İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi Üzerine…

56

Bir sistem, yasa, anayasa ve benzerleri bir ülkede başarıyla uygulanabilir ve fonksiyonel olabilir. Ancak bunların diğer bir ülkede aynı şekilde uygulamada başarılı olacakları ileri sürülemez. Yasalar ve sistemler her ülkenin sosyal yapısına göre şekillenmek durumundadır. Biz sosyal yapıyı yasalara ve düşündüğümüz sisteme uydururuz diyemeyiz. Hukuk sosyolojisi derslerini hukuk fakültelerinde bunun için okutuyoruz. Maksat konulara basit ve genelleyici yaklaşmamak, ihtiyaçlara ve geleneğe göre hukuk düzenini kurabilmektir. Ancak yaratıcı ve eser verici olamayanlar bu dersi sadece teorik bilgi aktarımı sayarlar ve öğrenciye de yazık olur. Türkiye’de yıllardır yapılan metot yanlışı şu veya bu ülkede başarıyla uygulanan ve fonksiyonel olan yasaları tercüme edip ülkemizde uygulanmasına zorlamaktır.

Türkiye yaklaşık bir senedir mahalli seçimlerle uğraştırılıyor ve asıl gündemdeki konular tartışılamıyor. Ülkemiz dost, düşman değişik ülkeler tarafından kuşatılıyor. Güvenliği tehlikeye sokuluyor. Birçok fabrika yabancılara ve yabancılardan pek farkı olmayan yerlilere satılıyor. Tarım ve hayvancılık çok zor durumdadır. İşsizlik ve şehir yoksullaşması aileleri perişan ediyor. Artan boşanma ve intiharlar sürekli haberlerde yer alıyor. Cinayet ve yaralamalar artıyor. Ahlaki değerlerde yozlaşma, diplomalı işsizlik sürüyor. Türkiye bu defa Akdeniz’de kuşatılıyor.

Bu ve benzer şartlar altında 31 Mart 2019 tarihinde mahalli idareler seçimlerini yaptık. Maalesef 23 Haziran’da İstanbul seçmenini zora sokarak seçimi tekrar ettik. 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi demokrasinin bir fazilet rejimi olduğunu ortaya koydu. Doğru işleyen bir demokraside seçmen iradesi asıldır; tayin edicidir ve geleceğe olan ümidi tazeler. Maalesef ülkemizde devlet imkanlarını rahatlıkla kullananlar, eşit ve adil bir seçimin gerçekleşmesini bir ölçüde engellediler. Ancak yine de umut, demokrasi, İstanbul ve Türkiye kazandı. Tatil rahatını bozup veya programını değiştirerek yurt dışından ve yurt içinden İstanbul’a koşan, demokrasinin tek çözüm olduğuna ve milli iradeye inanan bütün vatandaşlarımıza saygı duymalıyız. Seçime katılma üstün bir vatandaşlık şuurudur. Vatandaş hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı konularında hassas olduğunu gösterdi. Garip bir başkanlık benzeri sistem yerine bazı eksikliklerine rağmen; demokratik parlamenter sisteme olan özlemini ortaya koydu. Kibir, gurur, lüks ve şatafata sapılmasını reddetti. Halkla yabancılaşmayı kabullenmedi. Kamu görevlilerini bir partinin değil, devletin görevlisi olarak görülmesini istedi. Mültecilerin işgaline ve imtiyazlılığına hayır dedi. Milli Mücadelenin tacı olan Cumhuriyete ve Devletimizin kurucu değerlerine saygılı olunmasını istedi. T.C. ile ve andımızla uğraşılmasın istedi. Her türlü eşitsizliği ve adaletsizliği, kamplaşmayı kabullenemedi. Ülkenin iç kısır çekişme ve çatışmalarından çıkabilecek olumlu bir sonucun bulunmadığını haykırdı. Bizi biz yapan mutabakatların güçlendirilmesini istedi. Yer adlarında Türkçeye saygıyı bekledi. Dersimciliği ve benimsemedi. Sevgi ve hoşgörü peşinde olduğunu belli ederken, Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerden tavizi kabullenmedi. Başarılı terörle mücadeleyi desteklediğini gösterdi. Bazı sorunlar  bulunsa da 15 Temmuz FETÖ ihanetini lanetledi. Türkiye sıradan bir Ortadoğu ve Afrika ülkesi değildir. Fikir ve düşünce, basın hürriyetleri konusunda hassasiyetle davranılmalıdır.

