Bu Kritik Süreçte Nelere Dikkat Etmeliyiz:

57

Yedinci Bölüm:

. Öncelikle birlik ve beraberliğimiz, milletçe yaşadıklarımızın en önemli ilacıdır.

. Bu aziz vatan topraklarında yaşayan, büyük Türk Milletinin mensubu olmakla gurur duyan herkes; dini, mezhebi, dili, görüşü ne olursa olsun; bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Hiç kimse görüşünden, inancından, kıyafetinden dolayı ötelenemez, toplumdan dışlanamaz. Farklılıklarımız bizlere atalarımızdan yadigâr en önemli zenginliğimizdir.

. Birbirimizi ötekileştirmeden çözülmesi gereken hususları, menfaat penceresinden değil, ülkemizin milli ve manevi değerlerine uygun olarak görebilmek, böyle hareket etmek bu sürecin temel kaynağı olmalıdır.

. Ülkemizde ve bu coğrafyada yaşananları doğru kaynakçalarından takip etmek, bu doğruları bilerek hareket etmek, modern çağın gereklerine odaklı bilgi sahibi olabilmek, okumak ama çok okumak, sorgulamak, düşünmek, uygulamak en önemli tercihimiz olmalıdır.

. Gençlerimiz geleceğimizdir. Onları sevgiyle kucaklayan bir aile yapısını oluşturmak; vatan, millet, devlet, bayrak kavramlarının ne demek olduğunu öğretmek, milli ve ulvi değerlerimizi, yüce dinimiz İslam’ın ilk ama doğru bilgilerini vermek öncelikle anne ve babaların görevidir.

. Gençlerimizi ülkemizin kuruluş felsefesine uygun, modern bilime odaklı eğitim kurumlarında yetiştirmek, çağdaş yarınlarımızın güvencesi olacaktır. İşte bu noktada en büyük görev ülkemizi yönetenlere, eğitim kurumlarımıza, bu kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticilere düşmektedir. Ülkemizin çağdaş yarınlarına ancak bu anlayış çerçevesinde ulaşılabilir.

. Bu devletin bir kuruluş felsefesi, bu coğrafyanın yaşanmış bir özgeçmişi, bu milletin asırlara dayanan zengin bir tarihi vardır. Orta Asya’daki yaşanmışlarımızda bu coğrafyada kurduğumuz devletlerde bizimdir. Üç kıtaya altı yüz yıl boyunca hükmeden Osmanlı da bizim; hele ki, bu son vatanımızda bizi koruyup, kollayan asırlık çınar Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bizimdir.

Dört bin yıllık özgeçmişimizi kucaklayan, bizi biz yapan bu değerleri birbirinden ayırmak mümkün olabilir mi? Tabii ki hayır.

. Ülkemizde bu süreçte en çok ihtiyaç olan şey sevgi, saygı ve umuttur. Unutulmasın ki, bu üç temel değerin çözemeyeceği hiçbir olumsuzluk yoktur.

Bu ülke, bu büyük millet tarihinin en sıkıntılı dönemlerinde dahi umudunu kaybetmemiş, tüm sıkıntılarını sevgi birlikteliği ile aşmıştır.

Bu üç önemli değerin olduğu yerde güvende vardır, gelişmede olacaktır. Önemli olan umudumuzu kaybetmeden sevgiyle, saygıyla birbirimizi kucaklamak, birlik ve beraberliğimizi bozacak hiçbir şer odağına geçit vermemektir.

Bu ülkede her zaman umut olmuştur, umudun gücünü de birlik ve beraberliğimiz oluşturmuştur. Tarih sayfaları;

Büyük Türk Milletini ne zaman dara düşsek; ”ÖNCE VATAN” dememizle tanımıştır. Bundan sonrada böyle tanıyacaktır.

SEKİZİNCİ VE SON BÖLÜM;

YAŞADIĞIMIZ TOPRAKLARIN ÖNEMİ VE YAZI DİZİSİNDE VERMEK İSTEDİĞİM MESAJ:

Atatürk’ün ”Yurtta sulh, cihanda sulh” söylemi; devletimizin kuruluşunda, dış ilişkilerimizde daima bize yol gösteren en önemli tespiti olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti;

Üç kıtayı birbirine bağlayan, tarihsel ve yaşamsal geçmişi, bölgesel zenginliği, çevresinde mevcut pek çok sorunlu komşu ülkeler olmasına rağmen bölgesinin en güçlü ülkesi, dünyanın gözünün kulağının olduğu bir bölgededir.

Pek çok medeniyetlere, dinlere otağ olmuş bu vatan topraklarımıza, 1071’de adımımızı attığımız ilk günden buyana Haçlı zihniyetinin temsilcileri; Türklerin, Büyük Türk Milletinin bu coğrafyada olmasını hiçbir zaman istememiş, burada olmamızı içine sindirememiştir.

Ardımızda kalan 946 yıllık zaman, bizlerin ata yadigârı bu topraklardan çıkıp gitmemiz, çıkarılmamız amacıyla kurgulanmış senaryoları, türlü ihanetleri, savaşları anlatır.

