Diyanet İşleri Başkanının, “Fesli Kadir” denilen sözde tarihçi, hain meczubu (Kadir Mısıroğlu’nu) ziyaretinden önceki son yazım DİYANET VE SİYASET idi.
Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının kurum olarak yaşaması gerektiğini ancak mutlaka ıslah edilmesi gerektiğini yazmıştım.
Çünkü biliyorum ki, “Diyanet itibarsızlaşırsa, siyasallaşırsa veya ortadan kalkarsa Almanya’daki gurbetçilerimiz ve Türkiye’de bazı örneklerini gördüğümüz gibi Müslüman halkımızın aynı Camiye gitmeyen cemaat, tarikat ve dini gruplara bölüneceğine inanıyorum. Ayrıca IŞİD gibi aşırı yorum ve yapılanmaların Türkiye’de de gelişmesine zemin hazırlanmış olur. Din eğitimi veren okullar ve camilerde İslami değerler öğretilmeli. İmam Hatipler ve Camiler parti seçim bürosu gibi olmamalıdır.”
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş yönettiği Camileri ve eğitim kurumlarını birer siyaset mekânı haline getirdiği yetmemiş olmalı ki, milletin sinir uçlarına direkt dokunan bir hamle yaptı.
Diyanet’in itibarını sıfırlayan ve kurumu tam olarak siyasetin emrine verdiğini ilan eden eylemi gerçekleştirdi.
Diyanet İşleri Başkanının 9 Kasım’da olduğunu söylediği ve 10 Kasım’da resimleri servis edilen Fesli Kadir ziyareti sıradan bir mesaj değildi.
Çünkü bu adam sıradan biri değil. Kutsal dinimizi kullanarak, dinimize en büyük hizmeti yapan devlet adamlarının başında gelen Atatürk’e ve Cumhuriyetimizin temel değerlerine saldırılarıyla tanınan bir cibilliyetsiz.
İstiklal Harbimizde “keşke Yunan galip gelseydi” diyebilecek kadar Atatürk ve Türk düşmanı…
Türkiye Cumhuriyeti devletimizin kurucusu Atatürk’e nefretini “10 Kasımda saat 9.05’de kenefe gidin” diye açıklayan bir terbiyesiz…
“30 Ağustos zafer değil, yenilgidir… Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan vermezdi” diyen bir meczup…
“Atatürk’ü sevenler ahmak ya da sahtekârdır” diyen bir edepsiz…
“Bir kâfiri (Mustafa Kemal Atatürk’ü kast ediyor) beğendin mi namaz kılsan da kâfir olursun. Oruç tutsan da kâfir olursun. Hacca gitsen de kâfir olursun. İman hassas bir şeydir” diyen bir din istismarcısı…
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy hakkında “pezevenk, serserinin teki” diyen ortak değerlerimizin düşmanı bir çukur adam…
Atatürk, “İslamiyet’in doğru anlaşılmasına, doğru bilinmesine ve kutsal dinimizin din bilgisi olmayanların veya istismarcıların elinde zarar görmemesine özen gösteren” bir liderdi.
Diyanet İşleri Başkanlığını bunun için kurmuştu.
*******************************
ZİYARETİN ŞİFRESİ
Görevi İslamiyet’in doğru anlaşılması için çalışmak olan, Diyanet İşleri Başkanlığı makamını işgal eden zat, yurdumuzu Hıristiyan devletlerin işgalinden kurtaran ve başında olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran Atatürk’e salyalı ağzıyla hakaretler eden bu adamı neden ziyaret eder?
- Ali Erbaş, üstünde makamını temsil eden cüppe ve sarığıyla, bu sefil adamı ziyaret ederek onu şereflendirmeye çalışmış olabilir. (Diyanet İşleri Başkanları sadece resmi törenlerde cübbesini ve sarığını takarlar, diğer günlerde normal kıyafetlerini giyerler.)
