Saklı İz

70

Acaba nerde gizi?

İnsanın saklı izi.

 

Güneşli bir bahar günü, çevre köylerden birine gitmiştik. Cennetimsi bir yerdi. Zümrüt gibi yemyeşildi. Etrafı ormanlık. Köy ağaçlıktı. Evler ağaçlarla kuşatılmıştı. Tertemiz bir havası vardı.

Zenginler köyde mülk edinmeye başlamış. Villa tipi evlerle köyün mutena, tenha ve güzel köşelerini donatır olmuşlardı.

Tanıdık bir villa sahibine konuk olduk. Evin içi ferah, fahur ve aydınlıktı. Her türlü medenî imkânlarla techîz edilmişti. Bahçesi de havuzuyla, çiçekleriyle, geniş manzarasıyla ömürdü doğrusu.

Burada insan, yaşlanmaz sanır kendini. “Hayat işte bu! Var mı bunun gibisi?” Dedirtiyordu insana.

Meğer sahibi Almancıymış. Yıllarca madenlerde, yer altında çalışmış. Yememiş, içmemiş, emekliliğimde vatanımda gün göreyim demiş.

Dur durak bilmemiş, çalışıp durmuş. Tasarruf etmiş. Para biriktirmiş. Hem şehir merkezinde oturacak, güzel, lüks bir daire almış. Hem de burayı yaptırmış ki, ara sıra gelip tabiatla başbaşa kalabilsin. İnsanlardan uzakta, rahat bir nefes alabilsin.

Hoş ve inançlı biriydi. Ailesine -kendisinden sonra- güç durumda bırakmıyacak bir şeyler edindirmişti.

O gün çok güzel geçmiş, âdeta felekten bir gün çalmıştık; yemiş içmiş, sohbette bulunmuş, hoşça vakit geçirmiştik.

Aradan bir iki ay geçmemişti ki, Almanya’dan emekli olarak Türkiye’ye dönüş yapan; o muhterem zatın, kara haberiyle sarsıldık. Aniden rahatsızlanmış, bir iki gün içinde rahmet-i Rahmân’a kavuşmuş.

Gerçi inançlıydı. İmanlıydı. Fakat yine de insan üzülmeden edemiyor. Sen, çalış çabala, gün göreceğim diye birikimde bulun. Güzel imkânlar edin. Sonra da yaptıklarına doymadan çek git!

İşte dünya bu: “La râhate fi’d-dünya.” Dünyada rahat yok. Rahat etmek isteyen, rahat yok deyip rahat etmeli.

Bu olay bana, bir filozofun sözlerini hatırlattı. İnsanı irdeleyen, insanı tahlil edip çözen sözlerini. İnsanın mahiyet ve içyüzünden haber veren, özlü fikir ve düşüncelerini anımsattı.

İnsanı şöyle yorumluyordu filozof: “İnsan çocukken, bir an önce büyümek ister. Büyüyünce de çocukluğunu özler. Gençliğinde çok para kazanmak için kendisini heba edercesine çalışır çabalar. Bu uğurda, sağlığını bile kaybeder. Sonra sağlığını tekrar elde etmek için, kazandığı bütün parayı bu yolda harcar. Böylece hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamış olur. Fakat hiç yaşamamış gibi de ölür!” Özellikle filozofun son cümlesi çok düşündürücü. İnsanların çoğunun içine düştükleri durumu açıklar mahiyette.

 

Bir hay huy içinde geçiyor ömür,

Böyleler gerçeği son demde görür.

 

Öyleyse sakın dünyada yaşama!

Dünyada ol, lâkin dünyayı yaşa!

 

Çünkü hâlâ, meçhul olan insanın büyük gizi,

“Dünyayı yaşamak” denen hükümde saklı izi.

 

Velhasıl dünyada yaşamakla, dünyayı yaşamak arasında ne çok fark var. Bir bilebilsek, insanın da sırrı, gizi bu ifadede saklı. Bir anlayabilsek. Ahh bir anlayabilsek!

 

 

Önceki İçerikHerkes Ekmek Derdinde!
Sonraki İçerikHavamı Aldım (2)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.