Klasikler Sınıfına Dâhil Edilen Bir Aşk Romanı ALİ İLE NİNO

102

William Sharespeare’in (1564-1616) yazdığı ‘Antonius ve Kleopatra’ ile ‘Romeo ve Jülyet’, Fransız yazar Abbe Preuvost’un (1697-1763) yazdığı ‘Manon Lescaut’, Senaryosunu Erich Segal’in yazdığı, Ali MacGraw ve Ryan O’Neal’in başrollerini paylaştığı, ‘Lowe Story / Aşk Hikâyesi’ adlı film, Kırgızistan Türklerinden Cengiz Aytmatov’un (1928-2008) yazdığı ‘Cemile’ isimli hikâyesi, satış rekorları kıran aşk romanlarıdır.

‘Ali ile Nino’ isimli kitap, Bakü’de 1918-1920 yıllarında Komünist Rusya’sının işgalinin arifesinde Azerbaycan Türklerinden Müslüman bir genç olan Ali Han Şirvanşir ile Hıristiyan Gürcü kızı Nino Kipiani arasında yaşanan imkânsız aşk üzerine yazılmıştır. Bu roman 1937’de Viyana’da yayımlandığı zaman ‘yüzyılın aşk romanı’ olarak değerlendirilmiş; Romeo ve Juliet, Rüzgâr Gibi Geçti, Doktor Jivago gibi aşk romanlarıyla mukayese edilmiş, eserin Romeo ve Jülyet’in yerini alabilecek bir aşk hikâyesi olduğu ileri sürülmüştür.

Azerbaycan târihi, millî kimliği, Kafkasların siyâsî ve sosyal yapısı hakkında bilgiler veren eser, Azerbaycan’ın ‘millî romanı’ kabul edildi.

Yazarın hüviyeti hakkında târihçiler ve edebiyat araştırmacıları yıllar boyunca iki gruba ayrılmıştır: Bir grup kitabı Essed Bey adıyla bilinen Bakü doğumlu Lev Nussimbaum (1905-1942) ile Avusturyalı Barones Elfriede Ehrenfels’in (1894-1982) Kurban Said imzasını kullanarak birlikte yazdıklarını kabul ederken diğer grup kitabın Azerbaycanlı yazar Yusuf Vezir Çemenzeminli’ye ait olduğunu iddia ediyorlar. Büyük bir ihtimalle, ikinci iddia doğrudur.

Azerbaycan’ın bağımsızlık savaşı verdiği karışıklık ortamında geçen romanın kahramanı Ali Han Şirvanşir, soylu bir Türk ve Müslüman ailenin oğludur. Rus disipliniyle yetişmiş ve Avrupa’nın hayat tarzını benimsemiş, iyi eğitim görmüş, soylu bir ailenin kızı olan Nino’ya âşıktır. Ali Han Asyalı kültürünü benimsemiştir, Müslüman’dır. Nino Kipiani ise Avrupa kültürünü tercih etmektedir, Hıristiyandır. İki genç, aşklarını yaşatabilmek için mücâdele ederler.

Bu imkânsız aşkı yaşatabilmek, Doğu ile Batı arasındaki o görünmez ve fakat heybetli-sarp sınırı kaldırmak kadar zordur. Birinci Dünya Savaşı ve Komünist İhtilâli boyunca Ali, Müslüman ve Türk atalarının kültürüyle Nino’ya olan bağlılığı arasında bir seçim yapmak mecburiyetinde kalır.

Liseden mezun olduktan sonra, Ali, Nino’ya evlenme teklif eder. Nino’nun tereddüt içerisinde olduğunu görünce; tesettüre girmek, peçe giymek mecburiyetinde olmadığını, haremin parçası olmayacağını vaat edince Nino teklifi kabul eder. Ali’nin babası, kadınların Müslüman klasik bakış açısına sâhip olmasına rağmen, evliliği destekler. Nino’nun babası ise evliliği geciktirmeye çalışır. Anadolu kültürümüzde yaygın bir tâbirle: ‘Ne kızı verir, ne dâmâdı küstürür.’

