Bir Durum Tespiti Sonrası. Ne Olacak Şimdi?

68

Bir husus canımı sıktı. Üzüldüm.

Üniversite yerleştirme sonuçlarının neticesi hiç de yarınımız için umut vermedi. En fazla dikkati boş kontenjanların sayısı dikkat çekti. Lisans ve ön lisansta boş kontenjan sayısı açık öğretim ile birlikte 279 bin 589’u buldu. Tüm kontenjanlar itibariyle doluluk oranı geçen yıl %95.3 iken bu sene %74.7’ye geriledi. Çoğu yerde kontenjan sayısı arttı ama talep düştü.

Hele bir de ÖSYM, 2017 ÖSYS yerleştirme sonuçlarının hatalı hesaplama yapıldığını açıklayıp da binlerce adayın bazılarını sevindirip, bazılarını perişan etmesi tamamıyla skandal oldu. Prof. Dr. Ahmet Ünal Yarımağan, Prof. Dr. Ali Demir’den sonra nihayet son ÖSYM Başkanı Ömer Demir de istifa etti.

Ayrıcalık ve Öncelik

Fotoğraf çok kötü, flu bile değil. İşte bir örneği; İşletme, fen bilgisi öğretmenliği, bilgisayar ve öğretim teknolojileri öğretmenliği ve uluslararası işletmecilik ile çevre mühendisliğine 8 üniversitede bir tane bile olsa öğrenci alınmamış, yerleştirilmemiş.

Mezunların türlerine göre de İmam Hatip Liseleri %18, Anadolu Liseleri %35, Fen Liseleri %55, Özel liseler %44, Özel Fen liseleri %59 olarak üniversiteye giriş imtihanlarında başarılı olmuşlar. Bu rakamlarda en fazla iddiasızlık ise kısa adı İHL olan İmam Hatip Liselerinde oluyor. Oysa hem öğrenci ve hem de okul sayısı da hızla artmış, çoğu okul İHL haline getirilmişti. Çünkü hükümet İHL üzerinde çok önemle durduğu gibi, çok ciddi yatırımlar da yapıyordu. Öyle ki “kolej” deniyor. Başta İlim Yayma ve ENSAR Vakfı olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşu da kamu gibi İHL önceliği ve ayrıcalığı içinde. Sadece İstanbul’da ENSAR 30 Bin İHL öğrencisine her gün üç öğün yemek veriyor.

Eğitim ve öğretimin devam ettiği günlerde İstanbul’da İHL Müdürü bir arkadaşıma “Hocam bir eliniz yağda, bir eliniz balda” dediğimde şaşırmıştı. “Dışarıdan öyle görünüyoruz değil mi?” deyince “Evet.. mesela yatılı İHL öğrencileri için bir veya iki kişilik odalar, içinde televizyon, buzdolabı, bilgisayar, kütüphane, lüks yatak, masa, sandalye ve klima olduğu söyleniyor. Bu kolej lafı da sanırım oradan çıkıyor.” dedim. Üzgündü, canı sıkılmış gibiydi “İçi seni, dışı beni yakar” deyip bir itiraf gibi açıklama yaptı;

Eksiklik Nerede?

-800 kadar öğrencimiz var. Okulumuzda çok amaçlı salonlar ve süper tesisler bulunuyor. Hepsi doğru. Ancak dersler boş geçiyor.

İnanamadım. Hem hükümet aşırı önem versin, hem de dersler boş geçsin. “Sanırım matematik, kimya, fizik, astronomi gibi derslerdir” dedim. Hayret etti.

-Maalesef meslek dersleri boş geçiyor. Söylediğin dersler dolu fakat Kur’an, hadis, fıkıh, kelam gibi esasa müteallik olan meslek derslerinin hocası yok!

İnanamadım. Çünkü İlahiyat Fakültelerinin de sayısı arttı, üzülerek yeniden sordum “Peki neden? O kadar çok teoloji eğitimi için yeni fakülteler açıldı ve çok mezun verdi?”

-Çünkü ilahiyat eğitim alan arkadaşlarımız artık İmam Hatiplerde öğretmenlik yapmak istemiyor, gözü Ankara’ya dikmiş bekliyor.

-Nasıl yani?

-Artık bürokraside söz sahibi olunca TRT başta olmak üzere dışişlerinden tut, enerji, ekonomi, maliye, bayındırlık bakanlıkları, merkez Bankası gibi her yerde görev almak istiyorlar. En azından bir personel dairesi başkanlığı falan. Makamı ve arabası olsun, sekreteri olsun, her gün günlük gazeteler gelsin, kurum yemekhanesinde ayrı masası bulunsun, önemli toplantılara katılsın, bazı yönetim ve denetim kurullarında ek görev verilsin gibi. Önünde örnekleri de var ve bu sayı her geçen gün artarak devam ediyor. İlahiyat mezunlarının çoğu artık öğretmen olmak istemiyor.

