Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz gün (30 Mayıs) “Yargı Reformu Strateji Belgesini” açıkladı. Yargı reformunun (!) açıklanmasıyla birlikte tartışmalar da beraberinde geldi. Örneğin, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu yargı reformunun “Türkiye ittifakının en önemli yol haritasını oluşturduğunu, beklentilerinin büyük çoğunluğunu karşıladığını, Avrupa’nın bizi kıskanacağı bir yargı düzeninin yol haritası olduğu” yönünde oldukça iddialı söylemlerde bulundu. Duayen hukukçu Turgut Kazan ise “güzel sözler demetinden ibaret” şeklinde yorum getirdi.
Köşe yazılarımızı az çok takip edenler, Türkiye’nin nasıl bir hukuk reformuna ihtiyaç duyduğuna dair görüşlerimizi farklı zamanlarda kaleme döktüğümüzü hatırlarlar. Bir kişinin kendi yazılarına atıf yapması pek hoş karşılanacak bir durum değildir ancak sadece hatırlatmak maksadıyla değinmiş olalım. Bir yazımızda Türkiye ekonomisinin düze çıkmasına dair çözüm önerilerimizi sunarken yargı reformunun ne kadar önemli olduğuna (1) değinmiş, başka bir yazımızda da farazi bir senaryo üzerinden Türkiye’nin nasıl bir yargı reformuna ihtiyacı olduğunu(2) kısaca izah etmeye çalışmıştık. O yazıları hatırlattıktan sonra şimdi madde madde Yargı Reformu Strateji Belgesi hakkındaki fikirlerimizi ifade edelim.
HSK’nın Yapısının Değişmediği Bir Reform, Reform Değildir
Sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyerek başlayalım. Türkiye’de, yargı sisteminde bir reform yapılacaksa bu reforma Hâkimler Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısını değiştirerek başlamak lazım. HSK’nın yapısının değişmediği bir reform, reform değildir. HSK’nın yapısının değişmesi derken, şu iki unsurun değişmesinden bahsediyoruz;
Birincisi; Adalet Bakanı ve Müsteşarı HSK üyeliğinden çıkartılmalı. Çünkü Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSK üyesi olması demek, yargı erkinin açıkça yürütme erkine bağlı olması demektir. Yargı erkinin yürütme erkine bağlı olması ise hem kuvvetler ayrılığı ilkesine hem yargı bağımsızlığına aykırıdır. Bu aykırılıkların olduğu bir yargı sisteminde ise adil yargılanma hakkı çok kolay bir şekilde ihlal edilir.
Silahların Eşitliği İlkesi
Değişmesi gereken ikinci unsur ise; HSK’nın sadece Hâkimler Kurulu olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Hâkimlik ve Savcılık aynı meslekler olmadığı gibi muadil meslekler de değildir. Savcı, yargılama sistemi içerisinde bir taraftır. Sistem içerisinde taraf olan meslek grubunun, sistemin karar verme mercii olan hâkimlik mesleğiyle muadil tutulması, savcıların hâkimlerle aynı haklara sahip olması, hâkimlerle aynı binada (adliye) ve yan yana odalarda görev yapıyor olması adil yargılama kavramıyla bağdaşmaz. Çünkü bütün bu saydıklarım aynı zamanda ceza hukukunun temel ilkelerinden olan silahların eşitliği ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Kaldı ki, hâkim ve savcılar hukuken (de iuri) aynı statüde iken fiilen (de facto) savcılar hâkimlerden daha üst konumdadır.
Evvela adliyenin idari amiri başsavcıdır. Hâkimlerin duruşma salonu olarak hangi odayı kullanacaklarına, makam odası olarak nereyi kullanacaklarına başsavcı karar verir. Bir hâkim dostumla sohbet ederken şöyle demişti; “Başsavcı bize kâğıt vermezse duruşma bile yapamam.”
İkincil olarak ise, özellikle ceza dosyalarında savcıların hâkimleri doğrudan doğruya etkileyebildiklerine, özellikle tutuklama işlemine dair bazı kararlarda ilgili hâkimlerin dosyayı inceleme zahmeti bile göstermeyip soruşturma savcısının telkiniyle hareket etmelerine çok sık rastlanmaktadır. Bu ikinci hususun ilk saydığımız husustan daha feci olduğunu zikretmememize gerek olmasa gerek.
