Osmanlı Devletiydi Hedef Dün, Türkiye Cumhuriyeti Oldu Bugün

98

“Bediüzzaman’ın, Osmanlı’yı dağılmaya götüren süreçte önemli rol üstlenen siyasî kulüpler ve muhtariyet talepleri için dile getirdiği endişeler, son dönemde telâffuz edilen eyalet veya federasyon sistemi gibi formüller için de geçerli.

“Nitekim İmralı’dan sâdır olan mesajlarda bir taraftan ‘Federasyon talebinden vazgeçtik’ denilirken, diğer taraftan belediyeleri, yerel meclisleri, eğitimi, sporu, güvenliği, hatta savunması ile ayrı bir örgütlenmeden söz edilmesi, bu endişelerin haklılığını gösteriyor.

“İşin garibi, bilhassa eyalet ve federasyon fikrinin Güneydoğu özelinde gündeme gelmesine, bölgede terörle mücadele gerekçesiyle 12 Eylül-Özal yapımı OHAL bölge valiliği sisteminin yıllarca uygulanması da hatırı sayılır katkılarda bulundu.

“Bu noktada, zaman zaman gündeme gelen ‘Kuzey Irak’ın Türkiye’ye ilhakı (katılması)’ gibi fikirlere de dikkatli yaklaşmak gerekir.

“Hele şu şartlarda böyle bir konu, Türkiye için tehlikeli bir tuzaktan başka bir şey olamaz.

“Çünkü oradaki oluşum büyük ölçüde işgal güçlerinin ve İsrail’in hesapları istikametinde şekillendirildi. Ve bölgedeki özerk Kürt yapılanmasından Bağdat da rahatsız. Nitekim bu rahatsızlık bilhassa petrol paylaşımı kavgalarında zaman zaman açığa vuruluyor.

“Böyle bir federe ve özerk yapıyı Türkiye’ye entegre etme gibi bir konunun gündeme getirilmesi, aynı yapının Güneydoğu odaklı olarak Türkiye’ye de taşınması, petrol kavgalarına bizim de bulaştırılmamız, Bağdat’la ve Arap âlemiyle ilişkilerimize yeni sorunların eklenmesi gibi sıkıntılı sonuçlar doğurur.

“Türkiye bu tuzağa düşmemeli, onun yerine Irak’la 1950’lerin Bağdat Paktına benzer bir ittifakı yeniden ihya etmeğe çalışmalı.

“Ve işgal sonrasında Irak’ta oluşan yapının buna uygun hale getirilmesine katkı sağlamaya gayret etmeli.

” ‘Zaman-ı istibdadın hâkim-i manevisi kuvvet idi. Kimin kılıcı keskin, kalbi kası (katı) olsa idi, yükselirdi. Fakat zaman-ı meşrutiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hakimi, ağası haktır, marifettir, kanundur, efkâr-ı âmmedir (kamuoyudur); kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir.’

“Devamında, ilmin yaşını aldıkça artacağını, ama kuvvetin ihtiyarladıkça eksileceğini hatırlatan Said Nursî, kuvvete dayanan Ortaçağ hükümetleri çökmeye mahkûm iken, asr-ı hâzır hükümetlerinin ise ilme istinat ettikleri için Hızırvâri bir ömre mazhar olacaklarını (kavuşacaklarını) vurguluyor.

“Ve Kürtlere seslenerek: ‘Sizin bey ve ağa, hatta şeyhleriniz dahi, eğer kuvvete istinat ile kılıçları keskin ise, bizzarure (ister istemez) düşeceklerdir; hem de müstahaktırlar (bunu hak etmiş olacaklardır)’ diyor ve akla dayanıp, baskı ve tazyik yerine sevgiyi esas alarak duygularını fikirlerine tâbi kılmaları hâlinde düşmeyip yükseleceklerini söylüyor.

“Fikirleri karıştırıp hürriyet ve meşrutiyetin, yani demokrasinin kıymetini takdir etmeyenlerin kimler olduğu sualine cevap verirken de, en baş sıraya ‘cehalet ağa’yı koyuyor.

“Böylece, kaba kuvvete dayanan ağalık sistemine vücut veren ve devamını sağlayan en önemli sebebin cehalet olduğu gerçeğine vurgu yapıyor.

“Eğer ağalık sisteminden şikâyet ediliyor ve bu yapının artık tarihe karışması isteniyorsa, yapılacak şey, kişileri hedef alıp gereksiz sürtüşme ve polemiklere meydan vererek bu sistemin ömrünü daha da uzatmaktan başka bir sonuç vermeyen suçlama ve dayatmalarda bulunmak yerine, bu çok ilginç ve orijinal izahlar çerçevesinde akıl, bilim ve vicdan esaslı eğitim programlarıyla, akıllara ve kalplere hitap ederek, pozitif bir sosyal değişim sürecini başlatıp istikrarlı bir şekilde sürdürmek olmalı.

“Cehalet ağası ancak akıl, ilim ve hikmetle yenilir.”

(Kâzım Güleçyüz – Ömer Ergün)

 

 

Önceki İçerikİYİ Parti’de Merak Edilenler
Sonraki İçerikHayati Mesajlar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.