Müdür arkadaşımın son hatırlattığı daha da içimi yaktı; “Maalesef ibadet eden öğrencilerimizin sayısı da onda bire düştü. Her öğrencinin elinde pahalı bir akıllı telefon derste onunla meşgul. Öğrencilerimiz marka giyme peşinde.”

Burada lafını kestim “Diğer meslek okulu ve klasik liselerde de öyle.” Başını salladı. Belli ki içi yanıyordu.

Tarih Tekürrür mü Ediyor?! Hata Nasıl Yapıldı?

Hatırlar mısın 27 Mayıs darbesinden sonra harp okuluna giren askeri öğrenciler kendilerini hep yarının cumhurbaşkanı olarak görürlerdi. Çünkü devlet başkanları hep askerdi. Şimdi durum tersine döndü, her teoloji mezunu insanımız da kendisini belki de Bekir Bozdağ, Fikri Işık, Hakan Çavuşoğlu, Abdülhamit Gül, Mehmet Özhaseki, Nihat Zeybekçi, Osman Aşkın Bak, Bülent Tüfekçi, Numan Kurtulmuş, Naci Ağbal, Nurettin Canikli ve Ahmet Demircan gibi görüyor. 26 kişilik bir kabine en az 12 bakan İmam Hatip mezunu. Ancak İHL mezunlarının üniversiteye girişlerinde düşüş yaşanıyor.

Bu durumu yani eğitim, kültür ve medeniyet hareketindeki geriliği ilk gören yine imam hatip mezunu olan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Eğitim ve kültürde geri kalındığını, başarılı olunamadığını, değerlerden uzaklaşıldığını, bir yorulmuşluk hali olduğunu, aralarda defoluların bulunduğunu, bazılarının yolunu kaybettiğini açıklayıp durdu. Bunun muhatabı olan siyasiler ve bürokratlar da hiç üzerine almadı, istifanın da insan için oluğunu düşünmediler.

Bir Uyarı Daha

AK Parti Genel Başkan Yardımcılarından Mustafa Ataş da durumu fark etmiş ki partisini uyardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hatırlattığı AK Partideki bazı yöneticilerin metal yorgunluğunu, işini yapmayan embesililerden bu ülkenin kurtulması gerektiğini, akraba ilişkisi olmayanların ancak yönetimde görev alabileceğini, kendilerine ayak uyduramayanların ayrılması icap ettiğini, kendi şahsi çıkarları için siyaset yapmaya çalışanların önceliği millete hizmet anlayışına çekmek durumunda olduklarını, temel kriterlerinin de liyakat, ehliyet, emniyet ve dürüstlük olduğunu bildirdi!

Daha önce bu tespitleri yapanlara kızılıyor, dışlanıyordu. Artık bu noktaya gelinmiş görünüyor. Osmanlı Cihan Devleti çağın gerisinde kaldığı için çözüldü. Rasyonalist İslam Filozofu İbni Rüşt’ün “Tehafüt- tutarsızlık/dengesizlik” adlı eseri 16. Yüzyılda Avrupa’da 17 defa basılırken bütün Osmanlı kütüphanelerinde sadece 4 adet el yazması bulunuyordu!. Kitaptan uzaklaşılıyordu. Bunun sebebini politik hurafelerde ve hamasette aramamak gerek. Çünkü aynı Osmanlı parlamentoyu, Yargıtay’ı, Sayıştay’ı, Danıştay’ı, maarifi, mülkiyeyi, adliyeyi ve maliyeyi kuran cihan devletiydi. Tuğrası hala bu kurumların çoğunda asılıdır. Sultan 2. Abdülhamit bunu fark etti, Almanya’dan subaylar getirterek orduyu yenilemeye çalıştı. Yeni okullar kurdu. Peki günümüzde böylesi bir örtüşme var mı? Elbette yok değil.

Önce İnsan

Tarih vizyonumuz ve bilgimiz olmadan gelişmeleri değerlendiremeyiz. Osmanlı’yı tımar sistemi cihan devleti yaptı, sonra tarımdan sanayileşmeye geç kalındı. Çünkü daha sonraki zaman dilimindeki sorumlularda toplumsal, siyasi ve zihni ortam yeterli değildi. Bilim, hür düşünce, hukuk, iktisadi rasyonalizm, uzmanlık ve liyakat gibi çağın temel dinamikleri zihinlere ve yüreklere henüz sinmemişti.

Denetim ve denge de gevşemişti. Hukuk güvenliği ve kuvvetler ayrılığı zarar görmüştü. İtaat kültürü iyice yerleşmişti. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyen İslam Peygamberinin bu söylemini güçlüye biat ederseniz es geçersiniz. Yoksa sizi hizaya getirirler. Neticede suskun ve pasif bir toplum olunur.

Bütün bu gelişmelerde herkes nerede hata yapıldığını yeniden fark etmeli ve insana yatırım yaparak yola çıkmalı. Bu da önce eğitim, kültür, sanat, sorgulama ve medeniyet hareketi içinde olmakla başlar.