Etkin Muhalefet, Sivil İtaatsizlik, Pasif Direniş

91

Cumhuriyet Halk Partisi, Yüksek Seçim Kurulunun kararının iptali için Danıştay’a başvurdu.

YSK kararının Anayasa Mahkemesi, AİHM veya Danıştay’da bakılma imkânı var mı? Bu konu tartışmalı.

YSK’nın yargısal yetkisi kapsamında aldığı kararlara karşı hiçbir mercie başvurulamıyor. Ancak CHP, YSK’nın yargısal faaliyeti kapsamında değil, bir idari işlem olarak aldığı “mühürsüz oyların geçerli olacağına ilişkin” kararının iptali için Danıştay’a başvurdu.

Danıştay CHP başvurusuna red kararı verdi.

Danıştay’ın gerekçesi “YSK’nın seçim hukuku dışındaki işi işlem ve kararlarının idari yargı denetimde olduğu, YSK’nın itiraza konu kararının idari işlem niteliğinde olmadığı” şeklinde oldu.

Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu AYM ve AİHM‘nin “geneli ilgilendiren bir seçime müdahale edebileceğini” bu sebeple 10-15 gün içinde AYM‘nin bu konuda bir karar alması gerektiğini söylüyor.

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler ise, “YSK kararının açıkça hukuka aykırı olduğunu” ifade etmekle beraber hukuki itirazların netice vermeyeceğini değerlendiriyor: http://www.anayasa.gen.tr/ysk-baglayicilik.html

Prof. Dr. Kemal Gözler’e göre, “YSK’nın kararına karşı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine veya Anayasa Mahkemesi veya Danıştay‘a veya başka bir mahkemeye veya mercie başvurulamaz.

YSK’nın kararı kesin ve bağlayıcıdır.

Hukuk sistemimizde YSK’nın kararları, kanuna ne kadar apaçık bir şekilde aykırı olursa olsun geçerlidir ve bağlayıcıdır. YSK’nın kararının yanlış olması başka şey, bu kararın geçerliliği ve bağlayıcılığı başka şeydir.

Kararın hukuken doğruluğunu tartışabiliriz; ama kararın bağlayıcılığını tartışmamamız gerekir. Aksi takdirde hukuk güvenliği sarsılır.

Anayasamız seçimlerin yönetimi ve denetimi konusunda son sözü söyleme yetkisini YSK’ya vermiştir. YSK’nın kararları, biz beğensek de beğenmesek de, kanuna uygun da olsa, aykırı da olsa, Anayasamıza göre geçerli ve bağlayıcıdır.”

***

O halde bundan sonrayı düşünmek ve “meşru zeminde etkin muhalefet için neler yapılabilir?” sorusuna cevap aranmalıdır.

Kanaatimce kitleler “çaresizlik” psikolojisine girmeden, “çare sizsiniz” diyen kanaat önderleri harekete geçmeli.

Muhalifler, Hindistan’da Gandhi, ABD’de Martin Luther King ve MalcomX örneklerinde olduğu gibi, TAMAMEN MEŞRU ZEMİNDE çözüm üretmeli.

İnsanların vicdanlarını, insan onuru, demokrasi talepleri ve özgürlük duygularını açığa çıkaran “sivil itaatsizlik” ve “pasif direniş” yöntemleri geliştirmek lazım.

****************************************

Demirel’den Bir Hatıra

10 Ekim 1965’te yapılan genel seçimlerde, yüzde 53 oy alan Adalet Partisi (Süleyman Demirel) 450 olan toplam milletvekili sayısının 240’ını seçtirmişti. Yüzde 39 oy alan CHP (İsmet İnönü) 134 milletvekili ile Meclis’te temsil edildi.

Seçim Barajı olmadığı için yaklaşık yüzde 3 oy alan Türkiye İşçi Partisi (TİP) meclise 15 milletvekilliği kazanmıştı. Mehmet Ali Aybar‘ın başkanı olduğu TİP’in 11 milletvekili doğrudan, dört milletvekili ise milli bakiye hesabından seçilmişti.

Alpaslan Türkeş‘in liderliğindeki CKMP ise yüzde 2,24 oy ile 11 milletvekili seçtirmişti.

