Toplumsal ahlakın ciddi bir çöküş içinde olduğunu görmek için çok akıllı olmaya gerek yok. Bazı aydınlar bu konuda ciddi uyarılar yaparken aydınların birçoğu ise bu sorunu görmezden geliyor. Hatta aydınların ahlaki çöküşünün toplumun diğer katmanlarına göre daha çok daha fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; buna “aydınların ihaneti” deniliyor.
Toplumun önderleri aydınlardır. Eğer aydınlar çözmek zorunda oldukları hastalıklara kendileri kapılmışlarsa toplumun o hastalıklardan kurtulmasını beklemek çok büyük bir hayal olur. Bizim de halimizin özeti kısaca budur!
Toplumun ahlaki bir çöküş içinde olduğunu ispatlamak için bir kaç örnek sunacağım. Yaşadığım köyün bağlı olduğu ilçeye Cuma namazlarını kılmak için gidiyorum. Niye köyde kılmıyorsun diye sorabilirsiniz. İlçede gittiğim caminin imamı daha az çıldırtıcı da, ondan!
Her Cuma, bu caminin avlusunda bir köylü tereyağı sattığını söyleyerek bir tezgâh kuruyor. Ben de haftalardır gözlemliyorum kimse tereyağı almıyor. Nihayet son hafta bu köylüden tereyağı almaya karar verdim ve bir kilo tereyağı aldım. Ben tereyağını aldıktan sonra cami avlusundan çıkarken yanıma cemaatten biri yaklaştı ve yağı niye aldığımı, bu yağın tereyağı olmadığına dair bir şeyler söyledi. Ben de denemek istedim cevabını verdim. Geldim; evde denedik hakikaten tereyağı değildi. Ne olduğunu sorarsanız yenilemeyecek bir karışım olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak ne olduğu yapılacak tahliller sonrası ortaya çıkar.
Şimdi bu köylüyü hem de cami avlusunda böyle bir hilekârlığa iten nedir diye düşünelim. Her hafta o caminin avlusuna, Müslümanlar için mübarek saatlerde gelip tezgâh kuruyor. Müftü Efendinin merkezi yayınla verdiği vaazı dinliyor. Cuma’nın hutbesini duyuyor. Ama benim gibi insanların duygularını istismar ederek orada cami avlusunda yanlış işler yapıyor. Caminin sorumlusu imamda ne beni nede onu uyarıyor. Hepimiz iyi şeyler yaptık zannediyoruz. Hâlbuki köylünün, cami imamının ve cemaatin içinde bu tereyağı denilen şeyle ilgili gerçekleri bilenlerin suskunluğu ahlaki çöküş konusunda birbirimizi kandırmaktan başka bir şey değil.
Oğlunun parasını İhlas Finans’a kaptırdığını söyleyen bekçi emeklisi Lütfü Bayındır “Faiz haram diye 20 Bin Euro’yu yatırdık. Oğlumun helal parasını çaldılar.” diyor. Kimse ona demiyor ki; katılım bankacılığında nasıl oluyor da hep kârlar güncel faizle eşit olarak veriliyor diye. İslami referanslı Katılım Bankacılığının bir aldatmaca olduğu çok bariz bir şekilde belli. Niye o zaman kendimizi aldatıyoruz?
Türkiye’de işlenen suç istatistiklerini Adalet ve İçişleri Bakanlıkları açıklasın ve bizde öğrenelim. İşlenen suçların inanılmaz ölçüde arttığı cezaevlerinin ulaştığı doluluk oranlarından bellidir. Çocuklara ve kadınlara cinsel istismar ve şiddet had boyuttadır…
İktidar fırsatçıların artırdığı fahiş fiyatlardan dolayı hafiyeliğe soyunmuştur. Yine bir Anadolu kasabasında doların artması üzerine pazar tezgâhlarına yansıyan fiyatlardan dolayı köylüye sormuştum; “ne oldu da, fiyatları bu kadar yükselttiniz, dolar yüzünden mi” diye o da pişkin pişkin bana cevap vermişti “bizim dolarla işimiz yok” diye ama fırsatçılığı da kaçırmamışlardı.
Bu millet değilmiydi, onca uyarılara rağmen kurs, burs, yurt bedava ve iş garantisi var diye fetö terör örgütünün peşinden koşan? Halen aynı maksatla benzer tarikat ve cemaatlerin peşinde koşmuyorlar mı?
Menfaatler bu ülkede insanları ihanet bataklığına sürüklemedi mi? Bu bir toplumsal ahlak sorunu değil mi?
Memleketimizde yüz binin üzerinde cami var. Kuran kursu sayısı binlerle ifade ediliyor. İmam Hatip okulları ise eğitime egemen oldu. Diyanet bütçeden hortum gibi para çeken dev bir kuruluş. Yüzbinlerce insan ahlak yönünden toplumu irşad etsin diye istihdam ediliyor ama ahlaki çöküş toplumu kemirdikçe kemiriyor! Neden acaba? Bir yerde yanlış mı, yapıyoruz?
Paranın imanının olmadığını bildiğimizden zenginimizin yaptığı gayrı ahlaki davranışlara pek bir şey diyemeyiz ama toplumsal ahlakın git gide bozuluşunda onlarında azımsanmayacak bir payı var.
Toplumun en altında bireyde başlayan ahlaki yozlaşma önce aileye, sonra yakın çevreye ve nihayetinde topluma sirayet ediyor. Nereyse herkes yaptıkları kötü ve kabullenmez davranışlardan dolayı birbirini haklı ve mazur görmeye başlıyor. Yani tecavüze uğrayan kadını kısa etek giydiğinden dolayı suçlayıp tecavüzcüyü mazur görmek gibi!
Toplumda yaşanan bu ahlaki çöküntü bir kısır döngü yaratıyor ve iş siyasete kadar dayanıyor. Toplumu bu ahlaki çöküntü hastalığından kurtaracak olan ihlaslı ve samimi vatansever aydınlar ile bunların öncülük edeceği siyaset ve siyasetçilerdir. Bu sorumluluktan bu vasıflara sahip aydınlar kaçamazlar. Bizde ise bu sorumluluktan kaçıldığını gözlemliyoruz…
Herkesin vatan ve milliyetsever aydın olmadığını biliniz. Bu nedenle siyasette bu tip aydın ve siyasetçi arayınız. Toplumsal ahlak çöküşünden kurtulabilmek için bu özellikleri taşıyan insanların mücadelesine ihtiyaç vardır. Eğer söylediklerimize inanmıyorsanız herkes kendine bir ayna tutarak öz eleştiri yaparak işe başlasın!