Uzaktaki Vatan Doğu Türkistan’da 33 tarihi cami ve 2 anıt türbenin yerle bir edilmesi eğer Paris’teki Notre Dame Kilisesi yanmasaydı, dünya kamuoyunun haberi de olmayacaktı, belki de her zaman olduğu gibi umursanmayacaktı bile! Bölgede Uygur Türklerinin Hotan Çölünün ortasındaki İmam Asım Türbesini 3 kez ziyaret etmenin Hacc’a gitmekle eş değer olduğu bile kabul ediliyor. Çünkü Uygur Türklerinin umre ve Hacc’a gitmesi bile engellendiği dönemler yaşandı.
Lisede okuyan Uygur kız öğrencilerin başlarındaki renk renk takkeye benzeyen “doppa” giymeleri de yasaklandı. Giyime ve kuşama bile ambargo getirildi. Hele hele Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Çin komünist Parti Faşistleri Xİ’tler Çetesinin sistematik işkence ve soykırım sürdürmeleri ve bunun 2050 yılına kadar devam edeceğini açıklamaları belki de hiç gündeme gelmeyecekti.
Vahşet Örnekleri
İletişim ve ulaşımın çok hızlı bir dönüşüm ve değişim olduğu günümüzde bile Çin’deki bu zulümler çok geç duyuluyor. En değerli bilgiler de Londra merkezli Uluslararası Af Örgütü’nden geliyor maalesef. Bir kaç örnek vermek gerekirse; İşkenceye tabi tutulan bir Uygur Türk’ü Müslüman hanımefendi “Beni öldürmeleri için çok yalvardım, öldürmediler, işkenceye devam ettiler” diye açıklaması dikkat çekiyor.
Dışarıya sızan bilgilere göre Çin işkencesi Uygur Türklerinin başına demir kafes geçirilerek, yüksek voltajlı elektrik verilerek yapılıyor. Urumçi kan ağlıyor. İşkence görenler içinde bölgede yaşayan Kazak Türkleri de var. Bu işkence, soykırım ve Çinlileştirme kampanyaları karşısında Uygur Türkü alimler Çin yöneticilerinin Amerika ve İsrail’den daha beter zalim olduklarını anlatıyorlar.
Bir başka olay da şöyle; resimlerinde çok yaşlı görünen, dişleri dökülmüş, yüzü buruşmuş, gözlerinde fer kalmamış, elinin damarları dışarı vurmuş, üzerindeki giysileri sokağa atsanız kimsenin almayacağı ihtiyar adam kahrından ölüyor. Çünkü oğlu işkence odasında, torunu kamplarda Çinlileştirilmeye çalışılıyor, gelini karın tokluğuna kamplarda kölelik-işçilik yaptırılıyor, kızı zorla evlendiriliyor, eşi evine yerleştirilen Çinlilere hizmet ettiriliyor, kendisi bu durum karşısında eli kolu bağlı hiç bir şey yapamadığı için, gözleri arkada hayata veda ediyor, hakka yürüyor.
Uygur Bölgesindeki su kanallarından çocuk cesetleri çıkarılıyor. En son Hotan Eyaletindeki su kanallarından birbiri ardından onlarca çocuk cesetleri buldu bölge halkı. Masum çocuklar ve bebeler de böyle ce katlediliyor.
Siyasilerimiz Neden Sessiz?
Çin ile ABD arasında ticari bir rekabet var. Çin’in iktisadi bakımdan önlenemeyen yükselişine ve büyümesine Amerika sessiz kalmak istemiyor. Yoksa ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Somali asıllı Afrikalı Müslüman Hanım İlham Ömer’in açıklamalarına ambargo koyabilirlerdi, koymadılar. İlham Ömer Çin Nazi kamplarında baskı ve zulüm gören, soykırıma uğrayan, Çinlileştirmek için eğitim kamplarına alınarak mavi askeri elbise giydirilip sıfır numara tıraş yaptırılan 1.5 milyon Doğu Türkistanlının ızdırabını dünya kamuoyuna duyurulmasına bu nedenle mani olmadılar.
Türkiye’de yaşayan Uygur Türkü soydaşlarımız ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden gelerek İstanbul’da okuyan öğrenciler ise birkaç yıldır ailelerinden, akrabalarından ve kentlerinden hiç bir haber alamadıklarını belirtiyorlar.
TBMM’nde ise konuyu gündeme sadece İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş getirdi. Elbette siyasi iradenin devletten devlete olan ilişkilerinde belki doğrudan kınama diplomatik dille de olsa ekonomik, ticari, kültürel, siyasi ilişkileri zedeleyebilir. Ama hükumet; sivil toplum kuruluşları, medya ve değişik mahvillerdeki etkinliklerde bu zulmü, bu soykırımı, bu acımazsız insanlık dışı muameleyi, ölçü tanımaz tarihi mimari dokunun yok edilmesini duyurabilir, kınayabilir, uluslararası kuruluşları bilgilendirebilir. Dilerim bazıları yapılıyor olsun. Üstelik Pekin’in vahşet kamplarında 6 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türklerin de olduğu haberi geldi. Dışişleri bakanlığımız buna rağmen sessizliğini korudu. Dahası da var Çin’e gittikten sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan vatandaşlarımızın yakınları da çaresizlik içinde gelecek bir haberi bekliyorlar. Ne yazık ki bu noktaya gelinmesinde barış sever, adaleti, hukuku, insan haklarını önde tutan bütün devlet ve diğer kuruluşların da payı vardır.
