Müslümanlığı Müslümanlardan Değil Kur’an’dan Öğrenmek

84

Cat Stevens(1948-Marylebona) İngiliz bir pop şarkıcısı. Özellikle 1970’lı yılların başında daha 22 yaşında iken TeaForTheTillerman veTeasenAndTheFirecat adlı şarkı ve albümleriyle müzik dünyasını kasıp kavuruyordu. Konserlerini binlerce genç çığlık çığlığa izliyordu. Bir fırtına gibi girmişti sahnelere, salonlara, meydanlara. Medya sürekli ondan bahsediyordu.

İslam’ı seçerek (1977) Müslüman oldu. Yusuf İslam adını aldı.Hala Londra’da yaşıyor, 5 çocuğu var. 1980’li yıllarda Ankara’ya gelmişti. Türkiye Yazarlar Birliği olarak kendisini konuk etmiş, Başkenti tanıtmıştık. Yoğun talep üzerine TOBB salonunda bir konferans düzenledik. Salon ağzına kadar dolu, izleyiciler dışarıya taşmıştı. Ancak herkes Yusuf İslam’ın yanına yaklaşmak, elini sıkmak, yanağından öpmek, “hayır duasını” almak istiyordu! Programı ben sunuyorum. İzleyiciler birbirini iterek, sandalyelerin üstünden atlayarak, sloganlar atarak, tekbir getirerek  Yusuf İslam’a ulaşmak istiyordu. Bundan amaç sanırım sevap da kazanmaktı!. Panik ve arbede olmak üzeriydi. Anons ile salonu teskin etmeye çalıştım. Biraz da kızdım “Böyle devam ederse polis çağırmak durumunda kalacağız” dedim. Kısmı bir sükunet oldu. Geç de olsa Yusuf İslam konuşmasını yaptı. Çubuk Barajına götürdük bir grup arkadaşımızla beraber. Sohbet sırasında herkesin sorduğunu bizler de sorduk; Nasıl Müslüman oldun? Anlattı. Ancak o gün anlattıkları bugünün meğer ip uçları, işaret fişekleriymiş.

 

Kılıfında Kapalı Bırakılan Kitap

-İslam’ı ben Kur’an’dan öğrendim. Okudum ve anlamaya çalıştım. Yok eğer İslam’ı Müslümanlardan öğrenmeye çalışsaydım, dinimi değiştirmezdim. Bundan dolayı da mutluyum.

Yusuf İslam çok yavaş konuşuyordu. Sakal bırakmış, bir Halep zıbını giymiş, başında da sarığa benzeyen serpuşu vardı. Aşırı mütevazi bir resim veriyordu. Yusuf İslam İslam’ı Kur’an’dan öğrenmesini sürdürdü. Hamaset gösterisine girmedi, yeni ilahiler besteledi. Londra’da bir okul kurdu Müslüman çocuklar için. Mektep büyüdü, alaka da büyüdü. Şimdi okula bir de cami yaptırıyor. Bunu için birkaç sene önce İstanbul’a gelmişti. Bir yemekli toplantıda yardım talep etti. Aldı da. Benim aklımda kalanlardan camiinin iç süslemelerini ve seramiklerini rahmetli hayırsever insan Kale Bodur’un sahibi İbrahim Bodur üslendi.

Bu olay nereden aklıma geldi?

Günümüzde dünyada ve Müslümanlar arasında en önemli meselenin “ahlak” sorunu tartışmalarından dolayı hatırladım. İslam’ı kaynağından, yani Kur’an’dan öğrenmek. Oysa Kur’an her Müslümanın evinde  ya kılıfında, ya rafta var ama, İslam’ın ilk emri “oku” olmasına rağmen bu görevi yerine getirmekte insanlarımız zorlanır. Hele hele Kur’an ne diyor sorusuna geleneklerle, örflerle cevap verir, yine de yerine getirmemekte  hiç bir beis görmez. Mesela yalan söylemek, sevmemek, paylaşmayı ve üretmeyi bilmemek, mesela aldatmak ve aldanmak, temiz olmak, başkasını rahatsız etmemek vs.

