Emrühüm Şura Beynehüm (8)

77

“Onlar, Rablerinin çağrısına uyarlar ve namazı kılarlar. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.”

Yukarıdaki ayette Allah’a inanmanın ve namaz kılmanın “şura” ilkesi yani halka danışma, başka bir deyimle DEMOKRASİ ile birlikte zikredilmesi dikkat çekicidir. Gerçek demokrasinin bu yolla gerçekleşeceğine işarettir.

İslâm’da istişare (danışma): Şura, İslâm’da önemli bir ANAYASA İLKESİ ve devlet yönetiminin önemli bir unsurudur.

Şura, meşveret ve müşavere sözcükleri, Arapça “şavere” fiilinin mastarları olup, sözlükte; balı arı kovanından çıkarıp almak, önemli bir konuda birisine danışmak, fikir ve düşünceleri öğrenerek en doğru ve isabetli hükmü elde etmeye çalışmak anlamlarına gelir.

İslâm’da şura ve istişare’nin meşruluğu kitap, sünnet ve sahabe uygulamasına dayanır. İlk olarak Mekke döneminde inen yukarıdaki ayette (Şura 42 / 38), inananlar kendi aralarında danışmaya teşvik edilir.

Buna göre, savaş ve benzeri önemli konularda müminler, istişaresiz karar vermezler.

İslâm toplumunun devlet yönetimi şûrâ esasına dayanır.

Kimi fakihler bu ayete dayanarak “nass’ın işareti” yoluyla İslâm toplumunun bir “şura Heyeti”ni seçip işbaşına getirmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Çünkü İslâm toplumunun, yönetimi denetlemek ve devlet işlerini düzenlemede ona yardımcı olmak hakkı ve sorumluluğu vardır.

Medine döneminde inen şu ayette ise, Allah elçisinin, ashab-ı kiramla istişare etmesi istenmiştir: “…İş konusunda onlarla istişare et. Kararını verince de, Allah’a güvenip dayan. Çünkü Allah kendisine güvenip dayananları sever.” (Âl-i İmran, 3 / 159).

Hz. Muhammed aynı zamanda bir devlet başkanı olduğu için, bu danışmanın devletin önemli yönetim işlerini de kapsadığında kuşku yoktur.

Hz. Peygamber, Uhud savaşı öncesinde, ashabıyla istişare etmiş, kendi kanaati Medine içinde kalarak savunma harbi yapmak olduğu halde, özellikle Bedir savaşına katılamamış gençlerin ve çoğunluğun görüşüne uyarak kent dışına çıkmış ve düşmanı Uhud’ta karşılamıştır. (bk. Buharî, İ’tisam, 28; Miras, age, X. 187).

Savaşta kimi olumsuzluklar yaşandıktan sonra inen Âl-i İmran 3 / 159. ayette, istişareyle verilen böyle bir karar için kimsenin suçlanmaması gerektiğine işaret edilmiş. Allah elçisinin sahabesine yumuşak davranması övülmüş ve yine istişareye devam etmesi istenmiştir…

(Evrensel Çağrı KUR’AN-I KERÎM, Yüce Meal ve Tefsîri, Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Şura: 38)

X

“Toplumsal işlerini aralarında danışma yoluyla görürler.”

Şura kelimesi arının bal yapma süreciyle ilgilidir. Arıların işbirliği ve dayanışmasını ifade eder…

Şura, kolektif bir çabayla akıl çiçeklerinden toplanan özün bir petekte bala dönüşmesidir.

“Toplumsal iş” bağlamında “danışma” prensibine yapıcı muhalefeti de ilave eden bir ayet için bkz: 24: 62, not 106.

Namazla yan yana anılan şûrâ, akılların saf tutması, bir bakıma akılların cemaatle namaz kılmasıdır. Ortak akla Allah cemaat sevabı verir.

Sonuçta mevcudun kat kat üstünde bir bereket hasıl olur. Zira akıllı insan, başkalarının aklından yararlanandır. (Hayat Kitabı KUR’AN, Gerekçeli Meal-Tefsir, Mustafa İslâmoğlu, Şûrâ: 38)

X

“İman edenler…işlerini, kurulu düzenlerini, devletlerini, ekonomilerini, savunmalarını, sosyal hayatlarını aralarında, meclislerinde istişare ile karar vererek yürütenler, kararlarını istişare ile alanlar, yönetime katılanlar(dır).” (Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru, Tefsîrî Meal, Ahmet Tekin, Şura:

 

 

Önceki İçerikİki Seçim – İki Ülke ve İki Endişe
Sonraki İçerikProf. Dr. Orhan Kavuncu ile Türk Dünyası’nın Çevre Problemleri üzerine sohbet.
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.