Oğuz Çetinoğlu: Konservatuar mezunlarının müzik öğretmeni olmasını doğru buluyor musunuz?
Göktan Ay: Kafaların karışık olduğunu, Müzik Eğitimi Bölümleri’nde okuyan gençlerin, konservatuarlılar tarafından önlerinin kesildiğini düşündüklerini biliyorum. Tıpkı İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) MİAM’da yüksek lisans ve doktora yapanların Konservatuarlıların önünü kestiğini düşünmesi gibi…
Zannediyorlar ki; Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Müzik Öğretmenliği’ne her sene kadro açıyor!..Heyhat!.. Geçtiğimiz yıl 200’e yakın müzik öğretmeni kadrosu açıldığını, ancak ihtiyacın 5000 civarında olduğunu MEB açıklamıştı.
Bu arada, ‘öğretmenlik formasyonu’nun, üniversiteler ve akademisyenler için para kazanma yolu olduğunu, bu eğtimin; mutlaka -eskisi gibi- lisans içinde verilmesinin gerektiğini de belirtmeliyim…
Çetinoğlu: Müzik eğitimi gören her gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
Ay: Şöylece sıralayabilirim:
1-Müziği; çok sesli-Türk müziği gibi zıt/ayrı düşünmesinler. Her ikisinde de müşterek olan çok şey var. Yeteneği ne istiyorsa onu geliştirmeliler.
2-Sakın ola ki geçmişini küçümsememeliler, araştırmaya önem vermeliler ve ülkeyi mutlaka gezmeliler. Târihimize, kültürümüze, insanlarımıza iyi ve kötü yanlarıyla sâhip çıkmalılar.
3-Dünyada, bilim/sanat/müzik alanlarında sağlanan evrensel nitelikteki ilerlemeleri, kendi öz değerlerini benimsemeliler.
4-Liyakata önem vermeliler. Konuşmayıp üretmeliler. Ürettikleriyle zâten konuşur ve konuşulurlar.
5-Bunları ilke edinirlerse, kendilerini; taklitçilikten, yanlış yapmaktan/düşünmekten, gereksiz çekişmelerden, tutarsızlıktan kurtarırlar.
6-Sakın unutmamalı:
Konuyu derinlemesine incelemekte yarar var ki; eğitim alan öğrenciler/mezunlar rahat etsin, düşünceler berraklaşsın.
Çetinoğlu: Müzik öğretmeni yetiştiren kurumlara bakabilir miyiz?
Ay: Müzik öğretmeni yetiştiren kurumları 5 grupta toplamak mümkün:
1-Devlet Konservatuarı lisans mezunları: Sâdece batı müziği/çok sesli müzik eğitimi veriliyor. (Formasyon aldıkları takdirde müzik öğretmenliğine başvurabiliyorlar)
2-Türk Musıkisi (Müziği) Devlet Konservatuarı (TMDK) veya Devlet Türk Müziği Konservatuarı (DTMK) lisans mezunları: Hem batı müziği/çok sesli müzik, hem de Türk müziği eğitimi veriliyor. (Formasyon aldıkları takdirde başvurabiliyorlar)
3-Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü lisans mezunları: Çoğunlukla batı müziği/çok sesli müzik eğitimi ve az da olsa Türk müziği eğitimi veriliyor. (Formasyon aldıkları takdirde başvurabiliyorlar)
4-Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı lisans mezunları: Bazılarında batı müziği/çok sesli müzik eğitimi, bazılarında hem çok sesli, hem Türk müziği eğitimi veriliyor. (Formasyonu lisansta alıyorlar) Ancak, bu bölümlerde Türk müziği derslerinin ve çalgılarının olmaması için yoğun bir baskı/istek devam ediyor.
5-Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Okul Öncesi Eğitimi Programı lisans mezunları: Batı müziği/çok sesli müzik eğitimi veriliyor. (Formasyonu lisansta alıyorlar)
Çetinoğlu: ‘Formasyon almak‘ ne demek?