Tutuklama Tedbirinde Ölçülülük Tamam da 50 Küsur Yeni Cezaevi Neden?
Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne dönecek olursak, Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada “Tutuklama tedbirinin ölçülü kullanımına yönelik yeni adımlar atıyoruz. Tutuklamayı istisnai tedbir olarak görüyoruz. Tutuksuz yargılanmayı esas yöntem olarak görüyoruz.” Şeklinde bir açıklama yaptı. Açıklama son derece güzel ancak şöyle bir durum var; Mevcut 5271 sayılı CMK’ da tutuklama zaten istisnai bir tedbir. Tafsilata girmeyeceğim ancak CMK’ da tutuklama tedbirine hangi hallerde başvurulabileceği tek tek sayılmış. Tutuklama tedbirine ilişkin sorunlar mevzuattan değil yargı organlarının yanlış uygulamalarından kaynaklanıyor. Örneğin, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dolayı tutuklama tedbirine başvurulamaz ancak binlerce insan bu suçtan dolayı tutuklandılar. Bu tutuklamaların tamamı yasaya aykırı olarak gerçekleştirildi.
Tutuklama tedbirinde ölçülülük açıklamasıyla alakalı ikinci çelişki de şurada; hükümet daha geçen sene elli küsur yeni cezaevi inşa edileceğini duyurmuştu. Şimdi bu iki açıklamayı yan yana koyduğumuzda haklı olarak şu soruyu sorma ihtiyacı duyuyoruz; tutuklama tedbirinde ölçülülük tamam da 50 küsur yeni cezaevi neden?
İnternet Sitesinin Tamamına Değil İçeriğe Sınırlama
Bir diğer açıklama da bundan böyle internet sitesinin tamamına değil içeriğe sınırlama getirileceğine dairdi. Öncelikle şunu ifade edelim böyle bir düzenleme yargı reformu diye sunulamaz. Bu tamamen temel hak ve özgürlüklerle alakalı bir zorunluluktur. Kaldı ki Vikipedi örneğinde olduğu gibi, tamamen haksız yere erişime kapatılan internet sitelerini görünce hiçbir haklı nedene dayanmayan sınırlamaların nasıl durdurulacağı hususu da muallâkta kalıyor.
Hukuk Fakülteleri 5 Yıl Oluyor
Düzenlemeye göre, hukuk fakülteleri 5 yıl oluyor, hâkim-savcılık için özel meslek sınavı geliyor (ki zaten var), hakim-savcı yardımcılığı müessesesi getiriliyor.
Öncelikle şunu ifade edeyim hukuk fakültesi eğitimini 5 yıla çıkartmak eğitimin kalitesini artırmaz. Marmara Hukuk’tan mezun olmuş bir kardeşiniz olarak açıkça itiraf edeyim ki Türkiye’de mevcut hukuk eğitimi 2 senede rahatlıkla verilebilir. Hukuk fakültelerinin temel sorunu eğitim süresiyle alakalı değildir. Hukuk fakültelerindeki problem eğitimin tamamen teorik olarak verilmesi ve lisans eğitimi esnasında uygulamalı eğitimin gerçekleştirilmemesidir. Bazı üniversitelerin farazi duruşma gerçekleştirmesi uygulamalı eğitime örnek teşkil etmez. Hukuk fakültesinde okuyan her öğrencinin eğitimin belli bir bölümünü adliyede mahkeme kalemlerinde, icra dairelerinde çalışması, tebligat zarfı katlaması, müzekkere yazması, hâkime dosya sunması, duruşma izlemesi hatta mübaşirlik yapması, canlı canlı dosya görmesi, kısaca adliye tozu yutması gerekmektedir. Kaliteli hukukçu ancak böyle yetişir.
