Aramızdan ayrılışının 80. doğumunun 137. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Atatürk’ün en belirgin yönü, milliyetçiliğidir. Atatürk’ün şu sözü milliyetçiliğinin en açık ifadesidir: “Benim fıtratımda bir farklılık varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir.” Bu yüzden Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni milliyetçilik temeli üzerine kurmuştur. İlkeleri ve inkılaplarının da temel felsefesi, Türk milliyetçiliğine dayanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran İstiklal Savaşı’nın önderleri Atatürk ve silah arkadaşları, İkinci Meşrutiyet yıllarında bütün aydınları saran Türkçülük akımı içinde yetişmiş Türk milliyetçileridir. Atatürk, milli heyecanını Namık Kemal’den, milliyetçilik fikrini Ziya Gökalp’ten almıştır. 26 Mart 1923 tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yer alan Atatürk’ün şu sözleri, milliyetçiliği bir fikir sistemi olarak benimsediğini açıkça ifade etmektedir: “Milliyet mefkûre ve nazariyesini, yani milliyetçiliği ortadan kaldıracak bir tatbikat bulunamamıştır. Çünkü tarih, olaylar, hadiseler ve gözlemler hep insanlar ve milletler arasında milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir.”
Yıllarca Atatürk’ün yakınında bulunan ve Türk Dil Kurumu’nun dört kurucusundan biri olan ünlü romancımız Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk Devrimleri I. Milletlerarası Sempozyumu’nda sunduğu “Atatürk ve Atatürkçülük” başlıklı bildiride, Atatürk’ün milliyetçilik anlayışını şöyle açıklamaktadır: “Atatürk’ün çeşitli yönlerinden birini diğerlerine bağlayarak bir sentezini yapmak istediğimiz vakit, bulabileceğimiz en hâkim vasfı, Türkçülüğü ve milliyetçiliğidir. Millet, gene millet, daima millet, millî mücadele, millî kurtuluş savaşı, millî irade, millet egemenliği ve nihayet millî eğitim ve millî kültür davranışı. İşte Atatürk’ün dilinden hiç düşmeyen ve ölümünden beş yıl önce O’nu ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ diye sesi kısılırcasına haykırtan slogan hep bu.”
Atatürk, bütün mücadelesinde gücünü, mensubu olmaktan gurur duyduğu Türk milletinden almıştır. Bunun için, Türk milletinin birlik ve beraberliğini ve Türk vatanının bütünlüğünü, her türlü endişenin üzerinde tutmuştur. Bu yüzden, Türk milletinin ortak bir dil, kültür, sanat ve tarih etrafında bütünleşerek “Türk’üm” diyebilmenin mutluluğunu yaşamasını istemiştir. Vatan savunmasında, bu ülkenin doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi birlikte savaşmış, vatan toprağına birlikte kanlarını dökmüşlerdir. İstiklal Savaşı sonunda Türkiye Cumhuriyeti devletini birlikte kurmuşlardır. Bu gerçeklerden hareket eden Atatürk, Türk olmayı, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir” diyerek etnik değil, vatandaşlık bağı bağlamında ifade etmiştir.
Son günlerde okutulup okutulmaması tartışılan Andımız, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözleriyle sona erer. Bu sözde geçen “Türklük”, bir ırka mensubiyeti değil, hangi etnisiteye ait olunursa olunsun, herkesin kendini Türk milletinden hissetmesini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma şuurunu ifade eder. Ant karşıtlarının bu asılsız iddialarına en güzel cevabı, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran Atatürk değişik zamanlarda yaptığı şu konuşmalarda vermiştir: “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlâtları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932)”, “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)”
Kısacası, Atatürk’ün milliyetçilik düşüncesi, birleştirici ve bütünleştirici yapısıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni, ülkesi ve milletiyle sonsuza dek bölünmez bir bütün olarak yaşatacak tek düşüncedir. Kurulduğu günden beri Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve milli devlet yapısını bozmak, milli birlik, beraberlik ve bütünlüğünü parçalamak için çok sinsi planlar yapılmakta, haince saldırılar gerçekleştirilmektedir. Bunun için, Atatürk, Türk vatanı, Türk kimliği, üniter yapı, milli devlet, Türkçe, İstiklâl Marşı, Andımız, Türk bayrağı hedef alınmaktadır. Bu yüzden, bugün milletçe daha çok birbirimizi sevmemiz, birbirimize sarılmamız ve kenetlenmemiz gerekmektedir.
“Andımız”dan rahatsız olanlar, son günlerde tartışmayı çok tehlikeli boyutlara taşımışlardır. “Bizim tek Andımız vardır, o da İstiklâl Marşı’dır. Andımız’ın okunmasını, ezanın Türkçe okunmasını isteyenler istiyor” diyorlar. İstiklâl Marşı ile Andımız’ı karşılaştırmak çok yanlıştır. İkisi de bizim milli değerlerimizdir. Ayrıca şu anda ezanın Türkçe okunmasını isteyen bir tek vatandaşımız yoktur. Bunlar çok tehlikeli söylemlerdir ve gündem saptırmadır. Bugün Andımız’dan rahatsız olanlar, yarın içinde ”kahraman ırkıma bir gül” ve “Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlâl” sözleri geçiyor diye, oradaki “ırk”tan da rahatsız olup, İstiklâl Marşı’nın da, kaldırılmasını veya değiştirilmesini isteyebilirler.
“Andımız”a, Türklüğe, Atatürk’e, Cumhuriyet’e karşı olan ve bu değerleri unutturmak isteyen zihniyet, artık bunu başaramayacaklarını anlamalıdırlar. Çünkü bu zihniyet, Türklüğe, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e karşı tavır koydukça, Türk milletinin bu değerlere daha çok sarıldığını görüyoruz. Millî bayramlarda ve 10 Kasımlarda Anıtkabir’e koşan milyonlar, meydanları, caddeleri, evleri Türk bayrakları ve Atatürk resimleriyle süsleyenler, bunun en açık göstergesidir. Halkımız, 2018’in Cumhuriyet Bayramı’nda Edirne’den Ardahan’a kadar bütün şehirlerimiz ve kasabalarımızda “Andımız”ı okumuş ve “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye haykırmıştır.
Görüldüğü gibi, Türklük, Cumhuriyet ve Atatürk Türk milletine asla unutturulamaz! Bu yüzden Milli Eğitim Bakanlığı’nın Danıştay’ın kararına uyarak bir an önce “Andımız”ın okullarda çocuklarımıza okutulmasını sağlamasını bekliyoruz.