Vatan Kavramı ve Milli Değerlerimizin Analizi (5)

96

Şu önemli Hususu da Özellikle Vurgulamak İsterim: Mazisi zaferlerle dolu Şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerimiz;

Tarihin her döneminde vatan topraklarımızın, devletimizin koruma ve kollama görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Bugün de aynı kararlılık ve güçle görevinin başında, verilen her görevi canları pahasına yerine getirmeye devam etmektedir.

Hiç kimse şöyle bir kanıya kapılmamalıdır. 15 Temmuz 2016 da yaşanan o alçak kalkışma sonucunda ordularımız güç kaybına uğradı!

Böyle bir durum asla mevcut değildir, olamazda. Ordularımızın morali de, isteği de, silah gücü de tamdır, eksiksizdir.

Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilemeye başladığı bu önemli dönemde ülkemizin üstlendiği rol; kim ne derse desin çok önemlidir.

Kaldı ki, Suriye iç savaşının genişlemesiyle birlikte sınır boylarımızın dibinde ve ötesinde görev alan Silahlı Kuvvetlerimizin ezici gücünün etkisi, caydırılıcılığı hala devam etmektedir.  Bölgedeki terör örgütlerine indirilen büyük darbe bunun en çarpıcı kanıtıdır.

Evet, günümüzün savaşları artık sanayi, ekonomi ve kültür zemininde verilmekte bu tür savaşın etkisini yaşanan coğrafyanın tüm insanları hissetmektedir.

Ama tüm modern silahları kullanan da insandır, onun zekâsı ve eğitim gücüdür. Türk Silahlı Kuvvetleri tüm personeliyle bu gücün en iyi temsilcisidir.

Savaşı yaşayan, bilen bir Muharip Gazi olarak; bu önemli konuyla ilgili söyleyebileceğim tek bir şey vardır; yüce Yaratan vatan topraklarımız da bir daha bize savaş denen o canavarın verdiği, vereceği felaketi yaşatmasın.

Ancak şunu da belirtmem gerekirse; bir gün olur da bu gazi topraklar savaş denen felaket ile karşı karşıya kalırsa; hiç şüphem yoktur ki; gücünü Yüce Türk ulusundan alan ordularımız, bu felaketi defedecek vatan topraklarımızı koruyacak güç ve kudrettedir. Bunun içinde her türlü modern donanımıyla ordularımız görevi başındadır, tetiktedir.

Vatan topraklarımızın ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs konusunda da bir iki cümle söylemek isterim:

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, kuruluş anayasasında da belirtildiği gibi; bağımsız ve egemen bir devlettir.

Ama önce K.K.T.C devletinin eski Dışişleri Bakanı Sn. Tahsin Ertuğruloğlu’nun;

“artık uluslararası tanınma için çalışmaya başlamanın zamanı geldi” sözlerini hatırlayacak olursak. Bu sözler:

Kıbrıs Milli Davamızın haklılığına inanmış, KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet niteliğiyle yaşatılması için çalışan bir siyasetçinin önemli bir tespitidir.

Ayrıca en son müzakere sürecinin, her dönemde olduğu gibi Rum tarafının baltalamaları sebebiyle başarısızlıkla sonuçlandığı da unutulmamalıdır.

1968 yılından bugüne devam eden Kıbrıs Müzakerelerinde Rum-Yunan ikilisi hiçbir zaman adanın Yunanistan’a bağlanmasından (Enosis) vazgeçmemiştir; vazgeçmeyecektir de…

Rum – Yunan ittifakının Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapma hedefi değişmemiştir. GKRY,  K.K.T.C ile gerçek bir federasyon çerçevesinde eşit kurucu ortak olarak, siyasî eşitlik temelinde, iki kesimli bir coğrafî zeminde yaşamayı hiçbir dönemde içine sindirememiştir.

Bu önemli gerçeğin yanı sıra;  BM Güvenlik Konseyi’nin tek yanlı tutumu, ABD’nin bu konuya şaşı bakışı, AB’nin maksatlı yanlış politikaları sonucunda; Kıbrıs sorununun adada kalıcı bir çözüme ulaşmasının mümkün olmadığı tüm çıplaklığı ile ortadadır.

BM Güvenlik Konseyinin:

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olarak sadece Rumlardan oluşan bir kabineyi, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin; Kıbrıs Türk halkını da temsil eden “hükûmeti” olduğunu varsayan 4 Mart 1964 tarihli 186 sayılı  kararı kabul ederek, Kıbrıs Türk halkını uluslararası plânda tecrit etmesini;

2004 yılında yine BM Genel Sekreterinin adada öngörülen çözüm için her iki tarafa da sunmuş olduğu adı ”Annan” ama içi Kıbrıs Türk Halkına kurulmuş tuzaklarla dolu bu plana dahi Türk tarafı ‘evet’, Rum tarafı ‘hayır’ demesine rağmen Rumların AB’ne haksız, hukuksuz bir şekilde üye yapılmasını da dikkate aldığımızda:

1963 yılından beri uluslararası tecrit şartları altında yaşamakta olan Kıbrıs Türk halkının (de-facto) milli iradesiyle kurmuş olduğu K.K.T.C’nin Türkiye’den başka devletler tarafından da diplomatik yoldan tanınması için girişimlerin başlatılmasını talep etmekten başka haklı bir çare kalmamıştır.

Esasen bu husus, KKTC ve Türkiye arasında istişare yoluyla belirlenecek, bu sürecin nasıl uygulanması gerektiğine yetkili makamlar karar verecektir.

K.K.T.C’nin özerk bir yapıyla Türkiye bağlanıp, bağlanmaması konusuna da değinecek olursak; böylesi bir karar için Kıbrıs Türk Halkının ne söyleyeceği, vereceği karar önemlidir.

Ancak KKTC ile Türkiye arasında Monaco veya Cebel-i Tarık örnekleri esas alınarak bir özerk yapının hayata geçirilmesi durumunda; böylesi bir gelişmenin, uluslararası camiada; Türkiye’nin KKTC’yi ilhak için attığı adımlar olarak değerlendirileceği de göz ardı edilmemelidir.

Zaten böylesi atılacak bir adımı Kıbrıs adasının stratejik önemini, çevresindeki enerji kaynaklarını göz önünde bulundurarak değerlendirdiğimizde; bu tercihin Türkiye aleyhine istismar edileceği şüphe götürmez bir gerçektir.

Günümüzde yaşananlara, ulusal güvenliğimize yönelik iç ve dış tehditlere, tehlikelere bakıldığında; bu kritik dönemde birden fazla cephede mücadele eder bir ülke konumuna geldiğimiz de unutulmamalıdır.

Dolayısıyla Kıbrıs milli davamızda bugün gelinen noktanın iyi analiz edilmesine, bundan sonra atılacak adımların bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. DEVAM EDECEK

Not: Yazarımızın “Önce Vatan” İsimli Kitabı Bilge Oğuz yayınevinden temin edilebilir

 

 

Önceki İçerikMalazgirt’ten Dumlupınar’a Türk’ün Ağustos Zaferleri
Sonraki İçerikCennetin Cenneti (2)
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.