Ay: Formasyon: biçimlendirme, şekle sokma v.b. demektir. Dağınık ve çok yönlü/çeşitli ders alarak mezun olanların; ‘öğretmenlik’ konusunda -ki çok ayrıntı devreye giriyor- yeterli donanıma sâhip olması sağlanmaktadır. Kısaca; öğretmen ne demektir? Nasıl olmalıdır? Hangi özellikleri taşımalıdır v.b.
Çetinoğlu: Müzik eğitimi yelpâzesi hayli geniş…
Ay: Yelpâze geniş… Aynı zamanda problemli!.. ‘Kurumların maksadı, stratejileri ve ne yetiştirecekleri’ açıkça ve net olarak belirlenemediği için bir karmaşa mevcut. Konservatuarlar, Müzik Eğitimi ABD’ler ve Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF) Müzik Bölümleri’nin görev tanımları belirlenmelidir.
Çetinoğlu: Nasıl yâni?
Ay: Çoğunluğun görüşü; ‘GSF’nin Müzik Bölümleri’nden; ne sanatkâr, ne de müzik öğretmeni yetişir. GSF Müzik Bölümleri kapatılmalı ve bu fakülteler asıl alanına dönmelidir.’
İkinci grubun görüşü: ‘Konservatuarlar; sâdece sanatkâr yetiştirmeye odaklanmalı ve mezunlar müzik öğretmeni olmamalıdır.’
Üçüncü grubun görüşü: ‘Okul Öncesi Eğitimi’nde verilen müzik dersleri, yeterli değildir. Bu bölüm mezunları müzik derslerine girmemeli (mecbûrî haller dışında), müzik dersleri mutlaka müzik öğretmenleri tarafından verilmelidir.’
Dördüncü görüş; ‘Müzik Öğretmenliği’nin kaynağı, Eğitim Fakülteleri Müzik Eğitimi ABD’leri olmalıdır.‘
Çetinoğlu: Bu fikir zenginliği içerisinde siz ne diyorsunuz?
Ay: Elbette hepsi değerli görüşlerdir. Ancak, kişilerin yeteneğine ve çalışmasına göre, Konservatuar; Çalgı Yapım Bölümü-Türk Halk Oyunları Bölüm Mezunlarından, GSF’lerden, Müzik Eğitimi ABD’lerden birçok iyi sanatkâr/icracı yetişmektedir. Ancak, %80’in üzerindeki GSF’lerde aşağıdaki yapılanma oranı %90’dır.
Yeni kurulan (AKEV) Antalya Kültür ve Eğitim Vakfı Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi iç yapılanması şöyle: Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü, İletişim Tasarımı Bölümü, Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü.
Çetinoğlu: Müzik Eğitimi bölümü yok mu?
Ay: Günümüzdeki dünya anlayışına göre; GSF’lerin bu yazdığım yapılanmaya dönmesi, ‘müzik alanından çekilmesi’ yönünde ağırlık oluştu, bu ülkemizde de tartışılmalıdır. Her konuda ‘yeni bir şey yaratıyoruz‘ gibi geride kalmamalıyız. Çağı yakalamak görevimiz olmalı. Kısaca, kurumun yapısı; dekan/müdür olarak atanan kişinin alanına göre değişmemelidir. Dekan/müdür olanın alanına göre dersler artırılmamalıdır!.. Dekan/müdürün alanına göre bölümler kurulmamalıdır!..Gerçek yapılanma neyse o olmalıdır ki, iç huzur oluşsun…
Çetinoğlu: İkinci grubun görüşü hakkında ne diyorsunuz?