 

Vur Fakat Dinle

Diyanet İşleri Başkanlığının 2017-2027 Stratejik Eylem Planı

araştırmasına göre; günümüzde dine olan alaka artarken, ahlaki değerlerdeki aşınma giderek yaygınlaşıyor. Özellikle de muhafazakar kesimde. Birlikte yaşama kültürü gelişmiyor. İmam Hatip lisesi ve İlahiyat Fakültesi mezunu sayısının kontrolsüz bir şekilde artması beraberinde kalite ve nitelik sorununu getiriyor. Vakıf ve derneklerin kontrolsüz şekilde cami ve Kur’an Kursu inşa etmesi problemli. Diyanet üzerinde de siyasi etkinin olduğuna dair toplumda genel bir algı var.

Diyanet kurumu çok önemli. Cumhuriyetle hayata geçirildi ve  ilk yaptıklarından biri de Kur’an Meali’ni Elmalılı Ahmet Hamdi Bey’e, tercüme işini de İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a verilmesi oldu. Halk, Kur’an ne diyor anlaması için bu hizmet hayata geçirildi. Diyanet modeli günümüzde Türk Cumhuriyetlerinde de örnek alınıyor. Diyanet elbette eleştirilir. Ancak günümüzde cemaatlerin Diyaneti hedef göstermesi ve eleştirmesi farklı. Akademik kaliteye tahammülsüzlükleridir. Öyle ki Osmanlılar döneminde bile cemaatlar, tarikatlar bir nizamname ile bağlıydılar, kesinlikle siyaset ve ticaretle meşgul olmazlardı. Bugün öyle mi?

Diyanet İşleri Ramazan’da çocukları camiye çekmek için onların camide oyun oynamasına, gülmesine, yaramazlık yapmasına  bile razı olarak, bundan hoşnut olmayanların namazını evlerinde kılmalarını önerdi. Çok şık bir gelişme. Bunlar bizim yarınımız.

 

Yeni Nesil Sorguluyor

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da İpek Özbey’e (29 Mayıs 2017 Hürriyet) açıklamalar yaparken “İslam dini Müslümanlar yüzünden mahcup” diyor. Sonra da ekliyor “Kendi yanlışlarımıza fetva verir olduk”

Ali Bardakoğlu’na göre; televizyonlarda reytingi yüksek programlarda en fazla İslam değil, menkıbeler anlatılıyor, göz yaşları dökülüyor. Maalesef din göz yaşı ve melankoli olarak sunuluyor. Şöyle diyor Bardakoğlu “Bugün İslam’ı gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler, kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler. . Dolayısıyla kurtarıcı bekleyerek vakit geçiriyoruz.. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik.. Piyangocu bir anlayışı besledik.. halk istiyor diye, menkıbe ve hurafe dolu bir din anlatanlar farkında olmadan dinin toplumları uyuşturduğu tezini de desteklemiş oluyorlar..”

Prof. Bardakoğlu çok önemli noktalara dikkat çekiyor “Yol ayırımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görüyor ve biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi temel değerlerin  yeterince gelişmediği, sadece melankoli, sadece menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı islamofobiyi mahallemize indirecektir.”

 

Ahlak Buharlaşıyor

Devamında ise şöyle diyor Bardakoğlu”  İslam düşüncesi maalesef günümüzde kapitalizmin ve serbest piyasa ekonomisinin payandası haline geldi.. İslam ise sosyal adalet ve hakkaniyet eksenindedir.. sosyal adalet fikri, fakirin ve mağdurun yanında olma fikri zayıflayıp, giderek güçlünün, zenginin yanında olan bir dini söylem gelişti.. sağlam duramayıp olanları onaylayıcı hale gelebilirsiniz. İslam alimleri görevini kaybetmek pahasına karşısındaki güce de doğruyu söylemek zorundadır. Acıyı da nimeti de paylaşalım.. çağın bütün gereklerine uygun fetvalar üretilmeye başlandı…sadaka ve iane kültürü ile ya da retorikle bunları sağlayamayız.”

