Dünyanın en eski devletlerinden biri olan Çin ve Çinliler; kültürleri ve kültür devrimleri, inançları, işkence metotları, dünya nüfusunun dörtte birini teşkil eden insanları, Türklerden korunmak için inşa ettikleri Çin Seddi, rejimleri ve günümüzün güçlü devletlerinden biri olması sebebiyle dikkat çekici bulunmuştur. Çin’i en iyi tanıyanlar, Prof. Çandarlıoğlu ve O’nun yetiştirdiği, günümüzde Prof. unvanı ile öğretim üyesi olan ‘hayrü’l-halef’leridir. Hakkaniyete uygun davranılacaksa, bu isimlere Doç. Dr. Kürşat Yıldırım’ı da eklemek gerek.
Çandarlıoğlu’nun 13 X 19,3 santim ölçülerinde 176 sayfalık küçük hacimli dev muhtevalı eserinde; M.Ö. 2000 yılından günümüze kadar Çin tarihinin ana hatları gözler önüne seriliyor. Bu târih içerisinde ‘Bozkurt‘ olarak anılan Türklerle olan ilişkiler ve ilişkilerin içyüzü, yerine göre ilmî ve objektif, yerine göre hikâyemsi üslûpla anlatılıyor. Günümüzde dünyanın en büyük açık hava hapishânesi daha doğrusu işkence hanesinin mağdur ve mazlumları olan Uygur Türklerinin haşmetine, Uygurların kurduğu devletlere de yer veriliyor. Bölge ile alakalı olarak dünya kamuoyu tarafından merak edilen İpek Yolu hakkında bilgiler var. Son makalenin başlığı: ‘Türk Tarihinde Andronovo Kültürü‘dür. Yazıda söz konusu kültürün özellikleri anlatılırken Türk aleyhtarlığını, müzmin hastalık gibi bünyesinde taşıyan Hıristiyan batının bıktıran, usandıran hilebazlıkları da sergileniyor.
Andronovo Kültürü şöyle açıklanıyor: ‘Andronojo adı, M. Ö. 1700-1200 yılları arasında Güney Sibirya’daki Bronz devrine verilmektedir. Andronovo Kültürü çayır yetiştiriciliğine ve çiftçiliğe ek olarak metal işleme ve dokumacılığın geniş olarak yayıldığı bir kültür dönemidir. Bu döneme ait ilk arkeolojik buluntulara, Rusya’nın Andronovo kasabasında rastlanmıştır.’ (s: 171-176)
Anlaşıldığı üzere eser, aynı zamanda bir kültür tarihidir. Efsanelerin kaynakları ile alakalı bilgilerle birçok târihî sırların çözümü sağlanıyor.
TÂRİHİ, COĞRAFYASI VE ŞAHSİYETLERİ İLE GÜLÇİN ÇANDARLIOĞLU’NUN TÜRKİSTAN’I
Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu’nun ikinci eseri, birincisiyle aynı ölçüde ve hacimde. Eserin ‘Giriş’ olarak isimlendirilebilecek ilk bölümü, Türk ismiyle özdeşleşmiş ‘Bozkurt‘ ile başlıyor. (s: 3-6) Makale, bu birlikteliğin-kaynaşmanın içyüzünü anlatıyor. Türk denildiğinde akla gelen ‘Oğuz Kağan‘, bu bölümün ikinci makalesini teşkil ediyor. (s: 7-10) Devamında ise ‘Malazgirt Meydan Muharebesi‘ ve Türk kültürünün mühim bir unsurunu teşkil eden ‘Nevruz‘ var. ‘Yeni Gün‘ manasına gelen Nevruz, aynı zamanda Türk’ün yeniden târih sahnesine çıkışı olarak kutlanan ‘Ergenekon Bayramı‘dır. (s: 11-22)