Uluslararası Kuruluşlarda Kıpırdama Var
Nihayet Birleşmiş Milletler’de Çin’in Doğu Türkistan’da işkence ve cinayetleri Waşhinton ile Pekin temsilcileri arasında sert tartışmalarla birden bire dünya medyasına taşındı. Bakın Müslümanların ve Türklerin hakkını savunmak kimlere kaldı? Amerikalı Diplomat Courtney Nemoff “Bir milyondan fazla Uygur, Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman azınlıkların keyfi göz altılarla zorla çalıştırılmaya ve işkenceye maruz kalması, ölüm kamplarında tutulması, ABD’yi endişelendiriyor” dedi ve Çin’in Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Formuna katılmaması gerektiğini savundu. Çin temsilcisi bittabi söylenenleri reddetti. BM’de, tartışmalara rağmen forumun 16 üyesinden biri maalesef yine Çinli aday Zhang Xiaoan oldu!
Avrupa Birliği de sessizliğini bozdu; Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini Strazburg’da düzenlenen Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda “Çin ile ilişkilerimizde insan haklarının ekonomik çıkarlardan daha az önemli olmadığı mesajını verdik” dedi. Mogherini’ye göre de Çin’in ekonomik ve sosyal haklar alanında ilerleme kaydettiğini, ancak ülkedeki genel insan hakları durumunun kötüleştiğini, temel özgürlüklerin ihlal edildiğini,, Sincan Uygur Özerk Belgesinde Uygurları ve diğer azınlıkları hedef alan siyasi eğitim kampları, toplu gözetim ve seyahat kısıtlamalarının uluslararası kuruluşların verilen raporlarında yer aldığını belirtti.
Bağımsız kaynaklar Çin’de 3 milyon Müslüman Türk’ün herhangi bir yargı kararı olmadan kamplarda tutulduğunu belirtiyor. Çin ise kamplara aldığı kişilerin siyasi tehlike arz ettiğini öne sürüyor. Oysa bu yazıyı kaleme aldığımız günde bile Çin Doğu Türkistan’daki Müslüman kimliği yok etmek için camileri, mescitleri, dini mekanları, türbeleri buldozerle yıkıyordu. Yıkılan camiler arasında 800 yıllık tarihi eserler de mevcut. Pekin yönetimi ayrıca ibadet edenleri fişlemek için camilerde resmi görevli bulunduruyor!.
Dün ve BuGünün Gençlik Kuruluşları
Üniversitede talebeliğimiz sırasında MTTB olarak zulüm, soykırım ve insan haklarının zedelendiği her gelişmede yürüyüşler yapar, mitingler düzenler, kınayan bildiriler yayınlardık. Kitaplar, dergiler neşrederdik. Bütün Sovyet rejimlerindeki acımasızlıkları duyururduk. Amerika’da siyahlara yapılan ayrıcalıkları kınardık, Pekin ve Moskova’nın mezalimini, Yunanlıların Batı Trakya ve Kıbrıs Türklerine yapılan zulmü ve ayırımcılığı, Keşmir’de yapılan katliamı eleştirir, yürüyüşler, mitingler yapardık. MTTB bugün de var. Sivil toplum bu dönemdeki kadar maddi -manevi hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Ama sessizlik aşırı derin ve hissizlik kınanacak boyutta!
AGİT Neden Devrede Yok ki?
Sanırım 2005 yılı idi. Merhum İstanbul milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş kısa adı AGİT olan Avrupa Güvenliği İşbirliği Teşkilatı Başkanıydı. Çin’in Ankara’daki Büyükelçisi bir öğle yemeğine davet etmişti. Kavaklıdere’deki bir Çin lokantasında birlikte olduk. O günlerde Doğu Türkistan’daki katliamlar yine gündemde ve gazete manşetlerine taşınıyordu. Nevzat Yalçıntaş Doğu Türkistan’daki soydaş ve dindaşlarımızın can ve mal güvenliğinden Türkiye’de endişe edildiğini, resmi bir açıklama yapılmamasından dolayı da tedirgin olunduğunu ve gerçeğin ne olduğunu sormuştu. Büyükelçi kendi zaviyesinden inandırıcılığı az olmasına rağmen anlattı durumu. İstanbul’daki Doğu Türkistan amaçlı sivil tolum kuruluşları dernek ve vakıflar katliamı kınayıp yürüyüş yapıyor ve Çin bayrağını ayaklar altına alarak üzerine benzin döküp yakıyorlardı. Bu gelişmeden rahatsız olan Çin Büyükelçisi Nevzat Yalçıntaş’tan hiç olmazsa Çin bayrağını yakmamaları gerektiğini hatırlatmıştı. Nevzat Yalçıntaş ise İstanbul Saraçhane’de bulunan Doğu Türkistan Vakfı’nı ziyaret ederek yetkililerle değerlendirme yaptı. Nitekim daha sonra da Doğu Türkistan’daki gelişmeler, soykırımlar, ibadet yasağı, insan haklarının zedelenmesi konusundaki kınamalar büyüdü, ama bayrak yakılmadı.
Pekin yönetimi de İstanbul Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde Çin-Türkiye İslam Kültür Sergisi açtı, buldozerlerle yıkılmadan önceki camilerin, mescitlerin, türbelerin ve bazı anıt eserlerin resimlerini sergiledi. Hediyeler dağıttı.
Bugün bilmiyorum parlamentomuzda AGİT yine mevcut, onca yetkili siyasi var. Ancak genel kamuoyunu gelişmeler hakkında bilgilendirmeler, yakınmalar ve kınamalar yeterli değil dersem yanlış olmaz. Üzgünüm ama yok denecek kadar az bu protestolar. Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine Çinlileştirme ve işkence devam ediyor. İnsanlık onurunun ayaklar altına alındığı, özgürlüğün yok edildiği Pekin’in uygulaması karşısında ulusal ve uluslararası tedbir alınmaz, tavır geliştirilmezse ödenecek fatura herkes ve her kesim için ağır olabilir.