Ceza Mahkemelerinin 24 Saat Çalışması
Ceza mahkemelerinin 24 saat çalışması da bir yargı reformu değildir. Ceza mahkemelerinde bir yargı reformu yapılacaksa bu reforma yukarıda detaylı olarak bahsettiğimiz üzere, savcıların adliye dışına çıkartılması ve duruşma salonunda kürsüde hâkimin yanında değil, müşteki tarafa ait olan kısımda oturmasıyla başlamak gerekir. Yine özellikle ceza hâkimlerinin sık sık cezaevlerini ziyaret etmelerinin zorunlu tutulması ve hakkında tutuklama kararı verilen veya cezaya hükmedilen bir insanın neler yaşadığını bizzat görerek tecrübe etmelerinin sağlanması gerekir. Bu şekilde, hâkimlerimizin dosyaya ve sanıklara bir memur gibi değil, bir hukukçu gibi yaklaşmalarını sağlamış oluruz.
Avukatlara Yeşil Pasaport Verilmesi
Avukatlara yeşil pasaport verilmesi öyle zannediyorum ki kendisi de bir avukat olan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün meslektaşlarına bir jestinden ibaret. Abdülhamit Gül’ün kendinden önceki Adalet Bakanlarına göre avukatlara karşı daha hassas davranmaya çalıştığı görülüyor.Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin açıklanmasından bir gün önce İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi hâkiminin bir avukatın etek boyuyla alakalı rezilce açıklamalar yapması karşısında aynı gün açığa alınması olayının Abdülhamit Bey’in bu hassasiyetinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Ancak, avukatların ihtiyacı olan şey yeşil pasaport değil, sistem içerisinde görevlerini layıkıyla yapmalarının kolaylaştırılmasıdır. Bu mevzu avukatlara has olduğundan tafsilata girmiyorum.
Tanıklığı Zorlaştıran Uygulamaların Kaldırılması
Tanıklığı zorlaştıracak uygulamaların kaldırılması da bir yargı reformu uygulaması olarak lanse edilemez. Tanık ücretleri, tanıkların psikolojik olarak yıpranmalarının engellenmesi konular zaten hiç bahsedilemese bile yargının temel görevleri arasında olan basit meselelerdir.
Basit Yaralama ve Tehdit Suçlarının Hâlihazırda Zaten Şikâyete Tabi Olması
Cumhurbaşkanı, basit yaralama ve tehdit suçlarının şikâyete tabi kılınması maddesini okuyunca güldüm. Çünkü basit yaralama ve tehdit suçlarının hâlihazırda zaten şikâyete tabi olması gibi bir durum var. Bu konu bir yenilik değil. Demek ki birileri liste kalabalık olsun diye bu maddeyi de arada sıkıştırıvermiş.
Noterliğin Kariyer Mesleği Olması
Noterliğin kariyer mesleği olması yani noter olmak için başvuru yapıp on yıllarca beklemek yerine sınavla noter olunması konusu bir reform değildir. Muhtemelen on yıllarca beklemeye sabrı ve takati olmayan bir takım “partililerin” kısa yoldan noter olabilmesi için getirilen bir düzenleme.
Avrupa Birliği’ne Şirin Gözükmek
Görüldüğü üzere, yargı reformu diye adlandırılan bu “paket” aslında bir reform değil. Birkaç küçük düzenlemeden ibaret bir takım planlar sadece. Ekonomideki kötüye gidiş yabancı sermaye girişini durdurduğu gibi ülkedeki hem yabancı hem de yerli sermayeyi kaçırdı. Hükümet tamamen ekonomik gerekçelerle böyle bir reform (!) paketiyle yabancı sermayeye kaş göz ediyor. Ne kadar başarılı olurlar bilmiyorum. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim, ülkede adaleti gerçekten tesis etmek için gereken yargı reformu yukarıda özetlediğimiz şekilde yapılmalı. Ve reformda samimi olunmalı. İktidarın otoritesini sınırlamayan bir yargı reformunu yabancı yatırımcı -af edersiniz- yutmaz. O nedenle reform yaparken niyetimiz ülkede gerçekten hızlı işleyen adil bir yargı sistemi tesis etmek olmalı, Avrupa Birliği’ne şirin gözükmek değil.
(1) http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=9437
(2) http://www.kocaeliaydinlarocagi.org.tr/Yazi.aspx?ID=9528