Gülçin Çandarlıoğlu’nun Türkistan’ında; edip, şâir ve devlet adamı olan, Türk târihinin parlak yıldızı Ali Şîr Nevâî, destan kahramanı Çora Batır, mümtaz devlet ve ilim adamı Ord. Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, şanlı ecdadımıza, damağımızdaki ana sütü gibi saf ve temiz Türkçesiyle İslâmiyet’i tanıtan ve sevdiren Ahmed Yesevî’nin adını taşıyan üniversite ile alakalı hâtıralar, İslam öncesi Türk toplumunda kadın, asil güzelliği ile, Çin imparatorunu kendisine hayran bırakan, iffet ve asâlet timsali Dilşad Hâtun, güzeller güzeli tâlihsiz Kazan Melikesi Süyun Bike… Türk dünyasından Çanlarlıoğlu’nun gönlünde taht kuran seçkinler olarak Yusuf Akçura, kendilerine mağlûbiyeti tattırdığı için hile ile esir alınan ve işkencelerle şehit edilen Osman Batur, Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin ve Hasan Oraltay, Çandarlıoğlu’nun akıcı üslûbu ve güçlü kalemiyle okuyucunun gönüllerine yerleşiyor. (s: 25-114)
Son bölüm Marko Polo’nun harikulâde mâcerâları ile başlıyor. (s: 117-138) İkinci makalede İspanyol elçisinin Semerkand Sefâretnâmesi yer alıyor. (s: 139-146) Günümüzde ‘Tayvan‘ olarak bilinen Formoza Adası, adada yaşayan 40.000 Müslüman için inşa edilip 1960 yılında ibâdete açılan Taipei Camii ve adanın diğer hususiyetleri gözler önünde canlandırılıyor. (s: 147-154)
Çin edebiyatının en meşhur aşk hikâyesi okunmaya değer. (s: 155, 156) Son iki makalede, Prof. Çandarlı’nın araştırma-inceleme maksadıyla bulunduğu Japonya anlatılıyor. Japonlar, 16 Eylül 1890 târihinde Japonya Adası’nın Pasifik Okyanusu kıyılarında batan Ertuğrul Gemisi sebebiyle Türkleri severler. Çandarlıoğlu 1970 yılında 80 yıldır devam eden sevginin sıcaklığı ile Japonya’da unutulmaz güzellikte günler yaşamıştır. Hâfızalarda ve gönüllerde iz bırakacak şekilde anlatıyor.
Eserleri yayınlayan Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, merhum Prof. Dr. Turan Yazgan‘ın yalnızca Türkiye’ye değil, bütün dünya Türklerine armağanı olan millî bir kuruluşumuzdur. Yazgan Hocamız, kendisini Gaspıralı İsmâil’den mânen teslim aldığı ‘Dilde, Fikirde İşte Birlik‘ idealini düşünceden fiiliyata geçirme dâvâsına adamış büyük ve muhteşem bir idealist idi. Gülçin Çandarlıoğlu ise O’nun neferi gibi çalışan bir ilim insanıdır. Çalışmalarıyla ve eserleriyle o aziz insanın rûhunu şâd etmiştir. Kendisi de dâim hoş baht olsun. Çünkü Türkiye’nin parlak geleceği Türkiye-Türk Dünyası işbirliğiyle inşa edilecektir. Bu yapıya en büyük hizmeti yapanlar da, Nemrut’un Hazret-i İbrahim’i yakmak için ateşlediği devasa ocağı söndürmek için minik gagasında su taşıyan serçe kadar bile olsa elinden gelen hizmeti yapanlara bin selam…
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI:
Kemalpaşa Mahallesi Bukalıdede Sokağı Nu: 4 Saraçhane, Fatih, İstanbul.
