuruşunun dahi eli kanlı terör örgütüyle ilintili konularda kullanılmasını kabul etmeyiz; karşısında net şekilde de dururuz. Lakin bu beyin terörle bağlantısı resmiyete dökülüp kanıtlandıysa makama adaylığı nasıl olur da engellenmez? Eğer suçu netleştirilemediyse de niçin %57 oyla seçmenin teveccühüyle geldiği görevinde tutulmaz? Bu durumun izahı nasıl mümkündür?

Bugün yapılan kayyım atamaları zaten aksak olan demokrasimizin işleyişine zarar vermiştir. Bugün yapılan kayyım atamaları devleti idare edenlerin giderek daha laubali, daha ciddiyetsiz ve daha keyfekeder hareket etmeye başladığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Birini PKK’yla ilişkisi olduğu gerekçesiyle görevinden indirip içeri attıktan sonra tahliye edip aynı göreve adaylığına olur vermenin sonra da PKK’yla ilişkili diye ikinci kez görevden uzaklaştırmanın devlet ciddiyetine ve devlet silsilesine yakışır hiçbir açıklaması yoktur.

Eğer bu adam o bölücü, o alçak örgütle flörtleşiyorsa nasıl olur da yerel seçimlerde yarışabilir, bu adamın kabahati yoksa nasıl olur da seçildiği görevinden alaşağı edilir ?

Adaleti öldürürseniz devleti öldürürsünüz. Hakimleri yönlendirerek, yargıya müdahale ederek, hukukçularımızı siyasi organizasyonların parçası haline getirerek bu devleti öldürdüğünüzü göremiyormusunuz?

Göz göre göre nasıl bu kadar hata yapabiliyorsunuz, göz göre göre nasıl bu vatana kıyabiliyorsunuz?

Gelin vazgeçin bu kara sevdadan, olmadı; başaramadınız.

Tek adam rejimini kuramadınız, tek bir adamı her bucağa yettiremediniz. Ülkemiz geriliyor, her geçen gün istikbale giden yol kararıyor.

Ekonomi bitmiş, üretim bitmiş, istihdam bitmiş, huzur bitmiş, güven bitmiş, dirlik bitmiş, bereket bitmiş, aş bitmiş, para bitmiş en acısı da bu memleket için kurulan hayaller tükenmiş bitmiş.

Üreten ve düşünen beyinlerin hedefi yurtdışına kapağı atmak olmuş, memleketlerine olan inançları bitmiş, düşleri tükenmiş.

Daha fazla yıkmadan, daha fazla yakmadan, daha fazla kırıp dökmeden, daha derin yaralar açmadan lütfen kabul edin.

Kabul edin ve vazgeçin bu kara sevdadan…