Amerika Stratejik Ortağımız Öyle mi?

50

Amerika’nın 2010 yılında Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde Arap Baharı adı altında başlattığı yönetim değişlikleri, bölgenin enerji kaynaklarını ele geçirme stratejisinin yanı sıra Ortadoğu’daki emperyalist uygulamalarının bekçiliğini yapacak yeni bir uydu/Kürt devletinin kurulmasını desteklemeye yönelikti.

Özellikle Irak’ı yerle bir ettikten sonra türeyen DEAŞ terör örgütünün kelle avcılarını ortadan kaldırmak bahanesiyle bölgeye askeri gücüyle yerleşmesi, Suriye iç savaşına müdahil olmasıyla birlikte PKK-PYD terör örgütlerine sağladığı güçle yapmış olduğu hamleleri analiz ettiğimizde; ABD’nin böylesine stratejik öneme sahip adımlarının merkezinde/hedefinde hep Türkiye oldu…

İşine geldiğinde stratejik ortağımızsın dediği Türkiye’ye, Orta Doğu-Avrasya-Doğu Akdeniz üçgeninde attığı her emperyalist adım zarar verdi.

Son dönemde ülkemizin savunma stratejisine uygun olarak Amerika’dan talep ettiğimiz Patriot füzelerini vermeyince,  Rusya’dan alım antlaşması yapılan S-400 füzelerinin ülkemize gelmesinin önünü kesmek amacıyla yapmış olduğu tehditkâr açıklamalarının yanı sıra; Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının çıkarılması-kullanımı yönünde Türkiye’yi dışlaması, bu enerji kaynaklarının kullanımı için AB ve bölge ülkeleriyle anlaşma yapan Rumları desteklemesi, en nihayetinde ABD Temsilciler Meclisinde almış olduğu karar ile Türkiye’yi Kıbrıs adasında işgalci olarak nitelemesi; Amerika ile olan ilişkilerimize önemli bir darbe daha vurmuştur.

Bu arada FETÖ alçaklarının ülkemizi ele geçirmek adına yapmış oldukları o alçak darbe teşebbüsünün başındaki yılanın hala Amerika’da ikamet etmesine göz yumulmasına, o salya sümüklü meczubun iadesiyle ilgili taleplerimize yanıt vermemesini de baktığımızda; sıralamış olduğum bu gelişmeler, Türkiye’ye yönelik son 10 yılın dış tehditleri olarak sayılabilir.

Bu tehditlerin baş aktörü ise;  Amerika’dır.

Bu nasıl bir stratejik ortaktır ki? Türkiye’nin başını en çok ağrıttığı konuların baş aktörüdür! ABD’nin ülkemize yönelik bu tehditleri neden artmaktadır?

Çünkü Amerika 2010 yılından beri gerek Orta Doğu’da, gerek Kuzey Afrika’da ve özellikle de son dönemde Doğu Akdeniz’deki o büyük enerji yataklarının kullanımında istediği her stratejiyi kolaylıkla uygularken, Arap dünyasında her türlü iş birlikteliğini yürütüp, bölgesel petrol yatakları zenginliğini kolaylıkla yutarken, karşısında türlü tehditlere/ine karşı dimdik duran bir Türkiye’nin olmasını kabullenmiş değildir de ondan.

Türkiye’nin bölgesel gücünü görmezden gelerek her istediğine ”evet” cevabını alacağını zanneden Amerikan yönetimi bunun böyle olmayacağını görmüş, bu nedenledir ki, Türkiye üzerindeki baskıyı giderek arttırmıştır!

Özellikle ABD Savunma Bakan Vekili Shana’nın, Savunma Bakanımız Sn. Akar’a 6 Haziran 2019 tarihinde göndermiş olduğu mektup bu baskının en çarpıcı örneğidir.

Mektubun basına yansıyan içeriğinde:

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füzeleri almasıyla birlikte; F-35 uçaklarının üretimi programından çıkarılacağı gibi; bu uçakların parası ödenmiş olanlarının, siparişi verilen diğerlerinin teslimatının yapılmamasının ötesinde de yaptırımları olacağı, özellikle de NATO ile ilişkilerinin yanı sıra, Amerika ile yapılması öngörülen 75 milyar dolarlık ticaret hacminin de olumsuz yönde etkileneceğine dikkat çekilmiştir!

Bu önemli gelişmelere bakıldığında; ülkemizi ilgilendiren hayati öneme haiz konularda bir kere daha yalnız kaldığımız/bırakıldığımız görülmüştür.

S-400’lerin alımının iptal edilmemesi durumunda ‘Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası’ (CAATSA) kapsamında adımlar atacağını ilan eden ABD’nin böyle bir tercihte bulunmasının muhtemel etkileri de önemlidir.

Özellikle hava kuvvetlerimize ait uçakların kısa ve orta vadede bu yaptırımlardan etkilenmesi söz konusu olmasa da uzun vadede parça temini konusunda sıkıntılar yaşanabilecektir.

Ancak bu noktada örnek olması bakımından Amerika’nın İran’a uygulamış olduğu sıkı ambargolara rağmen İran hava kuvvetlerine ait uçaklar nasıl havada kaldıysa Türkiye de uçaklarını uçurabilmek adına değişik yöntemler uygulayabilir.

Kaldı ki, özellikle son dönemde uçak sanayimizde atılan adımlar, pek çok uçak parçasını bizim üretiyor olmamız, en azından yıllar önce Kıbrıs’a müdahale ettiğimiz dönemdeki gibi bir sıkıntı yaşanmayacağının en somut kanıtıdır.

Bu noktada önemli bir hususun da altını çizmek gerekirse; Türkiye,  NATO’nun tüm görevlerini eksiksiz şekilde yerine getiren güçlü bir üyesidir.

NATO’nun Güneydoğu kanadını da Türkiye korumaktadır. Bu korumayı da artık herkesin bildiği gibi; ‘hava savunma sistemimiz olmadan’ yapmaktadır. Yani hava savunmamızı füze kalkanı ile değil, uçaklarımızla yapmaktayız.

Böyle bir gerçeklik varken, Amerika’nın NATO’nun güney doğu kanadını koruyan Türkiye gibi güçlü bir üyesini ‘güçsüz’ duruma getirmesi, hele ki uçar unsurlarının ‘uçamaz’ bir hale getirilmesi ihtimali stratejik olarak hiç de uygun değildir.

Bu nedenle ABD’nin söz konusu yaptırımlarında bir kırmızıçizgi olacağını, kimsenin bu çizgiyi geçmeyeceğini düşünüyorum. Kaldı ki, bu gibi durumlarda mutlaka ‘arayı bulan’ bir ülke ortaya çıkacak ve işler daha da kötüye gitmeden orta yol bulunacaktır.

Ya bulunmazsa, işler daha da kötüye giderse ne olur?

O zaman tıpkı İsmet Paşanın tarihe not düştüğü gerçek gündeme gelir!

Amerika’nın, bilinen batılı ülkelerin bu iki yüz yüzlü davranışları nedeniyle, mevcut ittifaklar bozulur. Dünyada yeni şartlarda yeni bir düzen kurulur. Türkiye’de bu düzende yerini alır.

Tarih sayfalarına da,  Amerika’nın Türkiye üzerinde oynadığı ”stratejik düşmanlıkları” kalır…

 

 

Önceki İçerikAşk Sarhoşu Dervişlerin Dini Tasavvuf
Sonraki İçerikTürkler’de Vatan Telakkisi
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.