Mazide Kalan Türkiye (4)

98

Camilerde Karşılıklı Çifte Ezan:

Bizim çocukluğumuzu ve gençliğimizi yaşadığımız o dönem­de bilhassa Cuma, Kandil ve Arife gibi dini günlerimizde, büyük camilerimizde ezanlar iki ayrı minareden, yankılı olarak okunurdu.

2 ayrı müezzinin bu birbirini takip eden karşılıklı ezan oku­maları; uzaklardan sanki yankı hissi uyandırırdı. 4 minareli camiler­de ise kimi zaman 4 ayrı minareden 4 müezzin tarafından okunan ezanlar da olurdu…(O yıllarda evimizin Sultanahmet camiine yakın oluşu, özellikle dini günlerimizde rahmetli babamla birlikte gittiğim bu muhteşem camide, yankılı ezanların sesi hala kulaklarımdadır…)

Posta Kutuları:

Mektupla haberleşmenin en yoğun olduğu bu yıllarda, şehrin belli noktalarında duvarlara monte edilmiş, bazen de bir demir çu­buğun ortasına oturtularak yol ortasına sabitlenmiş sarı renkli posta kutuları vardı. Bunların üstlerinde mektup zarfının atılabilmesi için yatay ve uzun bir gözü vardı. Bu kutuların üzerinde hangi günler ve saatlerde açılacağını belirten uyarı yazıları vardı…

El Arabalı Çöpçüler:

O yıllarda çöpler şimdiki gibi her gün toplanmazdı! Sokak aralarından çöp kamyonunun geçmediği günlerde, bu hizmeti el arabalı çöp toplayıcıları verirdi. Bunlar düşük bir ücret karşılığın­da evlerde biriken çöpleri alırlardı. Belediyeden kadrolu olan bu çöpçüler, daha fazla çöp toplayabilmek için el arabası haznesinin yanlarına birbiri üzerine bindirilmiş teneke levhalar, kalın karton ve mukavvalar sokuşturarak, arabanın çöp toplama kapasitesini çoğal­tırlardı.

Tahtakale (kazan) Simidi:

60’lı yılları İstanbul’da yaşarken benim de büyük bir lezzetle yediğim bu simit çeşidinin en önemli özelliği, (rahmetli babacığı­mın iş yeri Bahçekapı’da olduğu için çokçasına yediğim bu simidin tadı hala damağımdadır…) fırında değil kazanda pişmesiydi. Susam­sız, altın sarısı renginde olan bu simide, çok az ya da hiç tuz konul­mazdı. Günümüzde bu simit çeşidinden sadece Bahçekapı civarında bir-iki yerde satılmaktadır.

Stepneli Otomobiller:

50’li-60’lı yıllardan kalma otomobillerin araka kaputlarının üzerinde yatay olarak yedek bir lastik oturtulmasına müsait stepne yatakları bulunurdu. Herhangi bir lastik patlamasında, hızlı müda­haleye olanak veren bu yedek tekerlekli otomobillerin en bilinen modelleri, Dodge ve DeSoto’ydu. Bu araçların ve stepnelerin rengi genelde siyahtı…

Lağımcılar:

Sokak aralarında ‘lağımcı’ diye bağırarak dolaşan ustalar var­dı. Bu esnaf takımının arkasında büyükçe bir heybe olur, heybenin içinde de, tıkanan lağımı açmaya yarayan kazma, kürek, pompa, çe­şitli çap ve boylarda tahta, demir çubuklar ile bol miktarda paçavra ve bez bulunurdu. Bu meslek erbabı, gideri tıkanmış bir evin bu sorununu; saymış olduğumuz bu basit araçlarla kısa bir sürede gide­rirlerdi. Kendilerine has bağırışları olan bu ustalar, sesleri duyulunca derhal tanınırdı…

Bileyciler:

O yıllarda İstanbul sokaklarında, evlerde körleşmiş bıçakla­rı keskinleştirerek kullanılabilir hale getirebilme sanatını icra eden bileyci ustaları dolaşırdı. Bu ustalar, biley makinelerini sırtlarında taşırlardı. Müşterinin evinin önünde makinesini yere koyararak, bunun üzerindeki yatay mile geçirilmiş disk şeklindeki biley taşını, ayak hizasındaki pedal yardımıyla sabit bir hızla çevirmeye başlar ve pedala bağlı kayış vasıtasıyla hızla dönen diskin üzerine, elindeki kör bıçağı değişik açılarla temas ettirip kıvılcımlar oluşturarak biley­lerdiler.

