Bir Yaz Akşamında Burhan Kul Okseri

131

Burhan Kul’u tanır mısınız?

Ben henüz öğrendim. Eskişehir’de(1975) doğmuş, musiki ile daha orta mektep sıralarında ilgilenmeye başlanmış bir sanatçı, bestekar. İmtihanlarını kazarak TRT’ye girmiş. Yıllarca oraya emek vermiş, çok sayıda kültür ve sanat projesi içinde yer bulmuş, ödüller almış. Benim için bir başka önemli yanı da Türkiye’nin en büyük Müzik Müzesi’ni ülkemize kazandırmıştır.

Burhan Kul Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT’nin Fatih Sultan Mehmet Divanından Besteler, Müziğimin Mimarları, Bir Bestekar Dört Eser, Miras programlarında sorumluluk almış, 17 ülkede konserler vermiş bir önemli müzik adamı. Güney Kore ve Bosna Hersek hükümetleri “kültür elçisi” ödülüyle onurlandırmış.

Artık İstanbul’da ve Burhan Kul Türk Musikisi Topluluğu etkinliklerini sürdürüyor. Ayrıca üniversite ve kurumlarda ses eğitimi, tekniği, terapisi, nazariyat ve repertuvar dersleri veriyor.

 

Dev Bir Orkestra ve OToriter Bir Yönetici

Burhan Kul’u nerede tanıdım? Bittabi TURİNG Kurumunun Seyrantepe’deki Yaz Akşamları programında. İyi ki de tanımışım. Yeleği içinde siyah bir elbiseyle çıktı. Ama bu giyside bir smokin havası da yok değildi. Yakasında ise altın işlemeli olduğunu sandığım “burhan kul” imzası rozet vardı. Türk Müziği hamilerinden TURING Başkanı değerli aydın müteşebbisimiz Bülent Katkak küçük çocuk getirmenin, akıllı telefonla çekim yapmanın, canlı kayıt yapıldığı için kabul görmediği konser ilkelerini bu elit sanatseverlere yeniden hatırlattı. Burhan Kul’u takdim ederken de sanatçı arkadaşlarını da ihmal etmedi. Gerçekten Keman’da sanatçının hocası İlyas Tetik, kanunda “padişah” diye adlandırdığı Turgut Özüfler, viyolonselde; sanatçıyla her anı birlikte yaşayan fıkır fıkır bir usta Murat Süngü ve ud’ta öğrencilerinden Sercan Erenler  dev bir orkestra gibi etkiliydiler. Ayakta alkışlandılar.

Burhan Kul mikrofona, sahneye, saz sanatçılarına, seyirciye, geçişlere ve programın tümüne tamamen disiplinle hakimdi. Her parmak işareti, her dudak kıpırdatması, ces ve mimiği mesaj gibiydi, yerine getirilmesi gereken bir emir oluveriyordu. Her şarkıyı yaşadı, yürekten icra etti, bizlere de yansıttı. Tamı tamına her konuda bir müzik otoritesi gibi göründü bana. Sevindim ülkemizde böyle sanatçıların hala var olmasına ve bu neslin devam etmesine.

Müzelik demeden bize 1600 yılların musikisini keyifle dinletti.  vefatından ancak 15 yıl önce Mir Cemil Efendi ismini alarak Müslüman olan Rum Zaharya Efendi’nin Hüseyni Nakış Ağır Semaisi ancak bu kadar sevdirilebilinirdi. Çünkü bazı sanatçılar belli dönem musikilerini “müzelik” diye buzdolabına koyuyorlar.

 

DİN ADAMLARINA SES EĞİTİMİ VE MUSİKİ DERSLERİ ZORUNLULUĞU

Günümüzde merdivanaltı din adamları yüzünden karikatürize edilmeye çalışılan din adamlarından bir eskimezi Rakım Elkutlu’nun güftesi Baki’ye ait olan bir Hüseyni bestesini “Müheyya oldu meclis sakıya peymaneler dönsün” derken böyle muhteşem bir icra karşısında herkes selam durdu. Değerli dostum; sanatçı, TRT’de mesai arkadaşımız, ağabeyimiz Çinucen Tanrıkorur’un uyguladığı açıklamalı Türk Musikisi konserleri gibi izahatlar da verdi Burhan Kul; “İzmir Kemeraltı semtindeki Hisar Camii Müezzini Rakım Elkutlu ezan için minareye çıktığında çarşı esnafı bir araya toplanarak birlikte makamla okunan ezanı dinlerlermiş. Bir an evvel de daha sonraki ezanın heyecanını bekleyerek yaşarlarmış.” dedi. Diyorum ki bütün din adamlarına musiki dersleri verilmelidir. Bir imtihan da musikiden olmalıdır.

 

AYRI DİNDE, AMA AYNI DİLDE SÖYLENENLER

Udi Hırant (Kenkillioğlu) ayrı dinden, ama aynı dilden söylüyor “Söyle ruhum sevdan beni kaç yıl yakacak?” diye. Liseli yıllarımızda dilimizden bu şarkının “Bil ki ömürüm senin aşkınla solacak” bölümü bizim neslinin hep ezberindedir.

Buyurun size bir başka din adamı daha Saadettin Kaynak. İstanbul Taşkasaplı sanatçı hem müezzin, hem imam, hem mevlithan, hem hafız. Elazığ’da askerliğini yaparken, Fırat’tan etkilenmiş, bestesine doğu rayihasını da yansıtmış ; “Bingöllerden süzülürsün inersin/Geçtiğin yaylalar serin mi Fırat?” diye Vecdi Bingöl’ün güftesini yaşatıyor.