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu neler demiyor ki anlayana “Bazı Müslümanlarda İslam ahlakı eksik olduğu için kör bağnazlıklar ahlakımızı da buharlaştırıyor. Niyet okumalar, iftiralar beraberinde geliyor.. insanlar kendi çıkarları, konumları, hesapları söz konusu olunca her türlü iftirayı atıyor, her yolu meşru görüyor. Dini cemaatler ve tarikatlar siyaset, kamusal alan, yaygın din eğitimi ve ticaretten elini çekip kendi asli ve sivil hizmet alanlarına çekilmezse, kayıt dışılıktan çıkıp şeffaf ve denetlenebilir olmazsa yeni maceralar yaşamamız kaçınılmaz görünüyor. Bugün bir çok dini cemaat birer ekonomik ekonomik sektöre dönüştü. Unutmamalı, Türkiye’de dini gruplar kamusal alana sirayet etmeye başladığı, kapalı ve kayıtdışı olup kendilerine göre dini eğitim vermeye başlarsa sorun büyük olur. FETO’deki gibi ülke benzeri oluşumlara gebe demektir.”

 

Alarm Veriyor

Bu tespitleri belki çoğu kişi, düşünebiliyor, aklından geçirebiliyor,  itiraf edebilir ama bir Diyanet İşleri eski Başkanı ve İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi gibi yansıması olmaz. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu devam ediyor;

-Ramazanı farklı algılıyorum. İnsanlar zaman zaman durup kendini ve hayatını gözden geçirmesi gerekiyor. Öz denetim ve muhasebe yapmalıyız. Kendimizin ne kadar iyi bir insan, iyi bir dindar olduğuyla ilgilenmemiz gerekiyor.. Toplum olarak ayrıştığımız , artık birbirimize öfke duyduğumuz doğrudur. Bunlar sosyal birlik ve beraberliğimiz için alarm noktalarıdır. Ortadoğu toplumları barut fıçısı gibi. .Kur’an ile aramız açıldı. Kur’an-ı Kerim’in verdiği öğütlere kulak tıkadık. Kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva verir olduk. Çünkü dini bilgi üretiminde metot kalmadı. Serbest Pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. Üçüncü, beşinci asırda yazılmış kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insanlara dini anlattığımızı düşünemeyiz.

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’na göre İslamiyet’te ibadet sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir. İslamiyet bize ibadetleri yerine getirdiğin zaman anahtar teslimi bir mutluluk vaat etmiyor. Diyor ki; “Başarmak ve iyiliğe ulaşmak istiyorsan elini taşın altına koyacaksın. Çalışma, üretme, hak,hukuk, adalet bir toplumun kalkınması, özgürlüğün korunması için bir şeyler yaparsanız gelişirsiniz. İslam dini dünyada yaşanmak için gönderildi, ahirette değil.. Yani dünyayı terk et, hiç bir şey yapma, ahirette kazanırsın mesajını vermiyor. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini yitirdiler.”

 

İnsan Aklı ve Kabiliyeti Bir Lütuf

Bana göre acil ihtiyacımız olan bu muhteşem açıklamaları yapıyor Prof. Dr. Ali Bardakoğlu. Şu tespitleriyle bitirelim “Siyasal katılımın olmadığı toplumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz. İslam dünyası acilen bilgi, çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgürlükler, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini durultmak ve bu konularda mesafe almak zorunda.”

Diyanet İşleri Başkanı hemşerimiz Prof. Dr. Mehmet Görmez de Beşinci Din Şurasında dini metinleri bir kanun metni gibi algılayan.. Allah’ın insana bahşettiği akıl ve istidatlarını  vahyin karşısına koyarak raddeden bağnaz dindarlık anlayışını eleştiriyor. İstanbul eski Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı da soruyor “Ahlaksız dindarlık olur mu?”

Müslümanlığı Müslümanlardan değil Kur’an’dan öğrenmenin tam zamanı. Kitabımızı okumanın, ne demek istediğini öğrenmenin vakti gelip geçiyor. Çünkü hayat sanıldığı kadar uzun değil.