Ömer Seyfeddin’in Milliyetçiliği

111

1789 Fransız İhtilâli’nin dünya gündemine getirdiği kavramların başında “milliyetçilik” gelir. Kısa sürede bütün Avrupa’yı etkileyen bu kavram, feodal ve monarşik yapıları sarsarak millî devletlerin oluşumuna zemin hazırladı. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Yunanistan’ın ayrılmasıyla bu rüzgârdan etkilenen Osmanlı İmparatorluğu, ikinci yarıda bütün Balkanların bu etki alanına girmesiyle siyasi yapısında büyük sarsıntılar yaşamaya başladı. İşte Ömer Seyfeddin, Balkan kavimlerinin milliyetçilik ve bağımsızlık mücadelelerinin doruk noktasına çıktığı ve Balkan komitacılarının Türk ve Müslümanlara en ağır zulümleri reva gördüğü bir dönemde dünyaya geldi.

Ömer Seyfeddin’in 1884’te Gönen’de başlayan hayat macerası, 1903’te başlayan askerlik hayatıyla yeni bir mecraya kavuştu. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra önce III. Ordu’nun Selânik’teki nizamiye taburlarından birine, ardından da, iki yıl kalacağı Makedonya hudutlarındaki Yakorit Bölüğü’ne komutan olarak görevlendirilmesi, Ömer Seyfeddin’in ruhunda var olan milliyetçilik duygusunun gelişip serpilmesine yol açtı. Dilde sadeleşme cereyanına gönül veren yazar Ali Canip‘e 1910 yılında yazdığı bir mektupta “Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilâl vücuda getirelim” diyerek dil ve edebiyat alanında açacağı milli çığırın sinyalini veriyordu.

Ömer Seyfeddin, Türk toplumunca millî, tarihî ve sosyal temalı hikayeleri ile usta bir hikaye yazarı olarak tanınır. Fakat o, sadece bir hikâyeci değil, aynı zamanda şair, eğitimci, orijinal görüşleri olan bir sosyolog, bir fikir adamı ve bir dil inkılâpçısı idi. Onun bütün eserlerinde ve düşüncelerinde temayüz eden, milliyetçi kimliğidir. Onun milliyetçiliği, Türk milletini bütün özellikleriyle tanıyan ve kucaklayan, gerçekçi ve ölçüleri sağlam bir milliyetçilik anlayışıdır.

Ömer Seyfeddin‘in milliyetçiliğini üç ayrı bölümde inceleyebiliriz:

1-    Dil Milliyetçiliği (Türkçeciliği)

2- Edebî Milliyetçiliği

3- Siyasi ve Fikrî Milliyetçiliği

1- DİL MİLLİYETÇİLİĞİ (TÜRKÇECİLİĞİ)

Tanzimat’la birlikte güçlenen dilde sadeleşme faaliyetlerini sistemli ve somut bir biçimde fikrî platforma taşıyan Ömer Seyfeddin’dir.  11 Nisan 1911’de Genç Kalemler Mecmuası’nın 2. Cilt 1. Sayısı’nda yer alan “Yeni Lisan” makalesi millî dile dönüşün manifestosudur.

Yeni Lisan Hareketi‘nin ilkeleri şunlardır:

a.    Yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak;  İstanbul Türkçesi ile yazmak; yani konuşma dilinden yeni bir yazı dili meydana getirmek,

b.    Dilimizdeki Arapça ve Farsça gramer kurallarını kullanmamak, bu kurallarla yapılan isim ve sıfat tamlamalarını-bazı istisnalar dışında-kullanmamak;

c.    Dilimizde kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerle kurulan isim ve sıfat tamlamalarını Türkçe kurallarına göre yapmak,

d.    “Şayed, amma, lâkin, hemen, henüz, yani” gibi konuşma diline geçmiş olan Türkçeleşmiş edatlar dışında Arapça ve Farsça edatlar kullanmamak,

