“Türkçemiz konusundaki tartışmalarda neredeyiz?” diye artık kimse sormuyor. Çünkü öyle bir tartışma yok. Oysa her yanımız eleştirdiğimiz ve bizden olmayan yabancı, hatta uyduruk kelimelerle dolu. Geriye dönüp şöyle bir bakıyorum da meğer bir zamanlar yapılan “Türkçe” tartışmaları ne kadar önemliymiş.
Güzel Türkçemiz tartışmalarını 1950’li yıllardan beri yaşarım. 1960’lı üniversite yıllarımda ise bu tartışmalara katıldım. Türkçeyi önce edebiyat öğretmenleri sevdirir. Öğretmenlerim Abdurrahman Celkan, Sevgi Özen(Kasap), Erdem Paze, Reşit Koltuk(Kaz), Turgut Sağım(Kamış) ders vermeselerdi Güzel Türkçemizi sahiplenmem de gereği kadar olmayacaktı. Abdurrahman Celkan “aman unuttum defteri” yaptırmıştı, unutmamamız için. Sevgi Esin derslerde adı geçen kitap ve yazarla tanıştırdı bizi. Varlık Yayınları ve dergisine abone olmuştuk. Reşit Koltuk okuduğu Fuzuli şiirleri başta olmak üzere Divan Edebiyatını sevdirdi öğrencilerine. Ben de hemen anlayamadığım kelimeler için Mustafa Nihat Özon’un Osmanlıca-Türkçe Sözlüğünü almıştım. Daha yaşım 15. Parasını da babam kitap deyince hemen çıkarıp verirdi. Lise ikide Nurettin Topçu’nun Felsefe ve Sosyoloji kitabında bilmediğim kelimelerin manasını bu sözlükten açıp öğreniyordum. Turgut Sağım eleştirileriyle yönlendirirdi.
Aynı yıllarda 27 Mayıs Askeri Darbesi dolayısıyla göz altına alınmıştım. İfadeyi Cumhuriyet Müddeiumumisi almıştı. Bunun manasının da “savcı” olduğunu yaşayarak öğrendim.
Türkçe Tartışmaları
1960’lı yıllarda Türkçe Kur’an tartışması hızlanmıştı. Yazar Kadircan Kaflı Tercüman’da Türkçe “Kur’an okunmaz” derken, Osman Nuri Çerman da Kemalizm Dergisinde; kiliselerdeki gibi camilere sıralar konarak, Türkçe ibadet edilmesini savunuyordu. Sonra bir öztürkçe akımı başladı. Buna göre hostes gök konuksalavarttı, istiklal marşı ulusal düttürüydü. Ayrıca dilimizde ne kadar Arapça, Farsça kelime varsa ayıklanmalı görüşünü savununlar batı kökenli kelimelerin daha fazla Türkçeye girmesinden yanaydılar. Siyasi iradeye yaranmak için Türk Dil Kurumu bu minval üzere kelimeler türetiyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığını kuran Mustafa Kemal Atatürk’tür. İlk yaptığı tasarruflardan biri de Elmalılı Muhammet Hamdi Yazır’a Kur’an Mealini, İstiklal Marşı Yazarı Mehmet Akif Ersoy’a da Kur’un tercümesini sipariş etmek oldu. Elmalılı Hamdi Efendi’nin muhteşem çalışması Hak Dini, Kur’an Dili olarak yayınlandı. Mehmet Akif Ersoy’un muazzam çalışması ise “tercümeler namazlarda dua olarak okutulacak” var sayımı ile yayınlanmadı, müterciminin vasiyeti üzerine yakıldı. Akif’in çalışmasının üçte biri kontrol etmek üzere gönderdiği İstanbul’daki arkadaşlarının muhafazasıyla ortaya çıktı, nihayet neşredildi. Şiir gibi bir Türkçe Akifinki. Bazı müfessirlerin iddiasına göre mevcut haliyle bu tercüme bir milat olarak “Akif’ten önce ve Akif’ten sonra” olarak değerlendiriliyor.