Ay: ‘Konservatuarlar sanatkâr yetiştirir‘ görüşü dünyada kabul gören bir genellemedir. Ancak, ülkemizde iki türlü konservatuar vardır. Bazıları Devlet Konservatuarıdır ki, Türk müziğini kapıdan içeri sokmaz, bazıları da Türk Musikisi Devlet Konservatuarı (TMDK) veya Devlet Türk Musikisi Konservatuarı (DTMK)’dır. Çok sesli ve Türk müziğini birlikte öğretir. Batı müziği eğitimi veren Devlet Konservatuarı’ndan yetişen öğretmen, Türk müziği hakkında bilgi sâhibi ol(a)madığından, dersler de yeterli olamamakta, müfredata konulan; Türk müziği bilgilerini, makamlarını, çalgılarını v.b. öğretememektedir. Buna karşılık TMDK/DTMK mezunları, öğrencilere daha yakın olmakta, çoksesli müzik yanında, onların; dilinden, âşığından, bestekârından, türkülerinden de v.b. bahsederek/örnekler vererek ‘ortak bilinçlenmeyi’ devam ettirmektedirler.
Kısaca; bugün, konservatuar mezunlarına yasak getirseniz, müzik eğitimi tamamiyle aksayacaktır. Demek ki, önce; konservatuarlar arasındaki bu zıtlığı gidermek, ‘topluma yararlı’ ve ‘sanatkâr yetiştirir’ hâle getirmek lâzım. İyi olmayan öğrenci bir üst sınıfa geçmemelidir. Ders geçme notu 50 dahi olsa, o elli, 70 değerinde olmalıdır.
Eğer konservatuarlarda ‘sanatkâr yetiştirmek’ tek kriter/seçenek olacaksa; o zaman yapılanmada yeniliklere gitmek, programları yenilemek gerekmektedir.
Çetinoğlu: Problemin çözümünü, konservatuarların yeniden yapılanmasında görüyorsunuz…
Ay: Evet… Her geçen gün; bir Konservatuar, bir Müzik Eğitimi Bölümü, bir GSF Müzik Bölümü açılmaktadır. Konservatuarlar; iyi bir planlama yapılması şartıyla, ‘sanatkâr (ses, çalgı, oyuncu, dansçı v.b.) yetiştirmeye’ odaklanmalıdır. Tartışmaya gerek yoktur. Ayrıca; konservatuar mezunları, konservatuarlarda yönetici olmalıdır ki, anlayış ve eğitim kesintiye uğramasın.
Çetinoğlu: Üçüncü görüş hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ay: Bu görüşe aynen katılıyorum. Çünkü müzik özel bir alandır, yetenek ister. Her ‘Okul Öncesi Eğitimi’ alan kişinin ‘müzik yeteneği’ olmak mecburiyetinde değildir. İki yarıyıl ‘müzik eğitimi’ dersi almakla, bu açık giderilemez. Son söz: Okul Öncesi Eğitimi mezunları, mecburiyet olmadıkça müzik derslerine girmemelidir.
Çetinoğlu: Sonuncu görüş…?
Ay: Bu görüşe katılmak mümkün. Ancak, önce bu kurumlardaki Batı-Türk müziği savaşının sona erdirilmesi şarttır. Hiç kimse; gençlerin istediği alanda müzik eğitimi almasına, istediği çalgıyı çalmasına engel olmamalıdır. Eğitim, kişinin hakkıdır. Müzik eğitimi kısıtlanmamalıdır.
Müzik Eğitimi ABD’da; ‘müfredatlar/içerikler değişerek, çok sesli müzik yanında, Türk müziği eğitimi ve çalgıları eğitime açılarak, Blok Flüt eğitimden çıkarılarak’ yapılacak bir çalışma ile ülke müzik eğitimi rahat bir nefes alacaktır.
Çetinoğlu: Müsaadelerinizle yine ara sorularım var: ‘Okul öncesi eğitimi‘ tâbirini açıklar mısınız?
