2019 Yerel Seçimleri Öncesinde Türkiye

48

31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçimler öncesinde ülkemizin ekonomik dengeleri büyük bir sınav veriyor.

Ülke genelinde pahalılık had safhada…

Evlerinde kaynayan tencerelerin nasıl dolacağının sıkıntısını yaşayan anneler, sokaklarımızda bu tencerelere aş bulabilmek için iş peşinde koşan nice işsiz babalar, umutsuz bakışlarıyla ülkemde ne yapacağım  sorusuyla baş başa kalan gençler..!

Açıkçası geçim derdinde olan halkımız yaşadığı illerin, ilçelerin kim, ya da hangi parti adayı tarafından yönetileceğini ne düşünebiliyor, ne de yönetmeye talip adayları tanımanın gayretinde!

Ülkemiz gerçekten de zor günlerden geçiyor, ekonomik dar boğazın yanı sıra, çevremizde Suriye’de devam eden savaşın olumsuz etkileri, terör örgütlerinin bu bölgede ülkemize yönelik bitmez tükenmez ihanetleri, bu çerçevede ABD ile yaşanan olumsuzluklar, diğer ülkelerle sürekli değişebilen ilişkiler, Rusya ile giderek sıklaşan temaslar…

Türkiye gerçekten hem ülke içinde, hem dış ilişkilerinde kritik bir süreci yönetiyor. Ama böylesine kritik bir süreci tetikleyen olumsuz yaşanmışlıkları da unutmamak gerek…

2002 yılından buyana tek başına ülkemizin yönetiminde bulunan AKP iktidarının geride kalan yıllarındaki başarıları, ya da başarısızlıkları üzerine çok şeyler yazıldı, çok şeyler söylendi. Bunların neler olduğu herkesçe biliniyor.

Kuruluşu neredeyse bir asrı dolduracak olan Cumhuriyet Türkiye’sinde; ülkemizin yönetiminden, yaşam tercihlerine kadar çok şey değişti. Değişmeye de devam ediyor…

Ama değişmeyen yegâne şey ülkemizin seçim zamanı geldiğindeki yapacağımız tercihimiz. Yani demokratik hakkımızı özgürce kullanımımız. Her ne yaşarsak yaşayalım, oy verme günü geldiğinde kurulan oy sandıklarının ülkeye yansıyan görüntüsü, ülkemizin değişmeyen/değiştirilemeyecek gerçek yüzü bu oluyor. Zaten milletimize en çok yakışan idare türü de demokrasi.

31 Mart tarihine daha iki ay var!

Seçim meydanları henüz dolmadı, partilerin adayları henüz meydanlara çıkmadı. Seçim sloganları bile henüz duyulmadı! Anketör şirketlerin tahmin yüzdeleri açıklanmaya başlansa da, ülkemiz henüz seçim havasını tatmadı!

Şimdilerde Pazar fileleri nasıl dolacak onu düşünmekte halkımız. Okulların yarıyıl tatilinin bitmesine az kaldı. Çocuklarını okullarına gönderecek milyonlarca anne; evlatlarının beslenme çantalarına koyacakları aşın, okullarına servisle gitme şansını yakalayan çocukların babaları, servis taksitlerini ödemenin derdinde…

Gazete başlıkları hep aynı!

Kimileri bilinen davalarla cebelleşiyor, kimileri tatlı hayalleri haber yapıyor, kimileri köşe yazarlarıyla atışıyor, bilinen kalemşorlar hep aynı telden çalıyor!

Televizyonlarımıza gelince sabah akşam ya kayıp, ya cinayet araştırmaları, ya yemek yarışmaları, ya ses, ya yetenek yarışması,  ya da diziler resmigeçidi… Kimilerinde ise hiç bitmeyen açık oturumlar; hep aynı isimler, hep aynı yüzler; hepsi de reytingi arttırışın peşinde.