Israrlar karşısında Nino’nun ailesi iki gencin evlenmesine râzı olur. Bu gelişme üzerine Nino, Ali Han’ı ailesi ve akrabalarıyla tanıştırmak üzere Tiflis’e götürür. Onlar Tiflis’teyken Nino, ona âşık Ermeni genç Melik Nahararyan tarafından kaçırılır. Durumu haber alan Ali Han, arkadaşlarıyla birlikte onlara yetişir ve Nahararyan’ı öldürür. Ali artık aranan bir suçludur; Dağıstan’a gider. Bir gün, Ali Han’ın dostu Molla Seyit, O’na Nino’yu getirir. İki sevgili evlenir. Rusya’da gerçekleşen ihtilalden sonra Ali Han artık aranan bir suçlu olmaktan çıkınca Bakü’ye dönerler. Bir müddet sonra Bakü’de Rusların silahlandırdığı Ermeniler ile çatışmalar başlar. Ali Han da çatışmalara katılır. Sonunda Ermeni-Rus birlikleri şehri istila eder. Olaylarda ailelerini, akrabalarını ve dostlarını kaybeden Ali Han, Nino ile birlikte İran’a gider. Nino, İran’ın bâzı gelenek ve

göreneklerini, kadercilik kavramını anlamakta ve kabullenmekte zorlanmaktadır. Nino’nun bu ülkeye alışamaması Ali Han’ı çok üzmüştür. Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’yü Rusyanın desteklediği Ermeni işgalinden kurtarmasından sonra Bakü’ye döndüler. Ali Han, Mehmet Emin Resulzâde’nin 28 Mayıs 1917târihinde kurduğu Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığı’nda memuriyete başladı. Nino ile bir kızları dünyaya geldi.

Bakü, 28 Nisan 1920’de Rus Kızılordusu tarafından işgal edilince, Ali Han, eşini ve kızını Tiflis’e gönderdi. Kendisi milis kuvvetlerine katılarak işgal kuvvetlerine karşı vatanını müdafaa ederken Gence Köprüsü üzerinde vuruldu ve şehit oldu.

Ali ile Nino’nun mâceralı hayatı, yaşadıkları Kafkas coğrafyasının târihi, sosyal, siyâsî ve iktisâdî hayatı ile birlikte romanın mevzuudur.

Ali ile Nino, ‘Kurban Said’in eseri olarak ilk defa 1937’de Viyana’da Almanca olarak yayımlanmış ve kısa zamanda 37 dile çevrilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hakkında çok konuşulan ancak bir süre sonra unutulan kitap 1969’da Yenia Graman adında bir şahıs tarafından İngilizceye çevrildi ve bu tarihten sonra ismi yeniden edebiyat dünyasında anılmaya başladı. Eser, 1971 yılında Türkçeye çevrildi, İngiliz oyun yazarı Christopher Hampton tarafından senaryo hâline getirildi ve 2015 yılında aynı adla filmi çekildi.

Ali Ekber Aliyev ve Azat Ağayev tarafından yayına hazırlanan Ali ile Nino romanı, Türkiye Türkçesine çevrilerek Haziran 2017’de yeniden yayınlandı. Bu baskıda yazar adı olarak Yusuf Vezir Çemenzeminli ismi görülmektedir.

Eserin başka yayınevleri tarafından yapılan çok sayıda baskısı vardır.

KAKNÜS YAYINLARI:

Mimar Sinan Mahallesi, Selami Ali Efendi Caddesi Nu: 5 Üsküdar, İstanbul. Telefon: 0 216-341 08 65 Belgegeçer: 0.216-334 61 48 e-posta: kitap@kaknus.com.tr // www.kaknus.com.tr