Ay: Okul Öncesi Eğitimi, benimde çok önemli bulduğum; çocuğun doğduğu günden temel eğitime başladığı güne kadar geçen sıfır-altı yaş arasındaki dönemi kapsayan ve çocukların daha sonraki hayatlarında çok önemli bir yeri olan; bedenî, psikomotor, sosyal-hissî, zihnî ve dil gelişimlerinin büyük ölçüde tamamlandığı, bu doğrultuda kişiliğin şekillendiği ‘Erken Çocukluk Çağı‘ diye de adlandırılan gelişim ve eğitim sürecidir.
Çetinoğlu: ‘Blok flüt eğitimden çıkarılmalı‘ dediniz. Neden?
Ay: Blok flüt, müzik öğretmenliğinde mecbûrî olan ‘yanlış’ bir çalgıdır. Çocukların ağızlarını kapatarak; ‘kulaklarını ve duyarlıklarını geliştirmeyen’ bir çalgıdır. Bütün müzik eğitimcileri aynı fikirdedir. Ağızlara blok flütü vererek, çocuğun müzik yeteneğini geliştiremezsiniz. ‘Bir çocuğu müzikten soğutmak istiyorsanız, ağzına blok flüt verin’ sözü, eğitimci dostum Nazmi Arıkan’dan (Fen Bilimleri Kolejleri Kurucusu) bir dostumdan duyduğum en güzel ve kesin sözdür.
Çetinoğlu: Bir de şu mesele var: Müzik öğretmeninin yalnızca bir müzik âletini çalmayı biliyor olması yeterli mi? Ayrıca hangi seviyedeki okulun müzik öğretmeninden bahsediyoruz? Anaokulu, ilk, orta, lise?
Ay: Müzik Öğretmeni; ilkokul (Sınıf Öğretmeni giriyor),Ortaokul-Lise’de birer saat var. Elbette, müzik öğretmeni; bir çalgıyı iyi derecede çalabilmelidir. Okul marşlarına, çocuk şarkılarına eşlik edebilmelidir. Çalgısını derse getirmeyen, çalmayan, sadece kaideleri öğreten öğretmenden çocuklara fayda gelmez. Müzik öğretmeni ‘ana çalgısı’ yanında piyano da çalabilmelidir.
Çetinoğlu: Müzik eğitimi meselesi hakkındaki nihâî ve net görüşünüzü lütfeder misiniz?
Ay: Müzik Kurumları ve Müzik Öğretmenliği; birlikte masaya yatırılmalı, ortak kararlar alınmalıdır. Tek tek düşünüldüğünde, kurumlar arası karmaşa oluşmaktadır. Her kuruma gelen öğrenci; ne olacağını bilmeli, ona göre karar vermeli ve hedefini ona göre çizmelidir. ‘Çok iyi ol(a)mazsam, bâri müzik öğretmeni olurum‘ görüşü yanlıştır/sakattır (ama, ülkemizde geçerlidir) ve kurumlardaki amaçlı müzik eğitimini de zayıflatmaktadır.
Çetinoğlu: Düşünceler güzel. Neler, nasıl yapılmalı?
Ay: Belirlenecek bir yıla göre planlama yapılmalı; kurumların stratejileri, ne yetiştirecekleri belirlenmelidir. Konuya; ‘ şahsî ben’li yaklaşımla, idâreciyim’ diye bakmamak, kurumla alâkalı düşünmek, çözümü kolaylaştıracaktır… Ekonomi yazarı Meliha Okur; ‘vicdan ile akıl arasına cüzdanın girdiği kişiden, gazeteci olmaz‘ demişti. Bunu; çoğunun büyüğü, yaşıtım, arkadaşım, öğrencim olan müzik/sanat alanı akademisyenlerine uyarlayalım; ‘vicdan ile akıl arasına, unvanın/makamın girdiği kişiden sanatkâr olmaz.’ O sebeple; vicdan ile akıl arasına; unvanı ve makamı sokmayalım, masaya öyle oturalım. O zaman; başarı/üretim/paylaşım mutlaka artacaktır.