Telefon: 0.212-511 10 06 Belgegeçer: 0.212-520 53 63 e-posta: tdav@turan.org // www.turan.org
Prof. Dr. GÜLÇİN ÇANDARLIOĞLU: Eskişehir’de dünyaya geldi. Babası Antalyalı Muharrem Seyfettin Çandarlıoğlu, annesi Romanyalı Zekiye Artam’dır. İlk ve ortaokulu Eskişehir’de, Liseyi Üsküdar Kız Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü’nden mezun oldu. Aynı fakültenin Umumi Türk Târihi kürsüsünde asistan olarak çalışmaya başladı. 1967’de ‘Doktor’ unvanını aldı. Formoza ve Japonya’da araştırmalar yaptı ve Gök-Türk târihi ve dili uzmanı Prof. Dr. Masao Mori ile çalıştı. 1973’te ‘Ötüken Bölgesindeki Büyük Uygur Kağanlığı‘ isimli tezi ile doçent oldu, Almanya’da araştırmalar yaptı. 1982’de ‘Orta Asya’da Timuriler, Çin’de Ming Münsabetleri (Ch’en Ch’eng elçilik raporu) isimli takdim tezi ile profesörlüğe yükseltildi. Çandarlıoğlu, İslâm öncesi Orta Asya Türk Târihi uzmanıdır. İngilizce, Almanca, Rusça, Farsça, Arapça, Çince, Japonca ve Türk lehçelerini bilmektedir. 1964-1986 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Genel Türk Târihi Kürsüsü’nde, görevine devam etti. 1986’da Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’ne tâyin edildi, Târih Bölümü’nü kurdu. Şubat 1989, Mart 1995 döneminde aynı fakültede dekanlık görevini yürüttü. Târih bölümünde Târih Metodu, İslam Öncesi Türk Târihi, İslam Öncesi Türk Kültür Târihi ve Çağdaş Türk Dünyası Târihi gibi dersler verdi. 1995 yılında Hoca Ahmet Yesevî Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Birinci Yardımcılığına tâyin edildi. Orada Târih Fakültesinde Türk Devletleri Târihi Kürsüsü’nü kurdu. 1998-1999 Ders yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Târih bölümündeki görevine devam etti. 1999’da Kırgızistan’ın başşehri Bişkek’te bulunan Manas Uluslarası Türk-Kırgız Üniversitesi Orta Asya Araştırmaları Merkezi ve Sosyal Bilimler Enstitüsünü kurmakla görevlendirildi. 2001 Ders yılı sonunda Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki vazifesine döndü, Bölüm başkanı olarak hizmetine devam etti. 2009’da emekli oldu. Halen saat ücretli olarak aynı bölümde lisansüstü derslerine devam etmektedir. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ve Avrasya Araştırmaları Enstitüsü’nde çalışmalara katılmaktadır. Yayınlanmış Eserleri: *Uygur Devletleri Târihi ve Kültürü, *İslâm Öncesi Türk Târihi ve Kültürü, *Sarı Uygurlar ve Kansu Bölgesi Kabileleri, *Özgürlük Yolu / Osman Batur, *Türk Destan Kahramanları, *Orta Asya’da Timurîler, *Târih Metodu.
|
KUŞBAKIŞI
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E İKTİDAR OYUNU:
İktidarı ele geçirmek, hükmetmek ve yönetmek… İnsanlık târihine baktığımızda çıkan bütün çatışmaların kaynağında hükmetme ve yönetme isteğinin izlerini görüyoruz. Hattâ gücü paylaşma konusunda da cimri davranılıyor. Düşündüğünü ve dediğini yaptırmaktan büyük haz duyanlar, keyif alanlar var.
Avni Özgürel’in yazdığı 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 352 sayfalık kitapta bu isteğin bizim târihimizde on beşinci yüzyıldan günümüze kadar yaşanan örnekleri anlatılıyor.
İktidarı elinde bulunduranlar ile iktidarı ele geçirmeye çalışanlar arasında kanlı savaşlar yaşandı. Çoğu zaman devleti ve siyâseti zaafa uğratmak pahasına ağır bedeller ödendi.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra başlayıp günümüze kadar devam eden iktidar oyununda rol oynayanlar değişse de mücâdele hep devam etti.
Yirminci yüzyılın hemen başında Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın hal’inden başlayarak çok büyük bedellerin ödendiği iktidar oyunları yaşandı.
Cumhuriyetimizin son yarım yüzyılı acılarla dolu 27 Mayıs darbesinin izlerini taşıyor, sıkıntısını yaşatıyor. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan e-muhtırası hepsi 27 Mayıs darbesinin devâmıdır. Ne yazıktır ki hâlâ darbe taraftarı, ‘aydın’ geçinen cüceler var. 15 Temmuz bile onların aklını başına toplayamamış. Her sabah, marşlarla, kahramanlık türküleriyle uyanma hayâlini yaşıyorlar. İktidar mücâdelesinde, bir başka şekilde ifâde etmek gerekirse, iktidar mücâdelesinin çirkin yüzüne rağmen darbe hareketlerinden sonra çoğunluğun kazanandan yana tavır alması devam ettiği müddetçe, aynı acılar ve sıkıntılar, korkulur ki yaşanmaya devam edecektir. İktidar mücâdelesini demokrasi kaideleri içerisinde yapmayı öğreninceye kadar…
KETEBE YAYINLARI:
Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30 e-posta: ketebe@ketebe.com // www.ketebe.com
SAVAŞIN SULTANLARI Osmanlı Padişahlarının Meydan Muharebeleri:
Prof. Dr. Feridun M. Emecen ve Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun birlikte hazırladığı 2 cilt, 816 sayfalık kitapta; Osmanlı sultanlarının bizzat katıldıkları büyük meydan savaşları anlatılıyor.