e.    Arapça ve Farsça kelimeler içinde halk dilinde telaffuzu değişmiş olanları, yazı dilinde bu değişik şekilleriyle kullanmak; “kalabalık, hoca” gibi. Buna karşılık güneş varken şems, ay varken kamer kelimesini kullanmamak,

f.     Arapça ve Farsça kelimeleri Türkçede söylendikleri gibi yazmak; ilmî terimler dışında Arapça ve Farsça kelime kullanmamak,

g.    Öteki Türk lehçelerinden kelime almamak; ölmüş, unutulmuş (arkaik) Türkçe kelimeleri diriltmeye çalışmamak.

h.    Bu ilkelerden hareketle millî bir dil ve millî bir edebiyat meydana getirmek.

Edebiyat mahfillerinde büyük tartışmalara sebep olan “Yeni Lisan” makalesindeki fikirler, kısa bir süre sonra geniş bir taraftar kitlesi bularak Millî Edebiyat çığırının açılmasında öncü rolü oynadı. Ömer Seyfeddin, millî bir edebiyat meydana getirmek için, önce millî bir dilin ortaya çıkması gerektiğini belirtmiştir. Ona göre, eski dil hastaydı ve bu hastalığın sebebi de içindeki lüzumsuz ve yabancı kaidelerdi.

Ömer Seyfeddin’e göre milli mefkûre (ülkü) üç sevginin birleşmesinden meydana gelir: Dil sevgisi, millet ve din sevgisi, vatan sevgisi. Yazar, Türk milletinden olmayı da şöyle tarif eder:”Türkçe konuşan bütün Müslümanlar, Türk milletindendir.” Milleti de “aynı dili konuşan ve dinleri bir olan bütün insanlar” diye tarif eder.

Ömer Seyfeddin, dili manevi bir vatana benzetir. Bu vatan bozulursa ne milet kalır, ne devlet… Ona göre, “Milliyetimiz nasıl Türklük, vatanımız nasıl Türkiye ise, lisanımız da Türkçedir. Türkçe bizim manevi ve mukaddes vatanımızdır. Bu manevi vatanın istiklâli, kuvveti, resmî ve millî vatanımızın istiklâlinden daha mühimdir.

 

 

2- EBEDÎ MİLLİYETÇİLİĞİ

Ömer Seyfeddin “Yeni Lisan” makalesinde “milli dil” kadar “millî edebiyat” ve “edebiyatın milliliği” meselesi üzerinde de durmuştur. Ona göre, bu makalenin yayınlandığı tarihe kadar (1911) millî bir edebiyatımız yoktur. “Olanlar da muharebe ve tasavvuf tasvirlerinden ve iptidaî şarkılardan ibarettir. Görülüyor ki, şimdiye kadar millî bir edebiyat vücuda getirememişiz…”

Ömer Seyfeddin Türk milletinin yavaş yavaş ” yeni bir hayata ve yeni bir intibah devresine” girdiği kanaatindedir. Bu sebeple, “Biz bütün bu karanlıklardan uzak, hür ve müstakil, ilim ve edebiyat için çalışacağız. Gayemiz millî lisan, millî bir edebiyat vücuda getirmek olacaktır.

Millî edebiyat şekilce,  lisanca, manaca bizim hususiyetlerimize hâiz bulunacaktı. Milli veznimiz hece usulü idi. Milli lisanımız bütün Türklüğün dimağı olan İstanbul’da her gün konuştuğumuz lehçe idi. Edebiyatımızın başka milletlerin edebiyatlarına benzemeyen hususiyetleri ancak bize ait sayılabilirdi“.

Ömer Seyfeddin, “milli edebiyat” oluşturabilmek için üç unsuru esas alıyordu:

a) Dil ve anlatımda, milli dil ve sade üslûp kullanmak,

b) Konuları millî tarih ve milli coğrafyadan seçmek.

c) Şiirde millî ölçü olan heceyi kullanmak.