Ama bunlar rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ü sevmedikleri için okumamış olabilirler, biz hatırlatalım:
“Atatürk’e saldırmak daha kaliteli bir dindar olduğunuz için değil, daha kaliteli bir şerefsiz olduğunuz anlamına gelir.”
Bu ziyaret, her ikisine de şeref kazandırmamış, Ali Erbaş’ın şerefini sorgulanır hale getirmiştir.
- Ali Erbaş, bu ziyaretiyle bu meczubu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve Meclis Başkanı İ. Kahraman’ın izinden gittiğini göstermek istemiş olabilir.
İslam’ın ülkemizdeki en üst temsil makamında bulunan kişinin görevi devlet başkanlarına yağcılık yapmak değil, yanlışlarını düzeltecek müdahaleler yapmaktır.
- Ali Erbaş, bu ziyaretiyle ben de “bu adamla aynı görüşteyim” mesajı vermek istemiş olabilir. Bu görüşte olanlar için bizim taktığımız sıfatlar bellidir.
İşte bu en pervasız şekilde Milletin sinir uçlarına dokunma cüretidir.
Milletimize ve Müslümanlara bir meydan okumadır.
Böyle bir adam artık bir dakika bile bu kutsal makamı işgal edemez.
TÜRK MİLLETİNE VE MÜSLÜMANLARA MEYDAN OKUYAN ALİ ERBAŞ BENİM DİNİMİ TEMSİL ETMEMEKTEDİR.
*******************************
ATATÜRK’ÜN AMACI İSLÂM’IN DOĞRU ANLAŞILMASI İDİ
Atatürk’ün bir asker ve komutan olarak yaptıklarını saymaya lüzum yok. Türk direnişi kırılsaydı dünyada bağımsız bir Türk devleti, bir süre sonra da Müslüman Türk Milleti kalmazdı. Müslüman Türklerin tarihten silinmesi demek, dünyada Müslümanların varlıklarının esamesi okunmayacak hale gelmesi demektir.
Atatürk’ten önce ne Osmanlı’da ve ne de diğer İslam ülkelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı benzeri bir kurum yoktu. Cumhuriyetin en önemli kurumlarından biri Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Böylece farklı dini yorumlara inanan Müslümanlar, bu inançları ve siyasi görüşlerine bakmaksızın Camide toplanabilmiştir.
Atatürk, İslam dininin doğru anlaşılması için, Kuran tefsiri ve Kur’an Meali yazılmasını sağladı. Büyük âlim Elmalı Hamdi Yazır, hem Kur’an tercümesini yaptı, hem de “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsir eserini yazdı.
Bugün de faydalandığımız, İslam’ın özünü anlatan ve dinin yanlış anlaşılmasını ortadan kaldırmaya yönelik eserlerdir bunlar. Tarihimizde ilk defa dinimizi kendi dilimizden öğrenme imkânına kavuştuk.
Hadis kitaplarından en çok itibar edileni İmam Buhari’nin hadis kitabını tercüme ettirdi.
Atatürk’den önce, Osmanlılar döneminde Cuma ve bayram hutbelerinin tamamı Arapçaydı ve dinleyen cemaat bunu anlamazdı. Ama Cumhuriyetle birlikte hutbelerin vaaz kısmı Türkçeleştirildi. İyi ki de böyle oldu.
Medreseler kapatıldı. Yerine Ankara’da gerçek anlamda din bilgini yetiştirmek için İlahiyat Fakültesi ilk kez Atatürk tarafından kuruldu.
İslam’ın doğru anlaşılmasından rahatsız olanların, “Atatürk dinsizdi” suçlamasıyla Atatürk’e ve Cumhuriyetin temel ilkelerine saldırması hiç eksik olmadı.
Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, gönlümüze nüfuz edemediler. Müslüman Türk Milleti iki Mustafa’yı çok sevdi: Muhammed Mustafa ve Mustafa Kemal Atatürk’ü…