Henüz küçük bir beylikken imparatorluk birliklerine kafa tutulduğu Bafeus Savaşı (1302); İznikʼi kurtarma hayalleri kuran Bizansʼın aldığı mağlubiyetle kendine geldiği Palekanon Savaşı (1329); Zafer dolayısıyla sevincin, sultanın şehadetiyle de hüznün simgesi olan Birinci Kosova Savaşı (1389); Avrupaʼda Batılı müttefiklere karşı kazanılan ilk mücâdele olan Niğbolu Savaşı (1396); Bir sultanın esir düştüğü ve akabinde devletin yıkılma tehlikesi geçirdiği Ankara Savaşı (1402); yapılan antlaşmayı hiçe sayıp sultanın tahtını küçük yaştaki oğluna bırakmasından cesâret bulan Haçlıların bir defa daha hezimete uğratıldığı Varna Savaşı (1444); Büyük dedesi ve adaşı olan sultanın şehit olduğu ovada Haçlıları hezimete uğratıp Balkanlarʼdan gelebilecek tehlikeleri ortadan kaldıran sultanın İkinci Kosava Savaşı (1448); sadece Akkoyunlu birliklerinin değil, 1402ʼdeki savaştan sonra oluşan doğu kompleksinin de bertaraf edildiği Otlukbeli Savaşı (1473); Doğu hakimiyetini sağlayan Çaldıran Savaşı (1514); Mısırʼı ve İslam mirasını Osmanlı Cihan Devleti’ne sunan Mercidabık ve Ridaniye Savaşları (1516/1517); Orta Avrupaʼyı Osmanlı Devletine açan Mohaç Meydan Muharebesi (1526) ataları gibi tekrar savaş meydanına inen sultanın, sonucu olmayan büyük zaferi Haçovası Meydan Savaşı (1596); Savaş meydanındaki belirsizliğe rağmen diplomasiyle kazanılan Hotin Seferi (1621); Viyana Bozgun Yıllarıʼnın (1683-1699) verdiği üzüntüye dur demek isteyen ve atalarının savaş meydanlarında açtığı yoldan ilerleyen bir diğer sultanın bazı zaferler kazandığı Buldur Muharebeleri (1695 / 1696) ve yine aynı sultanın Prens Eugen gibi bir askerî dehânın karşısında alınan bazı yanlış kararların binlerce şehide mâl olduğu Zenta Savaşı (1697) kitabın muhtevâsını oluşturuyor. Sultanların bizzat katıldığı önemli savaşlar yerli ve yabancı kaynaklar ışığında ele alınmıştır. Yeni bir bakış açısıyla kaleme alınan eserde, bâzıları ilk defa yayınlanan yerli ve yabancı pek çok resim ve fotoğraf kullanılmıştır.
25 X 35 santim ölçülerindeki eser, Eylül 2018’de yayınlandı.
BİLGE YAYIM HABERCİLİK:
Bulgurlu Mahallesi, Bulgurlu Caddesi, Market Sokağı Nu: 3 Daire: 4 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0.216 – 461 01 97, Belgegeçer: 0.216) 461 01 99
CENGİZ HAN:
Türkçülük fikriyatının önderlerinden Yusuf Akçura’nın, Dr. Mehmet Kaan Çelen tarafından yayına hazırlanan 12 X 19,6 santim ölçülerinde, ‘MÜVERRİH LEON CAHUN VE MUALLİM BARTHOLD’A GÖRE CENGİZ HAN’ isimli eseri, 127 sayfa olarak Kasım 2018’de okuyucuya sunuldu.