Çetinoğlu: ‘Çok sesli müzik’ten kast edilen nedir?
Ay: Çoksesli müzik; ‘dünya üzerinde kökeni eskilere dayanan, orkestra için yazılan ve çalınan müzik‘ olarak tanımlanabilir. Çok kullanılan; ‘Çoksesli müzik; türlü sesleri, kulağa hoş gelecek şekilde dizme sanatına verilen addır’ açıklaması yanlıştır. ‘Kulağa hoş gelmek‘ tâbiri, çoksesli-tek sesli her müzik için geçerlidir. Önemli olan, Türk müziğinin orkestra düzeni içinde de yer alması, özü bozmadan eserler bestelenmesi, sahne sanatı olarak diğer ülkelerde de yer almasıdır. Gelenekli müziklerin/oyunların yaşaması ve yaşatılması her Türk insanının görevi olmalıdır.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Müsaadelerinizle paralel bir konuya geçmek istiyorum. Müzik eğitimi verilen okulların öğretim üyelerinin, ‘doçent ve profesör’ unvanı alabilmeleri için yabancı dil bilmeleri şartı aranıyor. Bu konudaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?
Ay: Son yıllarda, üniversitelerde; konservatuarlar, GSFler, müzik eğitimi bölümleri -problemleri çözülmeden- çoğalıyor… Şimdi de, MEB; öğretmenlerinin gelişmesi için, yüksek lisans ve doktora/sanatta yeterlik yapmalarını engelliyor. Neden? Yetişmiş, kaliteli öğretim üyesi/öğretmen olmadan, sanatta/kültürde ilerleme nasıl sağlanacak? Sürekli programlarla, müzik ders saatleri ile oynanırsa, öğrenciler nasıl gelişecek? Uçak Mühendisliği, Mimarlık, Endüstri Mühendisliği v.b. ile sanat kurumlarını aynı şartlarda zorlayarak, ne kazanılacak? Yanlışları sadece biz mi görüyoruz?
Sanat kurumları açılıyor, ama yabancı dil mecburiyeti sebebiyle (Doktora) Dr./Sy.(Sanatta Yeterlik) yapmış öğretim üyesi hâlâ bulunamıyor. Yüksek lisanstan sonra, sanatında iyi olanlar ilerleme yapamıyor. Yabancı dile önem verip unvan alanlar sanatı bırakıyor. Dr./Sy yapanlar, kurumları/bölümleri açmak için, 2-3 ay içinde Y. Doç. yapılıyor… Sadece göstermelik ve mecburiyetten…
O halde; MEB ve YÖK bir an önce karar vermeli: Sanat mı? Yabancı dil mi? Yoksa sanat ve yabancı dil mi? Biz, üçüncüsünden yanayız ve ısrar ediyoruz…
Çetinoğlu: Öğretim üyesi, araştırma yapmak mecburiyetinde. Araştırma için yerli kaynaklar yeterli olmayabilir. Yabancı kaynaklar üzerinde araştırma yapmak için yabancı dil bilmek şart. Meseleyi ‘o mu bu mu?’ Yâni ‘sanat mı yabancı dil mi?’şeklinde keskinleştirmek yerine oran belirlenmesi düşünülebilir mi? Doçent ve daha sonra profesör olabilmek içen sanat dalında 100 üzerinden bilfarz 60, yabancı dil alanında 40 puan veya daha farklı oranlar belirlenemez mi? Veya yabancı dil bilmeyenlere Doçent, Profesör unvanı verilir de… yabancı dil biliyorsa derece veya kıdem alır, maaşı daha yüksek olur vs.