O, “edebiyatsız edebiyat yapmak” istiyordu. Yani edebî eserleri; lüzumsuz söz, şekil, mecaz ve hayal sanatlarıyla süslemeden, parlak cümleler kullanmadan yazmak düşüncesindeydi. Bunu da başardı. Ahmet Midhat Efendi‘den sonra Türk halkına okumayı en çok sevdiren yazarlardan biridir. Çünkü o, dilini konuşulan halk Türkçesinden, konularını millî tarihimizden ve toplum hayatımızdan alıyordu.

Ömer Seyfeddin, birçok kişi gibi, edebiyata şiirle başlamıştır. Roman ve tiyatro türünde de eserler vermesine rağmen, asıl başarısının hikâye alanında göstermiştir.

Onun hikâyelerindeki milliyetçi ruhu, asker olarak Balkanlarda yaşarken istiklal peşindeki zalim Balkan komitacılarının Türklere ve Müslümanlara reva gördüğü zulüm ortaya çıkarmıştı. Millî duygularının kuvvetli oluşu, onun birçok hikâyelerinin, Türk-Osmanlı tarihinin fazilet, iman ve kahramanlık olaylarından alınmış konu ve temalarla süslenmesi sonucunu doğurmuştur. En başarılı olduğu hikâyeler de, tamimiyle destanî bir ruhla yazdığı millî- tarihî hikâyelerdir. Bu hikâyelerinin ana ekseni “din-devlet-vatan-millet” dörtlüsü üzerine oturuyordu. (Pembe İncili Kaftan, Kütük, Ferman, Başını Vermeyen Şehit, Vire, Forsa, Teke Tek, Topuz, Kaç Yerinden, Bomba, Bir Çocuk: Aleko, Gizli Mabet, Bahar ve Kelebekler, Hürriyet Bayrakları, Kızıl Elma Neresi, Yalnız Efe, Primo Türk Çocuğu) onun başlıca millî hikâyelerindendir.

Bu hikayeleri yazarken millî tarihimizden, halk kültüründen ve Anadolu efsanelerinden yararlanmıştır. İlhamını, Türk insanının sahip olduğu mertlik, dürüstlük, ahlaklılık, vatanseverlik, azim ve kararlılık, gurur ve vakar, cesaret ve kahramanlık gibi hasletlerden almıştır.

Ömer Seyfeddin, hikâyeciliğimizde bir dönüm noktasıdır. Ondan önce de hikaye yazan yazarlarımız vardı, ama dilleri sürçüyordu ve edebî endişelerden arınamıyorlardı. Dili, deyişi, konuları “Türk” olan hikayeyi Ömer Seyfeddin’e borçluyuz. O, sanatıyla  ülküsünü birleştirmiş bir sanatçıydı. Onun ülküsü, milliyetçilik ülküsüydü. “Madem ki Türküz, o halde Türk görür, bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi düşünür, bir Türk gibi duyarız ve bir Türk gibi yazarız.”

İşte Ömer Seyfeddin bu özellikleri ve hassasiyetleri ile milli dilden sonra, Millî Edebiyat’ın da temeli atan kişi olmuştur. Milli Edebiyat akımının diğer yazarları ile birlikte Milli Mücadele‘nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin manevi mimarları arasında yer almıştır.

3- SİYASİ VE FİKRÎ MİLLİYETÇİLİĞİ

Ömer Seyfeddin, dil ve edebiyat alanında olduğu kadar siyasî ve fikrî alanda da milliyetçiliği ön plana çıkarmış bir şahsiyettir. O, bu yönüyle de bir ülkü ve dava adamıdır.

Şiirleri ve hikâyelerinde milli duygu ve düşünceleri ile ülküsünü ortaya koyan yazar, siyasi ve fikri alandaki milli düşüncelerini belirten eserler de yazmıştır. Bunlar; Millî Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset, Türklük Mefkûresi (Türklük Ülküsü), Yarınki Turan Devleti isimli eserlerdir. Bu eserler tarafımdan Osmanlıcadan yeni yazıya çevrilerek hazırlanmış, 1972 ve 1977 yılarında iki ayrı yayınevince yayınlanmıştır.