Dil Kimliktir
Bu tartışmalar meğer ne kadar ufuk gösteren çalışmalarmış da farkında değilmişiz. Ezanın Türkçe okunması kararı da çok tartışıldı, hatta uygulandı. 1950 yılında Demokrat parti iktidara gelince Ezanın kendi öz dilinde okunmasını yeniden hayata geçerdi. Çünkü bütün İslam coğrafyasında aynı dilde ezan ve Kur’an okunuyordu. Sorun anlamakta ve algılamakta düğümleniyordu.
Pamukkale Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Aysel Özçelik yaptığı bir çalışmada “Osmanlı Mebusan Meclisinde Türkçe Tartışması”nı görünce sevindim. Osmanlı toplumunda değişik diller ve dinler mevcuttu. Ancak hepsinin ortak yanı Osmanlı tabiiyetinde olması ve kendi ana dillerinin dışında Osmanlı Türkçesini konuşmalarıydı. Bir Rum, bir Boşnak, bir Hırvat, bir Ermeni, bir Bulgar, bir Kafkasyalı, bir Musevi, bir Ortadoğulunun tümü Osmanlı Türkçesi biliyordu. Ayrıca hepsi de din ve vicdan hürriyetine sahipti. Musikide, mutfak kültüründe, adabı muaşerette ise ortak yanları çok daha fazlaydı.
Bunlar nereden aklıma geldi?
Bendeniz her hafta İstanbul’un İstanbul olduğu bölgelerden birini mesela; Fatih, Sultanahmet, Beyoğlu, Üsküdar, Karaköy gibi semtleri gezerim. Son bayramda da maile Beyoğlu Tünel’den Galata ve Karaköy’e kadar adım adım dolaştık. Eskimez tarihi dokunun önemli bir bölümü buralarda yeniden restore ediliyor, yeni yerleşim birimleri olarak açılıyor. Bunlardan biri de Lügat 365 idi. Katmer’de Kayseri mantısı yedikten sonra hemen ilerisindeki bu dükkana uğradık. Burada ilk gözünüze çarpan “bazı kelimler çok güzel” sloganı oldu.
Kelimeler Hayatın Rotasını Değiştirebilir mi?
Can Yayınları Banu ve Onur Ertuğrul’un ortak bir çalışmasını yayınlamış. Bu yayın bir çok etkinliğe de yol açmış. İki araştırmacı yazar şöyle diyor “Bazı kelimeler çok güzel. Tüm hikaye bunun ayırdına varmamızla başladı. Tüm kelimeler güzel, fakat bazıları diğerinden daha güzel”
Ertuğrullara göre bu güzel kelimeler gündelik yaşantımızın gereksinimlerinden uzak, bugünün ideolojilerinden muaf, başka dertleri olan, türlü hikayesi olan kelimeler. Artık cümle içerisinde pek kullanılmadıklarından, vakur bir sessizlikle kaderlerini bekliyorlar. Hayatlarımızdan tümden ellerini, ayaklarını çekmezden evvel, son bir saygı duruşu bizimkisi. Çünkü gidiyorlar, gidecekler!”
Devamla şöyle diyor iki Banu-Onur Ertuğrul “Globalleşen dünyanın, yeniden hiyerogliflere dönüşünün arifesinde, son bir sun’i teneffüs bizimkisi. Emoji devri yaklaşıyor. Kelimeler ise hikayeleriyle, geçmişiyle, melodileriyle, anlamlarıyla ve zenginlikleriyle fazla ağır geliyorlar gündelik yaşantılarımıza.”