TİP’in, sadece 15 milletvekiliyle mecliste yaptığı muhalefet çok etkili olmuştu.

TİP’in Meclis grubu, soru ve gensoru önergeleri vererek, cesur konuşmalar yaparak, bütçe ve kanun müzakereleri esnasında grup adına söz aldıklarında aktif bir muhalefet uygulamışlardı.

Bu tutum giderek TİP’i, neredeyse ana muhalefet konumuna getirmişti.

Süleyman Demirel‘in 1990’larda bir gazetede okuduğum röportajında bu konuda söylediklerini unutamam.

Demirel mealen şöyle söylemişti: Biz o dönemde 134 milletvekili olan CHP muhalefetinden değil, 15 kişilik TİP muhalefetinden çekinirdik. Çünkü TİP milletvekilleri gerçekten iyi yetişmiş, kaliteli, cesur bir grup oluşturuyordu. Fakat daha da önemlisi sokakta karşılıkları vardı. Sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve basında çok etkin bir zihniyetin temsilcileri idiler. Onların yaptığı muhalefet bir anda ülke gündemine hâkim olabiliyordu.”

**********************************

Sadece Meclis’te Muhalefet Yeter mi?

Süleyman Demirel’in hatırası da gösteriyor ki, TBMM’de çıkarılan milletvekili sayısı etkin muhalefet için yeterli olmuyor. Eğer azınlıkta iseniz “milletin beka meselesi” olarak gördüğünüz konularda bile çoğunluğu elinde bulunduran iktidar en olumsuz kanunları çıkarabilir.

Böyle meselelerde kamuoyu desteğine ihtiyacınız olacaktır.

Hatırlayınız iktidar partisi Meclis’e “tecavüz ettiği çocukla evlenene af getiren kanun teklifi” getirmişti. AKP şiddetli kamuoyu tepkisi sonucu, Meclis çoğunluğu ile geçirme imkânı varken, teklifi geri çekmek zorunda kalmıştı.

Kamuoyunu etkilemek, iktidara oy veren kitleleri de belli konularda yanınıza çekebilmek için çok etkin STK’lar, sendikalar, medya ve gençlik destekleri gerekiyor.

Bu sokaklarda yasadışı eylemler istemek değil. Tam tersine tamamen meşru zeminde, barışçı hareketlerle milyonların sessiz çığlığı olabilecek siyasi oluşumlara ve desteklere ihtiyaç oluğunu vurgulamak istiyorum.

***********************************

STK’lar ve Sosyal Medya Önemli

Cumhuriyet Halk Partisi TİP’ den sonra sol ideolojiye kayarak 1980’e kadar sokakta etkin oldu. 1980 sonrası sendikaların zayıflatılması, STK’ların etkisizleştirilmesi ve ideolojik yenilenmeyi gerçekleştirememesi sebebiyle bu etkinliğini kaybetti.

Milliyetçi Hareket Partisi, Devlet Bahçeli döneminde “ülkücüleri sokaktan çekme” projesini hayata geçirdi ve meşru demokratik tepkiler için bile sokağa çıkılmasına engel oldu. MHP, Milliyetçi STK’lar ve sendikalarla iş ve gönül birliği köprüleri kurmakta isteksiz oldu.

Bugün sokaklardan ses getirebilme yeteneği sadece AKP ve HDP‘de var.

CHP ve ülkücü muhalifler bu eksiklerini hızla gidermek zorunda.

MHP’den ihraç edilen muhalifler tamamen kitlelerin gönüllü desteği ile yürüttükleri “hayır” kampanyasıyla bu konuda ilk adımı attılar. Bu hareketin gelişmesi kitlelerin halkoylaması sürecindeki heyecanını kaybettirmemesine ve halkaya dâhil olacak siyasi parti ve STK’larla etkinliğini artırmasına bağlı.

Tabii bir de şu: Mademki hükümet kontrolündeki medyayı kullanabilme imkânları yok, sosyal medyayı daha da etkin kullanabilme yolları bulabilmeleri gerekiyor.

 

Önceki İçerikGünçiçek
Sonraki İçerikAnne Baba Mükemmeliyetçiliği
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.