Ay: Çok haklısınız. Bunu 2011’de YÖK Y. Doç.ler çalıştayında rapor olarak sunduk; %70-75 bilim/sanat+%30-25 Yabancı Dil=60-65 olsun diye. Birçok sanatkâr arkadaşım yurt dışına çıkmıyor veya çıktığında kendisini ifâde edecek yabancı dil bilgisine sâhip. Ama, o kadar çok YÖK Başkanı değişiyor ki, alınan kararlar depolarda kalıyor. Zaten, %90’nın görüşü şu; Konservatuarların, üniversite sistemi içine alınması ve unvan kavgası sanatı/üretimi gölgeledi…
Çetinoğlu: Yrd. Doç. Dr. Unvanı kaldırıldı dendi, oysa yeni unvan getirildi. Doç. olmak için puan 55 oldu. Yabancı dil, genç yaşta daha kolay öğrenilir. Öyle zannediyorum ki Yrd. Doç. Dr. olduktan sonra dil öğrenmek, biraz zorlaşır.
Ay: Haklısınız.50 yaşından sonra olmuyor. Akademik yürümek isteyen yürüsün, problem yok. Profesörlerimiz var ama hâlâ Nida Tüfekçi’nin, Orhan Borar’ın, Adnan Saygun’un, Alaeddin Yavaşça’nın ve benzerlerinin yerleri dodurulamıyor. Ve, maalesef yayınlanmış; eserler/kitaplar yok…
Çetinoğlu: Şahsî görüşüme göre daha vahim bir durum var: Doçent ve profesör olmak için yabancı dil bilmek şart da, Türkçe bilip bilmediğine bakılmıyor. Konuşurken, yazarken imla ve telaffuz hatâları yapılıyor. Aynı noksanlığı sahne sanatkârlarında da görmekteyiz. İnsanlarımız sahne sanatkârlarından, öğrencilerimiz hocalarından etkileniyorlar. Türkçemizin yanlış kullanılması kötü örnekler sebebiyle geometrik diziler hâlinde artıyor. Hangi ‘de’ ve ‘da’ takılarının nerede bitişik nerede ayrı, ve nerede (‘) ile ayrılmasını bilmeyenler akademisyen o kadar çok ki…
Ay: Ne kadar doğru. Yıllardır, bu konuda yazıyorum. Türkçe bilmeyen Profisörler, köşe yazarları çok fazla. Türkçeyi konuşamayan, yazamayan, hitâbeti zayıf kişiler; Türk kültüründen, medeniyetinden bahsediyor!…Özellikle; müzik alanı insanlarımız, siyâsîlerimiz bu konuya çok dikkat etmeliler.
Çetinoğlu: Abdülkadir Merâgî’den, Hacı Ârif Bey’e, Kemânî Tatyos Efendi’den Artaki Candan’a… Türk müziğimizin güzelim şarkılarının güftesini hatâsız okuyabilen kaç sanatkârımız kaldı? Özel ve devlet televizyonlarında spiker ve sunucular Türkçemizi katlediyorlar…Özür dilerim Efendim… ‘Hariçten gazel’ oldu… Bunları başka bir sohbetimizde ele alırız. Sorularla sınırlı kaldığınız için veremediğiniz mesajınız varsa, lütfeder misiniz?
Ay: Bu ülkede ‘şaşırmamak’ elde değil. Son kabul edilen 7100 Sayılı kanundaki bir madde, Cumhurbaşkanımızın; ‘kültür/sanatta geri kaldık, başarılı olamadık’ sözünü ispat eder gibi; Madde 3-Kurul bünyesinde Yönetim Kurulu kurulur. Yönetim Kurulu, Üniversitelerarası Kurul Başkanı ile fen-mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanlarından üçer üye ve güzel sanatlar alanından bir üye olmak üzere toplam on bir üyeden oluşur.’ Olacak iş değil!…
45 Konservatuar, 25 Müzik Eğitimi Bölümü, 55 AGSL, 40 GEF ve son olarak Müzik ve GSÜ bile kurmuşsunuz; ama ‘neden Güzel Sanatlar alanından da 3 üye değil de 1 üye?’ sorusunun cevabı yok! Demek ki, sanat alanı; sağlık, sosyal, fen-mühendislik alanlarından daha önemsiz? TBMM’de, ‘sanat alanından da 3 üye olsun teklifi yapıldı‘, ama kabul edilmedi.