İki yazarın ortak çalışmasının bir yerinde de şöyle deniyor “Henüz ölmeden evvel kelimeler de hayatımızı şekillendirebilir mi? Hemdem kelimesini öğrendiğimde bir insanın yaşadığı boşluk duygusu, o ana kadar tatmadığı bir özlemi yaratabilir mi? Bir ihtimal olsun kelimeler de hayatımızın rotasını değiştirebilir mi? Arzularımızı, gayelerimizi önceliklerimizi sorgulatabilir mi?. Bizim kelimelerle ilişkimiz platonik bir aşk ilişkisi. Kelimeler ve birbirine sevdalı iki kişiyiz. Ulvi bir amaçla yola çıkmadık. Gündelik hayatın hengamesinden uzak, mağrur şekilde bir köşede duran kelimeleri, onları derdest eden popüler maceralar aracılığıyla yeniden tedavüle sokmaya niyetlendik. Kelimelerin ne kadar güzel şeyler olduğunu insanlara hatırlatmak, güzelliklerini popüler dille gösterebilmek,yeniden gündelik hayata karışıp görünür olmalarını sağlamak umuduyla çıktık bu yola. Kelimeleri dert ettik kendimize. Çünkü kelimeler derdimiz, kelimeler dermanımız.”
Bazı Kelimeler Gerçekten Çok Güzel; Adeta Bizi Anlatıyor
İki yazara göre mesela hissikablelvuku bunu çok iyi anlatıyor.. “adeta efsunlu bir kelime. Tek kişilik bir şarkı gibi nağmesiyle akıyor ve hülyalara gark ediyor insanı. İnsan bu kelimeyi duyunca, hep duymak istiyor. Düşündük ki bizim gibi bu kelimenin heyecanını yaşayan başkaları da vardır.” Gerçekten var. Galiba ben onlardan biriyim. Çarptı beni.
Şöyle altını çiziyor Banu Ertuğrul ve Onur Ertuğrul sona doğru “Türlü acıyı tarif etmekte ne kadar mahir bir dilimiz varmış meğer. Velhasıl kelimeler bazen feryadımız, bazen sitemimiz, bazen de isyanımız oldu. Her kelime bir umut oldu. Her kelime bir nefes oldu. Nefes aldık. Nefes verdik. Pek çok açıdan eleştirildik. Pek çok da övgüye mazhar olduk.”
Eskiden “İstanbul efendisi” derlerdi böyle güzel Türkçeyi kullananlara. Prof. Dr. Kaya Bilgegil rahmetli onlardan biriydi. Kendisini Erzurum’da asker iken Atatürk Üniversitesi’nde tanımıştım. Nurlar içinde yatsın ayrıca bu kelimeleri bizlere öğrettiği ve hatırlattığı için.
Lügat 365’deki o kelimelerden bazıları şöyle; teşebbüs, müstehzi(aşağılama), intizar(görme), tahayyül, havsala(kavrama), mütereddit, tumturak(gösteriş), sergüzeşt(macera), müstesna, müphem(belirsiz), müşkülpesent(zor beğenen), rayiha(koku), tevazu (alçakgönüllülük), yeknesak(devamlı), filhakika
(hakikaten), şapparig (şapur şupur), nazenin(ince), vuslat(kavuşma), mezkur (adı geçen), namütenahi (sonsuz), meşakkat(zahmet), bedbin(karamsar), peyderpey(azar azar), lalettayin (belirlenememiş), hissikablelvuku(hissetmek), hasbelkader(tesadüfen), tevatür (kesin olmayan), mamafih(bununla birlikte), teveccüh(yüzünü dönme), eyvallah (evet), behemehal(mutlaka), babayani(ağırbaşlı), kadirşinas(değerbilir), sermest (sarhoş), mücerret(soyut), meczup(cezbeden), halel(hasar), evsaf(özellikler), şikemperver(yemek seven), müptezel(saygınlığını yitirmiş), tahammülfersa (dayanılmaz), fevkalbeşer(üstün), layetezelzel(sarsılmaz), derekap( peşi sıra), biteviye(sürekli), muvazene(denge), kalendermeşrep (hoşgörülü), izzetinefis (saygı), müdana(minnet etme), safderun(kalbi