Üçüncü Bölüm: Sevr’de Milletimizi Esir Alamayan, Bu Gazi Toprakları Ele Geçiremeyenler;

103

Yaklaşık bir asırdan bu yana, türlü yöntemlerle hala vatanımızı ele geçirebilmenin çeşitli uygulamalarını yapmanın peşindeler! Bu uygulamalar illa ki savaşarak ülkemizin ele geçirilmesi anlamına gelmemelidir!

Dünyayı tehdit eden terör belası, günümüzün en önemli silahıdır. Bu silah 1984 yılından beri ülkemize çevrilmiş, canımıza da, malımıza da kast etmiştir.

Pek çok yiğidimiz, bu alçaklıkları önlemek uğruna hayatlarını severek feda etmiş şehit, gazi olmuştur. Ülkemizin ekonomisi, büyük bir enerjisi, bu belayı savuşturmak, önlemek adına kullanılmış, kullanılmaya devam etmektedir.

15 Temmuz 2016 yılında ülkemizi ele geçirmek amacıyla, yüzünü tüm alçaklığıyla gösteren FETÖ darbe teşebbüsü, bu hainliğin en çarpıcı uygulamasıdır.

Ülkemizin son beş yılında AB ülkeleriyle, ABD ile Ortadoğu’da gelişen olaylar nedeniyle yaşadığımız sorunlara,

Suriye’de gelişen süreç nedeniyle ülkemize sığınan milyonlarca göçmenin yurdumuzda yaratmış olduğu sıkıntılara,

Yine Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle doğu komşumuz Rusya ile turizm ve dış ticaret, sosyal ve kültürel ilişkiler v.b hususlarda yaşanan olumsuzluklara bakıldığında:

Ülkemizin aydınlık, çağdaş yarınlarını gösteren yapısı böylesi bir görüntüyü hiç de hak etmemektedir.

Gelişen bu olaylar analiz edildiğinde, işte tam da bu noktada:

Milletimizin ”manevi ve milli moral gücü” tehdit altında olduğu görülecektir.

Bu gücümüzün ne anlama geldiğini daha iyi bilen, anlayan emperyalist güçler ve onlarla bağlantılı hainler; aşağı yukarı yüz elli yıldır bu gücümüzü törpülemekte, aşındırmakta, yıpratmakta, yok edecek kıvama getirmenin peşindedirler. Bana göre en büyük tehdit ve tehlike de budur.

Ortadoğu’da bugün yaşananlar, geleceğimize tehdit eden önemli gelişmeleri ihtiva etmektedir. Ülkemizin güneyinde terör silahının kullanılması, desteklenmesiyle kurulmaya çalışılan adı konmamış ama hedefi belli yönetim/lerin oluşturulmasının,

Ülkemizin güneyinde açılmaya çalışılan Kürt koridorunun, Ortadoğu’nun parçalanarak paylaşılması hedeflerinin yanı sıra;

Bu süreç: Ülkemiz üzerinde Sevr hayallerinden vazgeçmeyen kimi ülkelerin iştahını kabartmış durumdadır!

Ancak büyük Türk Milleti coğrafyamız, tarihi ve kültürel zenginliğimiz, milletimize has özel niteliklerimizle büyük bir ulusun temsilcileri olarak yaşadığımız coğrafyanın hala en güçlü ülkesiyiz.

Bu ‘gazi topraklar’ adeta bir kan çanağı içinde bize vatan olmuştur. Bu son vatan parçamız, istiklalimiz uğruna nesillerce evladını seve seve feda eden atalarımızın emanetidir.

Büyük Türk ulusu, dünya coğrafyasının neresinde yaşarsa yaşasın bunun bilincinde, anayurdumuz Türkiye’mizin ebediyete kadar yaşaması için elinden gelebilecek her şeyi yapmanın kararlılığındadır.

Bir zamanlar ‘milliyetçiliği ayaklar altına alanlar da” yaşadığımız coğrafyada bir ve beraber olabilmemizin yurdumuz üzerinde esen tehlike rüzgârlarını, türlü tehditleri bertaraf edecek en önemli gücümüz olduğunu anlamışlardır.

Ancak bu güç sözle, hamasetle değil, çok çalışarak, milli varlıklarımızı har vurup savurmadan, kendi öz kaynaklarımızla üreterek ama her şeyden de önemlisi ilmin ve aklın ön planda olduğu, çağdaş eğitimle donanmış nesiller yetiştirerek olacaktır.

Büyük Atatürk’ün: ”Hayatta en hakiki mürşit (doğru yolu gösteren, kılavuz) ilimdir” sözü geleceğimizin teminatıdır. Milli ve ulvi değerlerimiz, birlik ve beraberliğimiz ise ülkemize yönelik tüm tehditleri bertaraf edecek en önemli güç kaynağımızdır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:

KAHRAMAN TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ;

Öncelikle şu sıralarda devletimizin ulusal güvenliği ve bekası için Suriye’de yuvalanmış tüm terör örgütlerine yönelik temizlik harekâtında görev alan. Yağmur, kar, bora, fırtına demeden vatan ve vazife uğrunda gerektiğinde hayatlarını seve, seve feda eyleyen aziz şehitlerimizi minnet ve saygıyla anıyor; tüm silah arkadaşlarımı, kahraman Mehmetçiklerimizi sevgiyle selamlıyorum.

Yüce Rabbim, yar ve yardımcıları olsun.

Her kim olursa olsun; sınırlarımızın dibinden ülkemizi, Büyük Türk Ulusunu tehdit etmeye kalkışanlar, birlik ve beraberliğimize kast edenler; Mehmetçiğin muzaffer süngüsüyle hak ettiği dersi alacaklardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri hala dünya silahlı kuvvetleri arasında silah, disiplin ve moral gücü ile temayüz etmiş, dünyanın en güçlü orduları arasındadır.