Kitap; Yusuf Akçura’nın uzunca bir hayat hikâyesi ve (s: 3-5), Dr. Çelen’in ‘Takdim‘ yazısı ile başlıyor. Burada, kitabın, Akçura tarafından verilmiş iki konferansın metinlerinden oluştuğunu öğreniyoruz. 6. Sayfada, ‘Kitapta yer alan yazıların künyeleri‘ veriliyor.
İlk makale; ‘Yusuf Akçura’nın Cengiz Han Tasavvuru‘ başlığını taşıyor. (s: 15-33)
34-93. sayfalarda kitaba ismini veren konferansın metni bulunuyor.
Cengiz Han (1167-1227), hakkında pek çok roman yazılmış, filmler çekilmiş târihî bir şahsiyettir. Hemen hepsinde Cengiz Han, yaşayan Cengiz Han’dan farklı anlatılmaktadır. Yusuf Açura, târihî şahsiyeti, müverrih Leon Cahun (1841-1900) ve muallim Barthold’un (1869-1930) değerlendirmelerinden faydalanarak hakîki hüviyeti ile bir hayat hikâyesi ortaya koyuyor.
Leon Cahun, ‘Gökbayrak‘ isimli romanı ile Türklere, en eski atalarının yaşayışını anlatarak alâkasını târihin derinliklerine yönlendiren ve sevdiren Yahudi asıllı Fransız târihçi-yazardır. Türkçülük ve Turancılık cereyanlarının gelişmesine ilham kaynağı olmuştur. Türk milliyetçiliği fikriyatına mesâfeli beynelmilelciler, O’nun ırkî mensubiyeti üzerinden Türkçüleri yıpratmak gibi çarpık bir yol tâkip etmişler, Cahun’un, Türkçülüğün ve Turancılığın kurucusu olduğunu iddia etmişler, kendi gözlerindeki Marks ve Engels merteklerini görmezlikten gelerek, milletini sevenlerin gözünde toz arar duruma düşmüşlerdir.
Vasily Barthold, Rus asıllı yazardır. Türkistan ve İslâm Târihi hakkında incelemeler yapmış, ‘Uluğ Bey ve Zamanı‘, ‘Moğol İstilâsına Kadar Türkistan‘ isimli eserleri de yazmıştır. Tanınmış târihçimiz Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan (1890-1970), bilgi aktarımı ve belge temini konusunda kendisinden faydalanmıştır.
‘Türk ve Tatarlar Birdir. Türkler Medeniyete Hizmet Etmiştir‘ başlıklı bölüm, Tatarların ayrı bir ırk, ayrı bir millet olduğunu iddia edenlerin mutlaka okumaları gereken bilgiler ihtiva ediyor. (s: 94-112)
Eserin son bölümünde; Kazan Türklerinden ve Dârülfünûn (İstanbul Üniversitesi) İlâhiyat Şubesi (Fakültesi) Müderrislerinden Hâlim Sâbit (Şibay)’ın (1883-1946) ‘Şîmal (Kuzey) Türklerinde Türkçülük ve Tatarclık‘ başlıklı makalesi yer alıyor. (s: 113-124)
Şibay’ın; makalesinde yer alan ‘Bilemiyorum, şimal Türklerinin Tatarlığı kabul edemeyişleri, düşman Rus tarafından verilen bir isim olduğundan mı yahut târihinde Türk âleminin düşmanı olan bir kavmin adı olduğunu duyduklarından mı ileri geliyordu?’ cümlesindeki tenakuz, eseri yayına hazırlayan tarafından yorumlansaydı, kafa karışıklığı önlenmiş olurdu.
ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
KISA KISA / KISA KISA…
1- GÖNLÜMDE TAHT KURANLAR: Dr. Metin Eriş / Kubbealtı Neşriyat.
2- 2- NUN MASALLARI: Nazan Bekiroğlu / Timaş Yayınları.
3- 3- HANDUT – Özgürlüğün Diğer Adı: Zâhide Ay / Selenge Yayınları.
4- 4- KAFES VE FERÂCE DEVRİNDE İSTANBUL: Ahmet Refik / Kitabevi Yayınları – Mehmet Varış.
5- 5-ANTİK DÖNEM HİNDİSTAN TARİHİ VE KÜLTÜRÜ: Yalçın Kayalı / Çizgi Kitabevi.