Hüseyni şarkılar ağırlıktaydı konserde. Ayrı dinden, ama aynı dilden Ermeni asıllı Bimen Şen’in “İçtim suyunu şu coşkun derenin/Gülünü kokladım yedi verenin” derken şehirlere tabiatı, çevreyi taşıyor. Neden çünkü günümüzün sorununu tahmin ediyor bu aydınlar. Bize güllerle kapı aralıyorlar. “Gönlümün şarkısını gözlerinden okurum” derse Muzaffer İlkar, Burhan Kul da belki bestecisinin de takdir edeceği bir icrayla gerçekleştirdiğinden kutlardı.

Yine Saadettin Kaynak’ın Karacaoğlan’dan yaşayan Türkçe örneği Hicaz eseri “Deli gönül gezer gezer gelirsin/Arı gibi her çiçekten alırsın/Nerde güzel görsen orda kalırsın/Ben senin derdini çekemem gönül”ü sanatçının rızasıyla birlikte söyledik.

Türk Musikisi ve Türkçenin en güzel örneklerini askerlerimiz de vermiştir. Halit Lemi Atlı daha Askeri Mektepte iken bulaşmış bu virüs!.. Rıza Tevfik Bölükbaşı “Hastayım, yalnızım, seni yanımda/Sanıp da bahtiyar ölmek isterim” derken aşk sevgi ve inançtan kaynaklanan güzel ölümleri hatırlatıyor. Burhan Kul, bu eseri bir başka sanatçı Alp Aslan’ı sahneye davet ederek düet ile icra etti. Salon da böyle bir alkış fırtınası belki de ilk defa gördü.

 

TA SINIRDAN BİR KİLİSLİ SANATÇI

Burhan Kul Bülent Katkak’ın ricasını Ömer Bedrettin Uşaklı’nın dizeleri, aynı zamanda opera oyuncusu Kaptanzade Ali Rıza Bey’in bestesi “Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına” yla yerine getirdi. İzleyiciler kıpır kıpır, illa bir şarkıya iştirak etmek istiyorlar. Sanatçı hissetti ki bunu; Yesari Asım Arsoy’un “Al goncayı deremedim/ Yar yüksekte eremedim” diyerek yüreğimizi boşalttı. Selanikli Ermeni Artaki(Terziyan) Candan da ayrı dinden ama Osmanlı Vatandaşı olarak aynı dilden biri. Vecdi Bingöl’den “Ay dalgalanırken suların oynak izinde” dizelerini en zor icra edilen makam kürdilihicazkar şarkıyı Burhan Kul keyifle dinletti ve izletti.

Aynı makamda, aynı güftekardan bir başka şarkı ise Selahattin Pınar’dan oldu “Sorma bana nafile neler düşündüğümü/Söylemem tek söz bile, çözemem o düğümü/Söyleyemem”. Mustafa Sunar’ın “Bak şu dilber kadına saçları yandan atmış” keyif ile sevdirilen son kürdülihicazkar oldu.

Bilge Özgen Kilisli bestekar ve sanatçı. Ailenin tümü sanatçı. Kilis Kartalbey İlkokulu’nun karşısındaki evlerinden ud sesi geldiğinde sokaktan geçenler bile huşu içinde dinlerlerdi. Bilge Özgen, Samim Cebeci’nin dizelerini Amerika’da yaşayan torunu için notaya dökmüş. İzlemeye doymadık. Seyrantepe’de bitmesi istenmeyen bir gece yaşadık. Böyle bir mutluluğa Burhan Kul’un cevabı vardı;

-Gözlerinizdeki sevgi ışığı, medeniyetimizin müziği için hep yansın, parlasın.

Bu temenniye sadece “amin” denir.

 

HOBİLER DE, FANTEZİLER DE OLMALI HAYATIMIZDA

Bu enteresan Rast şarkıya ne diyeceksiniz “Tez gel desem arz ettiği amma ya da hay hay/Leyla’ya da, Zehra’ya da, Esma’ya da hay hay!” İsmini yeni duyduğum Mehmet Turan Yarar’ın dizelerini, Faruk Şahin bestelemiş. Böylesi fanteziler de her zaman moral kazandırır, toplumların her kesimi motive ediyor.

 

Aman Allah’ım süremiz doluyor, konser bitecek, sanatseverler salondan çıkmak istemiyor. Anonim mahur bir şehirli türküsü “Setiremin düğmeleri bir sıra/ Çektim atımı ben gidiyorum Mısır’a/Bakma yârim dün geceki kusura/ Yandım aman Kadıköylüm pek yazık oldu şanına.” Bu anonim İstanbul Türküsü bir başka malum ve mahut resim yansıtıyor. Ama şehirle örtüşün fotoğraf.

İzleyiciler ayakta, sanatçıları bırakmıyorlar. Burhan Kul yine şehrin arka sokaklarını hatırlatan, filmlere konu olan bir şarkı ile nihayete erdiriyor konserini;

Nereden sevdim o zalim kadını,

Bana zehretti hayatın tadını,

Sormayın söylemem asla adını;

Bana zehretti hayatın tadını

 

Böylesine bir sanatçı ve saz arkadaşlarını tanımak benim için ayrıcalık oldu. İyi ki sanat ve sanatçılar var. Yarınımız için bu genç sanatçılarla yeni medeniyetimizin de ses ve saz telini görür gibi oldum. Keşke ayrı din, ama aynı dil yine hayatımıza girse.