Türk Lirasının Amerikan Doları ve Euro karşısında önlenemeyen değer kaybı, ekonomik krizin en güçlü habercisi oldu.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan Yiğit Bulut’un, 2010 yılında, dolar kuru 1,52 TL iken, “merak etmeyin 1 dolar 1 TL olacak” demesinin üstünden çok şeyler geçti.
Bütün ekonomi kurmaylarının ve R.T. Erdoğan’ın “sakın dolar almayın, duvara çarparsınız”, “dolar düşecek, dolarlarınızı bozdurun, TL’na çevirin” türü açıklamalarının hep tam tersi oldu.
Ekonomiden sorumlu her kim varsa hepsinin aynı teraneyi söylemeye devam etmesi acı gerçeği değiştirmiyor.
Dün itibariyle dolar 4,5 TL mertebesine geldi. Oysaki Orta Vadeli Programda 2018 yılı için ortalama Dolar/TL kurunun 3,73 olarak alındığı görülüyordu.
Türk Lirası yılbaşından bu yana yüzde 17 değer kaybetti. Yani geliri dövizle olmayanlar, geliri sadece TL ile olan bizler yüzde 17 oranında fakirleştik.
Benzin 6 lira 19 kuruşa çıkarak, Mazot 5 lira 67 kuruşla rekor üstüne rekor kırıyor.
Bütün bunlara bağlı olarak Ramazan ayına girerken, her türlü gıda dahil ihtiyaçlara zam üstüne zam geliyor.
Ekonomik büyümenin dayandığı tek sektör inşaat alanında 2 milyon konut satılamadı, elde kaldı. Hükümet konut satışında KDV’yi altı aylığına yüzde 18’den yüzde 8’e indirdi..
Hazine ihalelerinde birleşik faiz iki yıllıkta yüzde 16.61’e yükseldi.
Buna karşılık hükümet bankalara baskı yaparak konut kredilerinde faizi düşürdü.
Bu geçici tedbir konut satışlarını biraz rahatlatsa bile kalıcı fayda sağlayamaz. Belki seçimlere kadar yandaş müteahhitleri rahatlatır.
Eğer talimatla faizi düşürmek mümkün olsaydı, verirsiniz talimatı faizler kalıcı olarak düşer, enflasyon ve kurlar artmazdı.
Bütün bunlar ekonomiyi idare edenlerin kontrolü ellerinden kaçırdıklarının işareti.
Yaşadığımız ekonomik sıkıntıları ana sebebi, Türkiye cari açık veriyor ve borcunu borçla kapatmak için para bulmakta zorlanıyor.
Türk devleti gibi Türk halkı da çok borçlu. 100 lira geliri olanını 55-56 lira borcu var.
Şimdi herkes bir yandan hayatını sürdürmeye çalışırken, bir yandan da borçlarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünmekte.
**************************
Borç Aldığın Parayı İnşaata Gömersen
Türkiye’nin yapısal sorunu cari açık vermesidir. “Cari açık, en anlaşılabilir tabirle bir ülkenin ürettiği miktardan daha fazlasını harcaması demektir.”
Faizin de dövizin de kontrol altına alınamaması cari açığın 55 milyar doları bulmasındandır. Sadece Mart ayında 4.8 milyon dolar gibi açık vermişiz.
Bu açığı borçla kapatabiliyoruz. Eğer dışarıdan aldığımız bu borç para ile üretime dönük yatırımlar yapsak mesele yoktu. Biz aldığımız borcun tamamını inşaata ve lüks tüketime yatırdık.
Mahfi Eğilmez hesaplamış, bu yıl içerisinde ödenmesi gereken acil dış borcumuz 241 Milyar Dolar tutuyor.
Dışarıdan para artık bol gelmiyor. Gelen de yüksek faiz istiyor. Çünkü Türkiye ekonomisi artık güven vermiyor.
Bütün bunlar “dış güçlerin oyunu” veya “bir ekonomik 15 Temmuz girişimi” falan değil. Yandaş medya ve kalemler yalan söylüyor. Cari açık değil, fazla veren bir devlet ol da bakalım dış güçlerin oyunu etkili olabilecek mi?
Çare, güven verici yeni bir hükümet ve yeni bir ekonomi yönetimi. Bu değişimin kazandırdığı zaman içinde de yapısal sorunları giderici temel reformları yapmak.
“Kanal İstanbul” gibi ekonomiyi hepten bozacak, getirisi belirsiz çılgın yatırımları iptal ederek, bunların yerine üretimi ve istihdamı önceleyen yatırımlara yönelmek.
Mesele bundan ibaret.
**************************
Faiz Enflasyonun Sebebi mi, Sonucu mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tezi “faiz enflasyonun sebebidir.”
Oysaki bütün ekonomistler bunun tersine inanıyor: “Faiz enflasyonun sonucudur.”
İyi Partinin ekonomi kurmayı, Merkez Bankası E. Başkanı Durmuş Yılmaz “eğer faiz enflasyonun sebebi ise sonucu değilse, o zaman bu insanlar gerçekten Nobel İktisat ödülü almaya hak kazanırlar” dedi.
Erdoğan bu tezine gerçekten inanıyorsa elini tutabilecek hiçbir güç yok. “Faizleri sıfırladım” dese kimse itiraz edemez.
Eğer enflasyon faizin sonucu ise, “sıfır faiz eşittir sıfır enflasyon” olur. Biz de sabit fiyatlarla yaşarız, hayat pahalılığı hissetmeyiz. Gıdadan akaryakıta, telefondan konuta kadar fiyatların artmadığı bir ülkede yaşamanın keyfini çıkarırız.
Böyle olmadığını herhalde Erdoğan da biliyor. Ama bize doğruyu söylemiyor.
Erdoğan kendi tezine inansaydı, herhalde faizleri hemen sıfırlardı.