Ayrıca, Cumhurbaşkanımız; ‘kültür ve sanatı önceleyeceğiz‘ diyor, ama hâlâ; Kültür ve Turizm Bakanlığı Koroları/Toplulukları/Orkestraları, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet Tiyatroları v.b. ile Üniversiteler Devlet Konservatuarları /TMDK/DTMK’da, 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu’nun 15. Maddesi uyarınca, TİP Sözleşmesi ile çalışan Devlet Sanatkârları ve Sanatçı Öğretim Elemanlarına/Üyelerine, yıl içinde verilen 6 ikramiye (teşvikle birlikte) maaşlara katılarak, emeklilik ikramiyesine ve ücretlerine /maaşlarına yansıtılamıyor. Gösterge rakamı Başbakanlık Müsteşar Yardımcıları seviyesine (6400), (TRT sanatçıları gibi) yükseltilemiyor. Sürekli Yusuf Nalkesen’in Hicaz şarkısını okuyoruz!; ‘Bülbülün çilesi yanmakmış güle, ömürler geçiyor ağlaya güle‘
Yrd. Doç. Dr. GÖKTAN AY 4 Mart 1957 târihinde Artvin’in Ardanuç ilçesinde doğdu. İlk, orta, lise tahsilini babasının öğretmen olarak bulunduğu Tokat’ta tamamladı. 1974’de Kültür Bakanlığı Halk Dansları Eğitim Merkezi’nde göreve başladı. Aynı zamanda Gazi Üniversitesi Müzik Bölümüne devam etti. 1975 yılında İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kurulması ile Temel Bilimler Bölümü’nün imtihanını kazanarak İstanbul’a geldi. Konservatuarın ilk öğrenci ve mezunlarından oldu. Bilim imtihanından sonra ‘asistan’ olarak göreve başladı. 1982 yılında Konservatuarın YÖK yasası ile İstanbul Teknik Üniversitesi’ne (İTÜ) bağlanması ile okutman, 1985 yılında sanatkâr öğretim elemanı, 1987 yılında Yrd. Doç. unvanlarını, devam etmekte olduğu yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlayarak 1988 yılında ‘Doktor’ unvanını aldı. Konservatuarda Türk Halk Oyunları (THO) Bölüm Başkan Yardımcılığı, Ana Sanat Dalı Başkanlığı, Çalgı Eğitim Bölümü Başkan Yardımcılığı, Konservatuar Yönetim Kurulu Üyeliği, Konservatuar Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Türk Musikisi Vakfı, Folklor Kurumu, İTÜ Türk Mûsîkîsi Devlet Konservatuarı Mezunları Derneği, Unesco Cid (Uluslararası Dans Konseyi) Danışma Kurulu Üyeliği, Başbakanlık Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü (GSGM) Türk Halk Müziği Danışma Kurulu, Başbakanlık GSGM THO Federasyonu Gözlemciliği, İTÜ TMDK Mezunları Derneği üyesidir. Radyo ve televizyonlarda programlar yapmakta, 1980 yılından bu yana, dergi ve gazetelerde makaleleri yayımlanmaktadır. Son 4 yıldır internethaber.com da eğitim/kültür/sanat üzerine güncel yazılar yazmaktadır. Folklora Giriş, Folklor (Halkbilim), Sempozyum kitapları (10 adet) yayımlandı. 23 yıldır, her Mayıs ayı boyunca, ‘İstanbul Türk Müziği Günleri’ adlı özgün ve tek Türk Müziği Festivali’ Genel Sanat Yönetmenliği’ni, ‘Ulusal ve Uluslar arası Sempozyumları’ editörlüğünü yapmaktadır. |