Günümüzde çok nadir olmakla birlikte, halen bileyicilere rastlanabilmektedir.

Otobüs Biletçileri:

İ.E.T.T (İstanbul Elektrik, Tramvay, Tünel) otobüslerine binildiğinde otobüsün arka kapısının hemen yanında, cama sırtını vererek oturan, önünde menteşeyle tutma demirine bağlanmış; gerektiğinde kapı gibi açılıp kapanan metalik bir tezgâhın üzerinde, her iki tarafında da kapağı bulunan tahta kutular içinde koçan, ko­çan biletler olan biletçilerden bilet almak gerekirdi.

Biletçilerin kullandıkları kalemin arkasında silgi bulunurdu. Bu silgi yardımıyla bileti koçanından ayırırlardı. Asıl görevleri bilet kesmek olan biletçiler, biletin kullanılacak bölgesi geçtiği halde inmeyenleri uya­rırlar, yolcuların sürekli ön kapıya doğru yürümelerini hatırlatırlar, şayet görev yaptığı araç troleybüs (boynuzlu otobüs!) ise, keskin virajlarda havai tellerinden ayrılan troleybüs çubuklarını (troleybüsün boynuz gibi üzerinde olan ve havai elektrik hattından güç sağlayan çubuklar.) yerlerine oturturlardı…

Gaziler:

90’lı yıllara dek Kurtuluş Savaşı Gazilerimiz vardı. Çok yaşlı, sakallı, bastonlu ve genellikle Gazi üniformalı bu kahramanlarımızın göğüslerinde; başta İstiklal Savaşı Madalyası olmak üzere çeşitli ma­dalyalar bulunurdu. Son dönemde Güneydoğuda teröristlere karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin girişmiş olduğu mücadelede yaralanarak ‘Malul Gazi’ unvanı alan kahramanlar ile Türk Milletinin yüksek menfaatlerini korumak ve savunmak adına yabancı bir ülkenin silahlı kuvvetleri ile bilfiil savaşa giren ordu mensuplarına (İstiklal Savaşı, Kore ve Kıbrıs savaşlarına katılanlara) ‘Gazi’ unvanı verilmiştir.

‘Şehit’ nurlanmış, ‘Gazi’ onurlanmış askerdir. Türkiye Cum­huriyeti Devletinin kuruluşundan günümüze İstiklal Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Savaşlarının Gazileri mevcut olup, günümüzde ya­şayan bu Gazilerin sayısı 37.000 civarındadır. Ancak yaşayan İstiklal Savaşı Gazimiz kalmamıştır.

Güneydoğuda P.K.K terörünün en yoğun yaşandığı yıllar­dan günümüze o bölgede harekâta katılan Türk Silahlı Kuvvetle­ri mensuplarından ne kadarının ‘Malul Gazi’ oldukları konusunda ulaşabildiğim bir bilgi kaynağı bulamadım. Ancak o uzun süreçte binlerce görev malulü Gazimizin olduğu kesindir.

Milletimizin gurur timsali olan Gazilerimize şeref aylığı adı altında çok cüzi bir maaş ödenmekte olup, bu maaş bile son birkaç yıldan beri ne yazık ki, iki kategori halinde ödenmektedir! (SGK sis­teminden emekli maaşı alanlara daha az, almayanlara ise daha fazla maaş ödenmektedir. Bu uygulama halen Gaziler arasında büyük bir üzüntü kaynağı olmaya devam etmektedir…)

Beyazıt Hürriyet Anıtı:

