Kur’an şüphesiz ki, açık bir şekilde, iki cihan yani hem dünya hem ahiret saadet ve mutluluğuna ulaştırır. İnsanı ona sevk eder / götürür. Kimin şüphesi varsa, bir kere Kur’an’ı okusun, dinlesin, baksın ne diyor Kur’an? Kur’an’ın verdiği meyveler / netice ve sonuçlar; mükemmel ve tamdır. Bugün de böyledir. Yarın da böyle olacak bir mahiyettedir. Öyle ise Kur’an ağacının kökü; hakikattedir. Hayattardır. / Canlı ve taptaze bir mahiyet arzeder. Çünkü meyvenin hayatı, ağacın hayatını gösterir.
Nitekim, her asır ve yüzyılda; ne kadar Peygamber Efendimiz’in vârisi hükmünde olup, onun meslek / yol ve gayelerini hayata geçirmeye ve uygulamaya çalışan “Asfiya” denen âlim zatlar yani bilim adamları varsa; hepsi Kur’an ağacının yetiştirdiği meyvelerdir.
Bunlar gibi evliya / veli zâtlar; Allah’ın yakınlığını kazanmış olan mükemmel / kâmil ve olgun kimseler de, Kur’an ağacının canlı, nurlu meyveleridir.
Kimileri de çeşitli emare / belirti ve izlerden neş’et eden / meydana gelen, güçlü bir sezgi ve seziş demek olan, sayısız hads ve kanaatle Kur’an’a eğilmişlerdir. Ve görmüşlerdir ki, Kur’an hem ins / insan, hem cin, hem meleklerin makbûlüne / kabûlüne mazhar olmuştur.
Aynı zamanda Kur’an bütün bunların mergûbuna / rağbetine mazhar olmuştur. Nitekim Kur’an okunduğu zaman; onlar iştiyakla / çok kuvvetli bir istek ve arzu ile, onun etrafında pervane gibi toplanmışlar ve toplanıyorlar.
Kur’an vahiydir. Allah tarafından Hz. peygamber’e “Allah”, “Kâinat”, “İnsan”, görünen âlem / “Şahadet Âlemi”, görünmez âlem / “Gayb Âlemi” ve saire hakkında bildirdikleridir. Bununla beraber Kur’an; aklî / akılsal ve mantıkî / mantıksal delil ve kanıtlar ile teyit edilip doğrulanmış ve tahkim edilmiş / kuvvetlendirilmiştir.
Nitekim olgun / kâmil, iyi yetişmiş akıllı kimseler; Kur’an için aynı müspet görüşte birleşmektedirler. Başta kelâm ilmi âlimlerinin allâmelerinden / en bilginlerinden olan İbni Sina, İbni Rüşd gibi felsefe dâhîleri; fikir birliği ile “Kur’an Esasları”nı kendi metod, usul ve delilleriyle ispat etmişlerdir.
Kur’an, selim fıtrat yani doğru ve doğruluk üzerinde kalmış, bozulmamış yaratılış sahiplerince de doğrulanmış, gerçekliği kabul edilmiş İlâhî bir kitaptır. Eğer bir ârıza, bir maraz / bir hastalık olmazsa, her bir selîm fıtrat / sağlam yaratılış onu tasdik eder. Çünkü vicdan ve kalb rahatlığı onun yani Kur’an’ın nur ve ışıklarıyla olur.
Demek, selîm fıtrat / bozulmamış yaratılış hâli; vicdanın / İlâhî yol gösterişin inandırmasının şahadetiyle Kur’an’ı tasdik edip onaylıyor. Evet, fıtrat / yaratılışımız; hâl diliyle Kur’an’a der: “Fıtratımızın kemali / mükemmelliği sensiz olamaz.” Kaldı ki, Kur’an, apaçık bir şekilde görüyoruz ki; ebedî / sonsuz, daimî / bitimsiz bir mucizedir. İnsanı; benzerini ortaya koymakta âciz bırakan İlâhî bir beyandır. Her zaman mucizeliğini gösterir. Diğer mucizeler gibi sönmez, vakti bitmez; ebedîdir. Bu durumu sonsuz olarak devam ettirecek İlâhî mesajlar kaynağıdır.
Kur’an’ın irşad / doğru yolu göstermesi içinde; öyle bir genişlik var ki, bir tek dersinde İbni Sina gibi en dâhî feylesof, en âmî / sıradan bir Kur’an öğrencisi ile diz dize aynı dersi okurlar, derslerini alırlar. Hatta bazen olur ki, o âmî / sıradan bir adam, kuvvet ve iman saflığı / temizliği bakımından, İbni Sina’dan daha ziyade istifade eder / yararlanır. Hem, Kur’an’ın içinde öyle bir göz var ki, bütün kâinatı / evreni görür, ihata eder / sarar. Bir kitabın sahifeleri gibi kâinatı göz önünde tutar. Tabakalarını ve âlemlerini beyan eder.
Bir saatin sanatkârı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif eder; Kur’an dahi, elinde kâinatı tutmuş, öyle yapıyor. Nitekim, Şanı Büyük Kur’an: “Fa’lem ennehu lâ ilâhe illallah.” / “Bil ki: Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.” (Muhammed: 19) der, vahdaniyeti (Allah’ın birliğini) ilân eder.
Kur’an hemen her zaman
Okunmalı durmadan
Zaman dursa bile
Zamanlar üstü Kur’an