Şimdilerde bir kanalda başlayacak bir yarışma programı var ki! Bir tarafta Türkiye, diğer tarafta Yunanistan! Sanki ülkeler arasında yarım kalmış bir hesaplaşma yaşanacak? İnanın her on evin beş televizyonu bu yarışmayı seyredecek. Alt tarafı ıssız olduğu söylenen bir adada sportif yarışmalara, güce, açlığa, dayanıklılığa odaklı bir yarışma programı…

Ama halkımız bunları seyrederek, az da olsa günlük sıkıntılarını böyle aşmaya, unutmaya çalışıyor!

Siyaset tarafında da değişen bir şey yok! Cumhur ittifakı, Millet ittifakına karşı…

Ancak son dönemde iktidar kanadındaki bazı siyasilerin söylemlerinde, seçimlerin sonucuna yönelik sıkça dile getirilen bir söylem var!

Nedir o?

”Bu belediye seçimleri kaybedilirse, beka meselesi olur” deniyor!

İşte bu söylem hiç de şık olmadı! Bugüne değin ülkemizde yapılan seçimlerin sonucu ne olursa olsun ”ülkemizin bekasına” yönelik hiç bir etkisi olmadıysa, bu seçimlerin sonrasında neden olsun?

O zaman yakın tarihimizde yaşananları şöyle bir hatırlayalım. Sadece son birkaç yılda öne çıkan yaşadıklarımıza bir bakalım:

Teröristler, Habur sınır kapımızda davul zurna eşliğinde karşılandığında,

PKK’nın ayağına çadır mahkemeleri taşındığında,

Kürdistan paçavraları İstanbul’da, Cumhuriyetin başkenti Ankara’da direklere çekildiğinde,

Barzani eşkıyaları, bir 29 Ekim günü zafer işaretiyle Türk topraklarından PYD teröristlerine yardım için geçirildiğinde,

Ege’deki 17 adamızı, kayalıklarımızı Yunan askerleri işgal ettiğinde,

Yine Ege’de hava ve kıta sahanlığımız Yunanlılar tarafından kevgire döndürüldüğünde,

Tarım ve hayvancılık bitmiş, samanı soğanı dahi yurt dışından alıyor ve köylülerimiz kan ağlarken,

Limanlarımız, yaylalarımız, fabrikalarımız hem de babalar gibi satılmışken,

İş dünyasında konkordatolar, iflaslar peş, peşe açıklanırken,

Kıbrıs’ın elden gitmesi için; Kıbrıs Türklerine, ” Yes be annem” bile dedirtilmişken,

”Ne Mutlu Türküm” diyene levhaları her yerden indirilip, ”Türkçülük bölücülüktür” denmişken,

Türk ordusuna kurulan kumpaslarla nice şerefli komutanlar hapse atılıp, tüm askeri okullar kapatılmışken,

Alçak Fetö kalkışmasını milletçe el ele defettiğimizde,

Parlamenter sistem dahi kaldırılırken,

Özgürlükler her geçen gün biraz daha sorgulanırken,

En nihayetinde kısa bir süre önce askeri fabrikaların satış kararı dahi verilmişken,

Vatandaşın bütçesi yangın yerine dönmüş; Allah’ın ıspanağı 10 lira, fakirin katığı soğan 8, patatesin kilosu 7 lira olmuş; fındık, fıstık narenciye hariç her şey ithal, çarşı pazar el yakarken,

İşçi, memur, emekli enflasyon treninin altında kalmış; geçim sıkıntısıyla inlerken,

Tüm bunları yaşadığımızda ülkemizde beka sorunu olmadı da; 31 Martta yapılacak yerel seçimleri iktidar kanadı kaybederse, neden beka sorunu olsun a kardeşim?

Buna verilecek tek bir cevap var!

O da tarih sayfalarından gelsin:

”Hadi canım sende”

 

 

Önceki İçerikBoşa Geçen Hayat Erken Ölümdür
Sonraki İçerik41 Konuda Kur’ân-ı Kerîm Ayetlerinde İnsan Hakları
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.