Yazar bu eserlerinde; Türk milletinin yaşadığı ve acı çektiği tarihi olaylardan ders alarak gelecekte nasıl bir politika takip emesi gerektiğini, milletin hangi unsurlardan meydana geldiğini, milletin hangi unsurlardan meydana geldiğini, yeni yetişen nesillere milliyetçilik duygusunun nasıl aşılanması gerektiğini ve Türk milletinin ülküsünün ve nihai hedefinin ne olması gerektiğini anlatır.

Ömer Seyfeddin de, yakın dava arkadaşı Ziya Gökalp gibi bir kültür milliyetçisidir. Kavmi milliyetçiliği ilkel bularak, kesinlikle reddeder. ” Bugün milletlerde ırk esası aramak, “elkimya” (simya) ile uğraşmaktan daha gülünçtür. Millet; bir dili konuşan, bir din, bir terbiye, bir eğitimle birbirine kenetlenmiş insanların meydana getirdiği bir varlıktır.”

Ona göre, Türklerin iki çeşit hayatı vardır; şahsi hayatı ve millet hayatı (Türklük). “Millet hayatını güçlendirmek, dünyadaki her şeyin üstünde görmek ve her şeyin üstüne çıkarmaya çalışmak “Türklük mefkûresi”dir. Her milletin bir mefkûresi (ülküsü) bulunması gerekir. Kendi canının geçici, millet hayatının ebedî olduğunu bilenlerin amacı, bu ülküye hizmet etmek olmalıdır.

Millî ülküyü; dil, millet, din ve vatan sevgisi besler. O ülkü şudur:” Büyük milletler gibi ilerleyip gelişmek, kan ve din kardeşlerimizi sırasıyla esirlikten kurtarmak, Türk adını tarihte tekrar parlatıp Türklükle beraber Müslümanlığa da eski önemini kazandırmak…”

O da, kendi döneminin, çoğu Türkçüleri gibi, o dönemde sayısı 200 milyona ulaşan Dünya Türklüğünün (Bütün Türklük) bir bayrak altında toplanarak büyük ve kuvvetli bir “İLHANLIK” kurulması ülküsünü benimsiyordu. Bu anlamda o da Turan idealine bağlı idi.

Ömer Seyfeddin’e göre, bir çocuğun Türk milliyetperveri (milliyetçisi) olabilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekir:

a. Konuştuğu Türkçeyi sever ve güzel İstanbul Türkçesini herkese öğretmeye çalışır.

b. Dini gibi milliyetini de sever ve kutsal bilir. Milliyetine laf söyletmez. Türklüğün dünyadaki milletlerin hepsinden daha soylu ve cesur olduğunu hatırdan çıkarmaz.

c. Her fırsatta Türklüğü över, Türk tarihini, Türk cihangirlerini ve Türk bilginlerini anar.

d. Türk milletinden en büyük cihangirler çıktığı gibi, İbni Sina ve Uluğ Bey gibi en büyük bilginlerin de çıktığına iman eder.

e. Türk tarihini tümü ile öğrenir. Türklüğe ait yazılan ebedi ve ilmi eserleri, diğer okunacaklara tercih eder.

f. Hangi meslek için hazırlanırsa hazırlansın, en başta gelen emeli, Türklüğe, Türk ülküsüne hizmet etmek olur.

g. Kişisel hayatının geçici, fakat milliyetinin, Türklüğün sonsuza kadar kalıcı olduğunu aklından çıkarmaz. Ruhunda büyüklük ve yükseklik duygusu olan çocuk kesinlikle Türk milliyetperveri (mililyetçisi) olur. Her yerde, her zaman ve her işte birinci olmaya çabalar. Vücudunu izcilik ve idmanla, fikrini bilgi ve teknikle, ruhunu milli ülkü ile kuvvetlendirir.