Çünkü Ordularımız bu gücü; Yüce Türk Milletinin öz varlığından, Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö 209 yılından bugüne ardında bıraktığı o muhteşem tarihçesinden alır.

Ama ne acıdır ki, böylesine güçlü bir ordu; alçak FETÖ hainlerinin her bir kuvvetin içine sızmasıyla yıllar öncesinden başlayan bu sancılı süreçte:

”Ergenekon, Balyoz” adıyla anılan, sahte belgelerle kurgulanmış bu kumpas davalarında; Türk ordusunun vatanına sadakatle bağlı pek çok yiğit komutanı haksız ve hukuksuz bir şekilde yıllarca ceza evinde tutulmuş, yargılanmış çoğu da ömür boyu hapis cezası almıştı.

Bu konuyla ilgili unutulmaması gereken en önemli husus; 12 Haziran 2007’de başlayan bu akıl tutulmalı süreçte, böylesine kurgulanmış bir senaryonun uygulanmasına neden müsaade edildiği, bu süreçte kimlerin, hangi makam sahiplerinin rol aldığıdır…

Bunun yanıtı henüz net bir şekilde verilmiş değildir! Ancak yıllar sonra da olsa tarihin unutmaz hafızası bu gerçeği tekrar hatırlatacak; işte o zaman kimin hangi rolü oynadığı, bu dönemde siyaseten bulunanların kimler olduğu, oynadığı rol anlaşılmış olacaktır.

Çünkü bu sürecin siyaset tarafında içte ve dışta nelerin nasıl yaşandığı henüz net değildir. Zaten yargılama süreci de devam etmektedir.

Bu kumpas davalarına muhatap olan tüm komutanların suçsuzlukları ispatlanmış, çoğuna maddi, manevi tazminatlar da ödenmiştir.

Yıllar öncesinden planlandığı anlaşılan ‘Ergenekon ve Balyoz Kumpaslarını’ yöneten, yargılayanların tamamına yakını, alçak FETÖ örgütüne mensup oldukları, yardım ve yataklık ettikleri için şimdi de onlar yargıya hesap vermekte, az da olsa bir kısmı yurt dışında kaçak yaşamaktadır.

Sonuç olarak demem odur ki, ardımızda kalan bu kumpas döneminde; Türk Silahlı Kuvvetleri büyük bir sınav vermiş, içine sızmış hainlerin büyük bir kısmı temizlenmiş, bu akıl tutulmalı süreçten daha da güçlenerek çıkmıştır.

Şu gerçeği de sade vatandaşından ülkemizi yöneten en yüksek makam sahibine kadar herkes bilmelidir:

Türk Silahlı Kuvvetleri; milletimizin bağrından çıkan, savaş meydanlarının yiğit askeri ”Mehmetçiği” yetiştiren, hiçbir zaman değişmeyecek peygamber ocağı vasfıyla; hala Türk Milletinin göz bebeği olup, vatanımızın korunup kollanması yönünde görevinin başında, dimdik ayaktadır.

Özellikle sınırlarımızın dibinde savaş çığlıklarının atıldığı bu kritik süreçte ordularımızın moralini güçlendirmek, onlara her konuda destek olmak, her makam sahibi ve her Türk vatandaşı için milli görevdir.

Mazisi zaferlerle dolu Şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerimiz;

Tarihin her döneminde vatan topraklarımızın, devletimizin koruma ve kollama görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Bugün de aynı kararlılık ve güçle görevinin başında, verilen her görevi canları pahasına yerine getirmeye devam etmektedir.

Hiç kimse şöyle bir kanıya kapılmamalıdır;

15 Temmuz 2016 da yaşanan o alçak kalkışma sonucunda ordularımız güç kaybına uğradı!

Böyle bir durum asla mevcut değildir, olamazda. Ordularımızın morali de, silah gücü de tamdır, eksiksizdir.

Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilemeye başladığı bu önemli dönemde ülkemizin üstlendiği rolü; kim ne derse desin çok önemlidir.

Kaldı ki, Suriye iç savaşının genişlemesiyle birlikte sınır boylarımızın dibine kadar genişleyen, giderek büyüyen bu kritik dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ezici gücünü bölgesel olarak hissettirmeye devam etmektedir.

Evet, günümüzün savaşları artık sanayi, ekonomi ve kültür zemininde verilmekte bu tür savaşın etkisini yaşanan coğrafyanın tüm insanları hissetmektedir.

Ama tüm modern silahları kullanan da insandır, onun zekâsı ve eğitim gücüdür. Türk Silahlı Kuvvetleri tüm personeliyle bu gücün en iyi temsilcisidir.

Savaşı yaşayan, bilen bir Muharip Gazi olarak; bu önemli konuyla ilgili söyleyebileceğim tek bir şey vardır; yüce Yaratan vatan topraklarımız da bir daha bize savaş denen o canavarın verdiği zararı, vereceği felaketi yaşatmasın.

Ancak şunu da belirtmem gerekirse; bir gün olur da bu gazi topraklar savaş denen felaket ile karşı karşıya kalırsa; hiç şüphem yoktur ki; gücünü Yüce Türk ulusundan alan ordularımız, bu felaketi defedecek vatan topraklarımızı koruyacak güç ve kudrettedir. Bunun içinde her türlü modern donanımıyla ordularımız görevi başındadır, tetiktedir.

 

 

Önceki İçerikTürk’ün Aklı
Sonraki İçerikHayatımızdaki Roller ve Pencerelerimiz
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.