Vallahi Ben Yazmadım!

72

Aşağıdaki yazıyı dikkatle okuyun. Ben yazsaydım; ırkçı, faşist, şovenişt falan gibi saydırıp dururdunuz. Çok şükür ben yazmadım ama doğruluğunun altına imzamı atarım. Burası Düzce. com’dan, Erkan Arslan duygu ve düşüncelerime tercüman olmuş kendisine teşekkür ediyorum.

“” “Bu millet” diye başlayan cümleler duymaya başladık bu aralar. Devamında isminin zikredilmesini beklerken “bu millet” diye biten cümleler takip etti. Aslında söylenen isimler de vardı, olumsuzundan atfedilen, ama onu demiyoruz, bunu demiyoruz, şunu demiyoruz, bu millet diyoruz ile biten balyoz ağırlığında cümleler.

Var mı acaba başka ülkelerde de adı söylenemeyen milletler?

Bazen söyleyemez insan, milyonlara malum olmuş bir realiteyi bile. Ne zaman olur peki bu durum? Utanırsan olur, kızgınsan olur, nefret ediyorsan olur, kabullenemiyorsan olur.

Peki malum cümlelerde adı söylenemeyen bu milletin, utanılacak bir tarafı var mı? Kızgınlık duyulacak bir yanı peki? Nefret eden vardır elbet ama mensup olanın nefreti biraz manasız kalır.

Benim bildiğim bir Millet var bu topraklarda, onlarca zenginlik katan alt unsurla beraber yoğrulmuş ve zenginleşmiş bir millet.

Tarihin var oluşuna dek uzanan köklü bir millet, bu millet.

Orta Asya’yı egemenliğinde tutan bir topluma, kilometrelerce korku duvarı ördürebilen bir Millet.

Yaşamın beşiği Anadolu’yu yurt yapan bir Millet, bu Millet.

16’sı büyük, 100’ün üzerinde sayıda devlet kurmuş bir Millet, bu Millet.

Çağ açıp, Çağ kapatan, bir Millet bu Millet.

Peygamber Efendimizin, övgüsüne mazhar olmuş bir Millet, bu Millet.

Yıllarca İslamiyet’in sancaktarlığını yapmış bir Millet, bu Millet.

Dişi ile tırnağı ile direnerek, kurtuluşunu sağlayan bir Millet, bu Millet.

Ama bir türlü adı söylenemeyen, bir Millet, bu Millet…

Korkmayın söyleyin, TÜRK MİLLETİ bu Milletin adı…

Ne ayrıştırır sizi bu tanım, ne yozlaştırır. Ne yeni tanım arayışlarına sokar sizi, ne de yolunuzdan saptırır.

Milliyetçilikten korkarak, sapılan yolun mikro milliyetçilik olduğunu ve işte bunun gerçek tehlike olduğunun farkına varılmalı.

Örneği kendimden vermek isterim önce. Annem Çerkez benim, Babam Laz. Ben gururla Türk’üm diyorum. Ailelerimi, çocuklarımı, akrabalarımı bir arada tutan bir çatıdır benim için Türk’lük. Ne soy kütüğümü inkâr ederim, ne de mensubiyetinden gurur duyduğum Milletimi.

Adı konulmamış bir Millet’e mensup olmak zorunda değilim ben. Türk Milleti’ne mensup olma gururumu, hangi hakla alırsınız ki elimden?

Bu Millet dediğiniz Millet’e mensup olabilmek için, ne soy kütüğünüz irdelenir sizin, ne kafatasınız, tipinize de bakmaz kimse, yüzünüzün şekline de.

Mensubiyet şuuru yeterlidir sadece. Hissedebilmek, gurur duyabilmek, ait olmaktan mutlu olabilmek, kültürüne katkıda bulunabilmek, yükselmesi için canla başla çalışabilmek.

Bunları hissediyorsanız eğer Türk’sünüz işte, başka ada ne hacet!

Üstadım, Bu Millet’in adı binlerce yıl evvel konulmuştur zaten.

Onun için;

Korkmayınız söyleyin Bu Yüce Millet, TÜRK Milleti’dir.

Onun için;

“Ne mutlu Türk olana” dememiş Ulu Önder,

“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” demiş…””