Terör örgütüyle iç içe olan malum siyasi partinin Türkiye partisi olabilmesi için önce PKK’nın bir terör örgütü olduğunu kabul ve ilan etmesi gerekir. Bir taraftan terörle iç içe olacaksınız, diğer taraftan demokrasi ve özgürlüklerden bahsedeceksiniz; bu bir çelişkidir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İspanya’da kapatılan terörle bağlantılı bir partiyle ilgili yapılan itirazı reddetmiş, bu partinin kapatılmasını uygun bulmuş, böyle bir partinin demokratik hak ve özgürlüklerden istifade lüksü olmadığını belirtmiştir.

23 Haziran’da uyarı ve tepki oyu kullanan daha önce farklı siyasi partilere veya ittifaka oy vermiş olan vatandaşımız bu tepki oylarıyla ekonominin düzeltilmesini, ülkeyi ithal cenneti yerine üretim alanı kılınmasını, gelir dağılımının düzeltilmesini, israf ve gösterişten kaçınılmasını, Kıbrıs’ta Ege’de ve Akdeniz’de milli çıkarlarımızın kesinlikle korunmasını, nitelikli yetişmiş elemanlarımızın beyin göçüne tabi olmasının önlenmesini, iç ve dış politikada itibar kaybedilmemesini, nefret ve düşmanlık dilinin terkedilmesini beklemektedir. Bağımsız bazı kuruluşların siyasi müdahaleye ihtiyacı yoktur. Güce tapanların ve Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyorum diyenlerin olduğu yerde adalet beklenemez. Birbirimizi anlaşılmaz ifadelerle suçlama yarışını bırakmalıyız. FETÖ’cü, terörist ve Pontus sıfatları çok yersiz ve anlaşılmaz bir şekilde kullanılmıştır. Yunan istihbaratının oyunlarına gelinmemelidir. Milli Mücadeleye düşman ve işbirlikçi çete başlarının anıtları yerlerinden sökülüp atılmalıdır. Demokrasiyi ve Cumhuriyeti içimize sindirmek zorundayız. Bundan başka yol yoktur. Cebimizi kolladığımız kadar ülke çıkarlarını da korumalıyız. Demokrasinin sonuçlarına katlanmayı öğrenmeliyiz. Terörle barış ve müzakere olamayacağını artık anlamalıyız. Milli ve askeri zaferler arasında ayırım yapmamalıyız. Türk Milletini etnik parsellere ayırarak ufalamayı ve kalabalıklaştırmayı demokratikleşme olarak gösterme oyunlarını yine bozmalıyız. Milli birlik ve bütünlüğün bulunmadığı bir yerde ne istikrar, ne huzur, ne de demokrasi ve ekonomik gelişme olabilir. Demokrasi de uygulanamaz ama sürekli tartışılır. Milli devlet ve üniter yapıyı bozucu, Kürtlere rağmen Kürtçülük tezgahlarını görmek durumundayız. Kürtlerin diğer bazı gruplar gibi homojen olmadığını ve HDP’nin bunları asla bütünüyle temsil edemeyeceğini fark etmeliyiz. Günümüzdeki emperyal politikaların yeni yüzü ve silahı klasik ideolojiler değil, etnik taarruzdur. Ülkedeki sorun; Türk Milletine mensubiyet duygusunu ırkçı ve etnik gerekçelerle bazılarının kabul edememesidir. Yer, kuruluş ve havaalanlarının isimlerinin Atatürksüzleştirilmesi çok çirkin ve boşuna bir çabadır. Yerli ve milli harp sanayiinin geliştirilmesi çabaları sürdürülmelidir. Türk, Türkiye’de etnik grup değildir. Bulgaristan, Yunanistan, Kosova veya Çin’de yaşamıyoruz. Türk, Osmanlıdan milli devlete geçişte kurucu unsurdur; milletin, milliyetin adıdır. Etnik sıfatlara da rakip değildir. Türkiye, kendilerini Türk Milletine mensup hissedenlerin vatanıdır.

23 Haziran İstanbul seçiminden herkesin alacağı dersler vardır. Özellikle iştirak oranının %84’ü bulması ve birçok seçmenin daha önce verdiği reyin dışında parti veya ittifak arayışı çok dikkat çekicidir. Vatandaş demokratik çözüm yolunda oldukça mesafe alırken, siyasiler ve yönetenler bunun gerisinde kalmamalıdırlar.

 

 

Önceki İçerikHalk Sillesinin Sedası ve Devası
Sonraki İçerikKızılay ve Şehrimizin Kan Temini Üzerine
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)