27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen ve ülke yönetimine el konulan askeri müdahaleden sonra; ‘Beyazıt Meydanının’ adı, ‘Hürriyet Meydanı’ olarak değiştirilmiştir. 60 askeri müdahalesinin ardından, meydana bakan Marmara Çarşısı’nın önündeki geniş kal­dırımın ortasında geniş bir kaidenin üstüne, bir yontu taş oturtul­muştu. 27 Mayıs İhtilalinde ve ihtilalden hemen önce bu meydanda yapılan öğrenci hareketlerini, gösterilerini simgeleyen bu heykel, 12 Eylül 1980 de gerçekleşen askeri müdahale sonrasında bulunduğu yerden sökülerek, yolun karşısındaki meyilli çimenliklerin üzerine konulmuştur…

Gezici Migros Kamyonları:

O yıllarda İstanbul’un belli noktalarında park ederek, gün boyu satış hizmeti veren tamamıyla yeşil renkli, arka kasaları kapa­lı, burunlu Migros kamyonları vardı. Bu araçların kasalarının yan yüzlerindeki kapalı kanatlar yere paralel gelecek şekilde açıldığında, pratik bir şekilde ilkel görünümlü bir tezgâh haline gelir ve satış elemanları bu tezgahın arkasına geçerek istenen şeylerin satışını ya­parlardı..

Çok iyi hatırlıyorum! İstanbul’da oturduğum Kumkapı sem­tinde de Migros’a ait bu kamyon bizim sokağa gelirken bir cıngıl sesi duyulur ve mahallenin ben de dâhil tüm çocukları; içinde türlü, türlü yiyecekler olan bu kamyonun etrafını sarar, yapılan alışverişi izlerdik.

İstanbul’un pek çok semtini dolaşan bu kamyonlar, 1980’le­rin ortasından sonra yerlerini, arka kapısından girilip, ön kapısından çıkılan içi iki taraflı raflarla donatılmış, camsız turuncu renkli Mig­ros otobüslerine bıraktılar. 1990’larda ise gezici Migros uygulaması tamamen kaldırıldı. Günümüzde ise internet üzerinden verilen her türlü sipariş kişiye özel olarak araçlar ile istenen yerlere ulaştırılmak­tadır…

Gece Bekçileri:

Aslında onlar mahallerin ‘Bekçi Babalarıydılar’… Bundan 60 yıl öncesinin İstanbul sokakları ve diğer büyük illerin sokakları, gün batımından sonra onlara emanetti. Ellerinde taşıdıkları düdüğü her üflediklerinde; bizler evlerimizde biraz daha rahatlar, gecenin karanlığı, ıssızlığı ve her tür tehlikesi onların varlığı ile adeta yok olurdu.

Emniyet teşkilatına bağlı olarak çalışan bu güzel insanlar, 1980’lerden sonra sokaklarımızda görünmez oldular. Çünkü onlar sabit karakolların kadrolarına verildiler. 90’lı yıllardan itibaren de emniyet teşkilatının kadrosundan çıkarıldılar…

Hallaçlar:

O yıllarda sırtlarında taşıdıkları yay şeklindeki kalın bir dal parçasının iki ucuna gerilmiş teli olan, ellerinde taşıdıkları labut gibi bir tahta parçası ile İstanbul’da mahalleler aralarında dolaşan, çoğu Karadeniz yöresinden gelen ‘Hallaç’ ustaları vardı.

Bu ustalar çağrıldıkları evin holünde, ya da uygun bir bölü­münde, o yay şeklindeki dal parçasını özellikle yaz aylarında evler­deki yatak ve yorganların içerisinden çıkarılan pamuk ve yün yığınla­rına sokarak, labut şeklindeki tahta parçası ile tele devamlı vururlar; pamuk ve yün yığınlarını ayrıştırarak havalandırırlardı.

 

 

Önceki İçerikBilgi Asimetrisi ve Türk Siyaseti
Sonraki İçerik‘Dinimiz, bayanlara okuma yazma öğrenmeyi ve ilim tahsil etmeyi yasaklamamıştır.’ Yrd. Doç. Dr. AHMET VEHBİ ECER ‘Saliha Hanımlar’ı Anlatıyor…
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.