YUSUF VEZİR ÇEMENZEMİNLİ: Köklü ve asil bir aileye mensuptur. 1887’de Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde dünyaya geldi. İlk eğitimini kültürlü bir insan olan babasından aldı. İlk şiirini 17 yaşında yazdı. Resim ve karikatür çizdi. Dergi çıkardı. Bakü Fen Lisesi’ni bitirdikten sonra Ukrayna’da Kiev Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Tahsil yıllarında millî duyguları gelişti. Azerbaycanlı gençleri eğitti. Türk Ademi Merkeziyye Fırkası Müsavat’ın Kiev şubesini kurdu ve başkanlığını üstlendi. Daha sonra, yeni kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nce Ukrayna’ya diplomat olarak tâyin edildi. Rusça, Almanca ve İngilizceyi mükemmel konuşuyordu. Tahsilini tamamlayınca Ukrayna, Almanya ve Türkiye’de çalıştı. İstanbul’da bulunduğu yıllarda ‘Azerbaycan Edebiyatına Bir Bakış’ ve ‘Târihî, Coğrafî ve İktisâdî Azerbaycan’ adlı kitapları yayımlandı. 1920 yılında Rus orduları Azerbaycan’ı işgal edince İstanbul’daki görevi sona eren Yusuf Vezir, Paris’e gitti. Burada Avukatlık mesleğini icra edemeyince fabrikalarda işçi olarak çalıştı, Paris Haberleri Gazetesi’nde ‘Şark Mektupları’ başlığı altında yazılar yazdı. Sovyet hükümetinin çıkarttığı genel aftan yararlanarak Azerbaycan’a döndü. Kendisine, geçimine yetebilecek maaşla küçük memuriyetler verildi. Rusça-Türkçe (Azerbaycan lehçesiyle) Sözlük hazırladı. Roman ve tiyatro eserleri yazdı. Tolstoy, Turgenyev, Nevarov, Victor Hugo gibi yazarların eserlerini Azerbaycan Türkçesine çevirdi. 1937 yılında Sovyet yönetiminin, Azerbaycan edebiyat ve sanat dünyasından birçok tanınmış ismin tevkif ve idam edildiği ‘temizleme operasyonu’ sırasında işinden atıldı. 1938 yılında Özbekistan’da öğretmen ve kütüphane müdürü olarak iş buldu ise de 1940 yılında tevkif edilip Bakü’ye getirilerek sürgün ve hapis cezâsına çarptırıldı, 1943 yılında hapishânede vefat etti.

DERKENAR: LEYLA İLE MECNUN Türklerde ve İslam dünyasında sözlü edebiyattan günümüze intikal eden en tanınmış aşk hikâyesi, Leyla ile Mecnun’dur. Eserin aslı, bir Arap halk hikâyesidir: Necd çölünde yaşayan Benî Âmir kabilesinden Kays, Leylâ’ya âşık olur. Kabîle gelenekleri ve bâzı sebepler yüzünden Leylâ’nın babası, kızını Kays’a vermez. Başkası ile evlendirir. Kays, aşk acısı ile aklını kaybeder. Bu sebeple kendisine ‘Mecnûn’ (deli) denir. İyi olması için babası onu Mekke ve Medine’ye götürür. Fakat Mecnûn, orada iyi olmak için değil, aşkının ve dolayısıyla ıztırâbının artması için duâ eder. Bu vaziyette çöllere düşer, vahşî hayvanlarla dost olarak yaşar. Kays’ı sevmekte olan Leylâ da aşkının acısına dayanamıyarak ölür. Mecnûn bu haberden sonra daha çok üzülür, yanık şiirler söyleyerek çöllerde dolaşır. Sonunda, o da, acı içinde ölür. Aileleri, Leyla ile Kays’ı aynı mezara gömerler. Böylece yaşarken birleşemeyen âşıklar, ölümle birbirlerine kavuşurlar. Arap halk söylentilerinde aslı bu şekilde olan hikâye, şâirler tarafından işlenmiştir. Hikâyeyi ilk defa Azerbaycan Türklerinden Genceli Nizâmî (1141-1209) Farsça ve Mesnevî tarzında yazıya aktarmıştır. Sonraki yıllarda; Türk edip, şâir ve devlet adamı Ali Şîr Nevâî (1441-1501), Türk dîvan şâiri Fuzûlî (1480-1556) ve Osmanlı şâir ve târihçilerinden Sinan Behiştî Çelebi 1506 yılında Leyla ile Mecnun adlı eserler yazdılar böylece Leyla ile Mecnun hikâyesini Türkleştirdiler. Günümüzde, ‘Leyla ile Mecnun’ denilince, Fuzûlî’nin eseri akla gelmektedir. İNCİLER: Gidenler bir çok şey ekmiştir bize Biz de ekmeliyiz gelecek neslimize. Genceli Nizâmî ‘Karıncayı bile incitmem’ deme. Karınca, ‘bile’ kelimesinden incinir. Söz söylemek irfan ister Anlamak insan… Fuzûlî İş yapmak isteyen imkân bulur İstemeyen bahâne arar. Ali Şîr Nevâî

KUŞBAKIŞI:

UYURGEZERLER – Avrupa, 1914’te Savaşa Nasıl Girdi?