Orta Asya’dan başlayan yaşam mücadelemizi anlatan tarih sayfaları, üç kıtanın hâkimi Osmanlı’nın yıkılmasıyla başlayan süreçte yaşananları, İstiklal savaşımızda; ‘düşman vatanın bağrına hançerini dayadığında’, her türlü ihanet ve şer odaklarının neler yaptığını, bağımsızlığımız, özgürce yaşam hakkımız için milletimizin tereddütsüz canı da, malını da nasıl feda ettiğini, tarih sayfalarımız açıkça belirtmiştir.

Devletimizin bir asırlık kuruluş tarihi içerisinde bizim hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmamış tam aksine vatan coğrafyamızı savunabilmek adına türlü tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya kalmış ama bunları da dimdik duruşumuzla, birlikteliğimizle, vatanımızı savunmanın kararlılığı ile savuşturmuş, savuşturmaya hazır olduğumuzu cümle âleme göstermişizdir.

Ulusal güvenliğimizi korumak, kollamak adına yeri ve zamanı gelir de böylesi bir durum bir kez daha söz konusu olursa, şu husus bilinmelidir ki;

Türkiye bölgesinin en güçlü devleti olarak, milletinden aldığı güç ile topraklarımıza vaki olacak her türlü tehdidi; bugün de savuşturacak, hakkını hukukunu her zeminde koruyabilecek kudret ve kararlılıktadır.

Yakın tarihimize bakıldığında;

Devletimizin, milletimizin milli menfaatlerini korumak adına Cumhuriyet Ordularımızı sadece Kıbrıs adasında görürüz ki, bu başarılı harekât da adada ki soydaşlarımızı Rum mezaliminden kurtarmak, adanın Yunanistan’a ilhakını önlemek, Lozan’da kurulan Türk-Yunan dengesinin bozulmasının önünü kesmek amacıyla 1959-1960 Londra ve Zürih uluslararası anlaşmalardan doğan Türkiye’nin garantörlük hakkı çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Kore’de dünya barışına hizmet adına o yaban ellerde yarattığımız kahramanlıkları tarih sayfalarına kazıyan Mehmetçiklerimizi, dost ve müttefik Güney Kore’deki Türk Şehitliğinde yatan evlatlarımızı unutmamak gerekir.

Tarihi özgeçmişimiz, atalarımızın tarih sayfalarına kazıdığı nice zaferleri anlatır.

Kısacık da olsa özetlemeye çalıştığım milletçe yaşadığımız bu gerçeklere bakıldığında;

Asırlık bir çınar gibi dimdik ayakta duran Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yaşam alanı olarak bellediği aziz vatanımızda her dönemde birilerinin gözü olmuş, türlü oyunlarla vatanımızı karıştırmak isteyenler bulunmuştur.

Bunların cevabı bu yaşananların geniş bir analizini yaptığım ”ÖNCE VATAN” isimli kitabımda mevcuttur.

Bu yazı dizisinde vermek istediğim mesaj:

Büyük Türk Ulusunun vatanına, milletine, devletine, bayrağına olan sadakatinin, sevgisinin, tutkusunun hiçbir zaman kaybolmayacağı, yok edilemeyeceğidir.

Onun içindir ki; ”Önce Vatan”: Türk Milleti için her şeyden önce gelir, her şeyden aziz bilinir.

Onun içindir ki; Topraklarımıza bir saldırı olduğunda daima ”Önce Vatan” denir. Türk Milletinin vatan bellediği her coğrafya parçası onun vazgeçilmezidir. Asırlar boyunca tarih sayfaları bunu böyle yazmış, böyle bellemiştir.

Çünkü Vatan: Türk Milletine atalarından emanet, burçlarında ay yıldızlı bayraklarımızın dalgalandığı gururudur.

Çünkü Vatan: Gelecek nesillerimizin istikbali, yaşam geleceklerinin ele geçirilemeyen, geçirilemeyecek son kalesidir. Türk Milleti için vatan söz konusu olduğunda, ona olan bağlılık her şeyden önde gelir.

Dünya var olduğu sürece Türk Milletinin önceliği daima vatan olacak, ülkemiz ne zaman dara düşse; nice Koçyiğitlerin: ”Önce Vatan” sesleri duyulacaktır.

Bu kritik bir süreçte bizlerin ihtiyacı olan yegâne şey kardeşliktir. Hakka, hukuka riayettir. Bunu sağlamanın yolu da; ülkemizi yönetenlerden siyaset arenasında görev alanlara, hukukçusundan akademisyenine, iş adamlarımızdan sade vatandaşlarımıza kadar birbirimize karşı anlayışlı olmaktan, saygı ve sevgi bütünlüğü içinde davranmaktan geçmektedir.

”Ne Mutlu Türküm Diyene”

 

 

Önceki İçerikİYİ Parti’de İşler İyi Gidiyor
Sonraki İçerikDeğişmeli miyiz, Değiştirmeliyiz miyiz?
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.