Ömer Seyfeddin, Türk çocuğunun milliyetçi olabilmesi için gerekli bu şartları belirttikten sonra, onlara şöyle seslenir: ” Ey Türk çocukları! Siz hem kuvvet, hem bilgi, hem ülkü sahibi olunuz. Büyük başarılarınız adınızı tarihe geçirecek ve sizi bu geçici hayatın üzerindeki o edebî ve ölümsüz hayata ulaştıracaktır.”

O, büyük millet olmak için cehaletten kurtulmak gerektiğine inanır.  Onun için her Türk ilme ve tekniğe son derece önem vermelidir. Okuyup öğrendikten sonra sanata, ticarete girmeli, milleti için zengin olmalıdır. İnsanları ayrı ayrı zengin olan milletler en kuvvetli milletlerdir.

“Türk milliyetinin uyanıp parlayabilmesi için; milli bir edebiyat, musiki, resim, heykel ve tiyatro gibi güzel sanatlara,makine, fabrika, elektrik, inşaat gibi  tekniğe ve büyük sanayiye, güçlü bir ticaret ve iktisat hayatına sahip olması gerekir. Sonra canlanan ve zenginleşen millet ülküsü kendi kendine doğar.

Ömer Seyfeddin, Milli Tecrübelerden Çıkarılmış Amelî Siyaset isimli eserinde ise, iç ve dış düşmanlarımızın tarih boyunca Türkiye ve Türkler hakkındaki hasmane tutum ve ifadeler ile yaşattıkları kanlı olaylar hakkında bilgiler verdikten  sonra şu sonuca ulaşır:

Kanlı hâtıralarını asla unutmayacağımız mili tecrübelerden artık amelî (pratik) bir siyaset çıkıyor; işte bu Türk ve İslâm siyasetidir. Türkiye ancak  bu iki kuvvet sayesinde yaşayacak. Türklük kuvvetlenip yükseldikçe, millî ve dinî ülküsüne yaklaşacak ve her dakika kuvvet gerektiğini ve kuvvetin de ancak birlikten doğacağını, kuvvetlendikçe çok daha iyi anlayacaktır.”

Görüldüğü, Ömer Seyfeddin, otuz altı yıllık kısa ömrünü, Türk milletinin kaderini değiştirecek, dil, edebiyat ve siyaset alanlarındaki düşünceler ve eserlerle doldurmuştur. O, bu çok yönlü duygu ve düşünce yapısıyla  bir edebiyat, fikir, dava ve ülkü adamıdır. O,  Türk milletini, çağdaşlarının çoğundan daha iyi tanımış ve onu bütün milli, manevi ve insani değerleri ile kucaklamış, ölçüleri sağlam, gerçekçi bir Türk milliyetçisidir.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

 

 

 

 


Ali Canib Yöntem, Ömer Seyfeddin , İst. 1947, s.11

Yeni Lisan” makalesinin tam metni için Ali Canip Yöntem’in adı geçen eserine bakınız.

Ömer Seyfeddin, Türklük Ülküsü (Hz. Sakin Öner), 2. Baskı, İstanbul 1977.

Ömer Seyfeddin, “Türkçeye Karşı Enderunca” Türk Sözü dergisi, yıl 1, S. 4, 1 Mayıs 1330/1914

Ömer Seyfeddin, Bütün Eserleri Makaleler I, Dergah Yay, İst 2001, s. 111

Ömer Seyfeddin, age., s.369

Ömer Seyfeddin, Türklük  Ülküsü, s.(63-64)

Ömer Seyfeddin, age, s.25

Ömer Seyfeddin, age, s. 26-27

Ömer Seyfeddin, Amelî Siyaset, Göktuğ Yayınları, İst. 1972, s. 55

 

 

Önceki İçerikBir Propaganda Malzemesi Olarak Tarih
Sonraki İçerikSenki;
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.