İmparatorluklar çağını bitirip millî devletleri doğuran Birinci Dünya Savaşı’nın kanlı günlerine Avrupa hangi şartlarda gelmişti? 1914’ün fitilini ateşleyen hâdiseleri ve sayılı günler için krizi ileri safhalara taşıyan, devletlerarası yanlış anlaşılmaları deşifre eden Cambridge Üniversitesi tarih profesörü Christopher Clark yeni kaynaklar ışığında yola çıkıyor.

15,5 X 23,5 santim ölçülerinde, 704 sayfalık kitabı Türkçeye Cem Demirkan çevirdi, Ekim 2017’da yayımlandı.

Yazara göre, emperyalist politikalara eşlik eden bitmek bilmeyen hırs ve toprak sevdası, 19. yüzyılda en kaliteli başaklarını veren Avrupalı aydınlar grubunun 100 yıl içerisinde yok olmasına sebebiyet vermiştir. Avrupa târihinin o zamana kadar gördüğü en acılı günlerin öncesine okuyucuyu misafir eden yazar, roman kurgusu içinde heyecan dolu bir târihî yolculuğa çıkarıyor.

Savaşa giden yolu St. Petersburg, Viyana, Berlin, Londra, Paris ve Belgrad arasında dakika dakika, nefes kesen bir üslupla adımlarken, savaşın Balkanları başlangıç adresi seçmesinin sebeplerini, şu sorunun cevabında arıyor: ‘Avrupallar ne oldu da savaşın tek çâre olduğuna topyekûn ikna oldular?’

Yazar Clark’ın bu soruyu merkeze alarak savaş öncesi Avrupa’nın sosyo-ekonomik tahlilini yaptığını görüyoruz. Başarısız politikacıların koltuklarında oturmaya devam etmek için koskoca bir kıtayı nasıl ateşe attıklarını görünce, bugün yaşanan milletlerarası gerilimlere endişeyle yaklaşmakta ne kadar haklı olduğumuzu fark ediyoruz.

PEGASUS YAYINCILIK TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.

Gümüşsuyu Mahallesi, Osmanlı Sokağı Nu: 27/9 Taksim, İstanbul. Telefon: 0.212- 23 50 Belgegeçer: 0.212-244 23 46 e-posta: info@pegasus.com // www.pegasus.com

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN EKONOMİK VE SOSYAL TÂRİHİ – 1

‘Tarihçilerin Kutbu’ olarak anılan Prof. Dr. Halil İnalcık, orijinali Cambridge Üniversitesi tarafından yayınlanan bu eserinde Osmanlı Cihan Devleti’nin, 1300-1600 yılları arasındaki ekonomik ve sosyal yapısını inceliyor.

Eser aynı zamanda, İkinci Dünya Savaşına kadar siyâsî ve askerî olaylardan ötesini sorgulamayan tarihçilik yaklaşımının, sosyal ve iktisâdî boyutların da eklenmesiyle zenginleştirilen dünya târihçiliğinin, Osmanlı târihi bölümüne dâir çalışma olarak hazırlanmıştır.

Bu çalışma, gelecek nesil târihçiler için daha derinlemesine çalışmalar bekleyen yeni gündem maddelerini ve metodolojik örneklerine de yer veriyor. Eser, 1600-1900 yıllarını inceleyen ikinci cilt ile tamamlanacaktır.