temiz), bilakaydüşart (kayıtsız şartsız), harfendaz(laf atan), velhasıl(kısacası), teessüf(üzülme), muteber (değerli), edep(terbiye), pinhan(saklı), deryadil(anlayışlı), müselles(üçgen), bilahare(sonra), melankoli(hüzün), müsamaha(hoşgörü), ALİYÜLALA(iyinin de iyisi), çarnaçar(ister istemez), aksülamel(tepki), münvezi(yalnız), İLANİHAYE (sonsuza kadar), naif(sade), hakeza(bunun gibi), sairfilmenam(uyurgezer), pirüpak(tertemiz), münferit(tek başına), ümit var, muaf(bağışlanmış), hercümerç(kargaşa), letafet(incelik), aklıselim(yanlışı fark etmek), haletiruhiye (duygu), münhasır(kişiye özel), berhudar(mutlu), tevafuk(denk düşme), lafügüzaf(lüzumsuz söz), binaenaleyh(bundan dolayı), cihannüma(en üst), nazende (nazlı), melül(üzgün), fesuphanallah(şaşkınlık), layemut(ölmez), estağfurullah (teşekkür), diğerğam(önce başkasını düşünen), mağmum(gamlı), sinameki(mızmız), mütemadiyen(sürekli), mütevellit(doğan), sukutuhayal (düş kırıklığı), mezbele(çöplük), vakanüvis(tarihçi), mugalata(yalan yanlış söyleme), teşrikimesai(birlikte çalışma), tecessüs(merak), ketum(çok sıkı), kıtıpiyoz (düşük), hüsnükabul(güzel karşılama), Adabımuaşeret(görgü kuralları), maatteessüf(üzülerek), muaşaka(karşılıklı aşk), latife(hoş söz), mızmız (yakınma),AH(ıstırap), ezkaza(yanlışlıkla), sunturlu(şiddetli), VEFA(bağlı kalma), şekerrenk(kötü giden dostluk), tarütaze(taptaze), HENDEM(gerçek dost), hicap(utanç), cürmümeşhut (suç üstü), feyyat(çığlık), MEMDERT(derttaş), meftun(aşık), amenna(öyledir), ÇİĞERPARE(sevdiği kimse), alelekser(çok kez), pestenkerani(uydurma), KISMET, keenlemyekün(yokmuş gibi), NEZAKET, SÜKUT(susma), tevekkeli(boşuna), rehavet(gevşeklik), fecaat(açıklı durum), MUHAYYİLE(kurgu), DARBIMESEL(çarpıcı söz), Farzımuhal( farzedelim ki), vardakosta(iriyarı), MEYMENET(bereket), dilhun(içi kan ağlayan), mübrem(çok gerekli olan), makus(uğursuz), rüsva(kepaze), dirayet(hızla kavrama), AŞK, ehlikeyf(keyfine düşkün), tüfeyli(başkasından geçinen), istihfaf(küçümseme), amiyane(basit), akıbet(sonuç), EFSUNKAR(büyülü), efkar(dert, tasa), perdebirun (açık saçık konuşan), lafazan(çok konuşan), harikulade(eşi yok), kadim(eski zaman), bolahenk(hoş sohbet), payidar(devamlı), MUKADDERAT(kader), berceste(seçilmiş), cahıraş(yürek parçalayan), mütenasip (uygun), FAZİLET (meziyet), fevkalade(alışılmışın dışında), İNSAF(hakkaniyet), ÇİĞERGAH (çiğerin bulunduğu yer), Feriştah(en yetenekli), sallapati(özensiz), SAADET(mutlu), zinhar(asla), dilbaz (gönül eğlendiren), yaren(arkadaş), haddizatında(aslında), zarif(ince), haspa(hafif sevgi), HÜZÜN(burukluk), ehemmiyet(mühim), mest (sarhoş), elveda(ayrılık), palavra(uydurma),buse(öpücük), HAYSİYET(onur), mizaçgir(nabza göre şerbet veren kimse), mültefit(ilgilenen), HAYHUY( boş uğraş), meyus(ümitsiz) YUVA, zeyrek(aklı başında, haslet(özellik), EHVENİŞER (en az kütü olanı), zevahir(dış görünüş) teneffüs(nefes alıp verme) ve ALLAHA ISMARLADIK(veda sözü).
Bu kelimeler tişört oldu, poster oldu, defter oldu, çanta oldu, bardak oldu, kalem oldu, kitap oldu. İyi ki de oldu. Eskimeyen kelimeler yeniden hayatımızda.