15,5 X 23 santim ölçülerinde, 652 sayfalık kitap, Ekim 2017’de yayınlandı.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat:4 Beyoğlu, İstanbul (T. İş Bankası Parmakkapı Şubesi üzeri) Telefon: 0-212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-252 39 95 www.iskultur.com.tr e-posta: info@iskultur.com.tr

YAKUP’UN KANATLARI

Misli Baydoğan’ın ‘Hû Diyen Karga-Selçuklu Hikâyeleri’ isimli kitabını bu sayfada tanıtmıştım. Bu defa ‘Yakup’un Kanatları’ isimli, 12,1 X 19,5 santim ölçülerinde 168 sayfada 18 adet hikâye ile Ekim 2017’de okuyucuya sesleniyor.

Hitaptaki hikâyelerin kahramanları, her gün çevremizde görebileceğimiz insanlar. Onlardan hikâye çıkarmak hayli zordur. Fakat Misli Baydoğan, Psikolog Doktor olması hasebiyle, her bir kahramanda, okuyucularının alakasını çekecek okuma arzularını diri tutacak özellikler buluyor.

Bu kahramanlardan biri de öğretmen emeklisi Besim Bey’dir. Belki de sizin ilkokulda, ortaokulda öğretmeniniz… Veya öğretmeninize çok benzeyen biri…

Besbelli evde Semih’in bir misâfiri vardı. Bu seferki kimdi acaba? Oğlu, küçüklüğünden beri arkadaşlarını eve yatıya getirmeye bayılırdı. Sâdece arkadaşlarını mı? Sokakta bulduğu yavru kediler, yaralı güvercinler, bacağı kırık koca köpekler az mı evin başköşelerine kurulmuşlardı? Hem de Besim Bey’in bütün itirazlarına rağmen. Fakat Semih ne yapar eder, babasının ağzından girip burnundan çıkar ve onu her defasında kendi silahlarıyla vurmayı başarırdı. Oğlu, ‘Bana merhameti, vicdanı öğreten sensin şimdi

bu zavallı canlıyı sokakta ölüme mi terk edelim yani, sunduğun alternatif bu mu gerçekten baba!’ diye çıkıştığı anda Besim Bey’in karşı koyuşları tükenir, süngüsü düşerdi.’

Bu defa oğlunun yatılı misâfiri, giyimi kuşamı, saçlarının rengiyle eşcinsel olduğu şüphesini uyandıracak bir gençti.

Semih’le arkadaşı İsmail konuşurlarken Besim Bey yanlarına gitti. Bacak bacak üstüne atmış durumda oturan İsmail derhal toparlandı. Üçlü sohbet ilerledikçe, Besim Bey’in, İsmail hakkındaki şüpheleri sebebiyle mahcubiyeti arttı, kendisini tutmasaydı özür bile dileyecekti.

Şehitler için yapılacak yürüyüşe katılmak üzere evden ayrılmakta olan gençleri uğurlarken, özür yerine geçecek cümleleri zorlukla söyleyebildi:

-İsmail, evladım, istediğin zaman gelip bizde kalabilirsin. Sofra her gün kuruluyor. Allah ne verdiyse birlikte yeriz.

Hikâye, Türklerin güzel bir deyişi olan; ‘İnsanlar, dış görünüşleriyle karşılanırlar, -iç görünümleri demek olan- düşünceleriyle uğurlanırlar.’ Cümlesinin mükemmel bir açıklamasıdır.

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş. İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50 Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr

KISA KISA / KISA KISA…

1- SON MASAL: Levent Kent / Epsilon Yayıncılık.

2- AŞKIN ÇOCUKLARI: Muzaffer Yünlü / Bilgeoğuz Yayınları.

3- CUMHURİYETİN DEMOKRASİYLE İMTİHANI: Ahmet Yıldız / Nesil Yayın Grubu.

4- ŞAİR DEDİĞİN: Ali Çolak. / Kapı Yayınları:

5- TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ TÜRKÇE SÖZCÜKLERİN KÖKEN BİLGİSİ SÖZLÜĞÜ: (Tıpkıbasım), Prof. Dr. Tuncer Gülensoy / Türk Dil Kurumu Yayınları.

 

 

Önceki İçerikMilli de Değil, İttifak da Değil.. İltica
Sonraki İçerikSorguluyorum
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.