İleri Demokrasiden Başkanlık Sistemine

102

“Eğitimsiz düşük zekâlı toplumlar, kötü yönetimleri seçer, büyük lider peşinde koştuklarından demokrasiyi yaşatamazlar”. /Prof. Dr. İskender Öksüz.

Dün:

Türk Milletinin anayasa ile tanışması; 1808 yılında “Sened-i ittifak”  adıyla yazılı bir sözleşmeyle oldu. Parlamenter sisteme geçişi ise 1876 yılında gerçekleşir. O yıllardan bu yana gerek anayasa gerekse parlamento çeşitli nedenlerden dolayı, birçok defa askıya alındı. (Osmanlı döneminde 93 Harbi, 1. Dünya savaşı ve cumhuriyet dönemindeki darbelerde olduğu gibi). Bütün bunlara rağmen gene de Demokrasi, her seferinde tekrar güçlenerek Türk Milletinin hizmetine sunuldu.

Türkiye Cumhuriyeti devleti demokrasiyi, 1946 da 3 partinin seçime girmesiyle gerçekleştirdi. O yıllardan bu günlere gelişimiz pek kolay olmadı ama milletimiz demokrasi’nin tadını almıştı bir kere. Her gelen hükümetten daha hür, daha müreffeh hayat talebinde bulundu. Bu taleplerinde haksızda sayılmazdı hani. Dünya globalleşme yoluyla hem küçüldü, hem de kitle iletişim araçları hızla gelişti. Sanayileşmede ileri, demokrasisi gelişmiş ülkelerde ne varsa halkımız tarafından o isteniyordu. Fakat ülkemizin Jeo stratejik, Jeo politik durumu ve Milletimizin yüzyıllardır monarşik yapıya aşina oluşu bu taleplerin yerine getirilmesinde zaman zaman zorlanıyor, yöneticiler tedbir almak zorunda kalabiliyorlardı.

Bugün:

Tabiidir ki bu gün geldiğimiz noktada demokrasinin işleyişi yönünden hala eksiklerimiz var. Son yıllarda sürekli eski iktidarların yönetim biçimini eleştiren hükümet, kendi iktidarları döneminde ileri demokrasiye geçildiğinin propagandasını yapmaya çalıştı. Hâlbuki bunca gazeteci, öğretim üyesi, polis yargıç ve askerlerle hapishaneleri doldurulan bir ülkede bırakın ilerisini, normal demokrasi nasıl olur anlayan beri gelsin.

15 yıldır peş peşe seçimle işbaşına gelen Ak Parti hükümetleri, anayasanın aksayan yönlerini tamir edeceği yerde son yıllarda başkanlık sistemini milletimize adeta dayatır duruma geldi. İlk başlarda ABD sistemimi olsun yoksa yarı başkanlık’mı diye tartışılırken birden iş döndü dolaştı dünyanın hiçbir ülkesinde “uygulanırlılığı” olmayan “Türk Tipi Başkanlık” sisteminde karar kılındı.

7 Haziran seçimleri AKP için geri sayım sinyalleri veriyordu lakin muhalefetin beceriksizliği, Erdoğan’ın hükümeti kurdurmak istememesi, Bahçeli’nin nedense erken seçim isteyişi 1 Kasım seçimlerinde AKP’ aldığı %49,5 le yeniden dirilişine vesile oldu.

MHP’nin meclisteki sandalye sayısı 5 ayda 1 Kasım seçimleriyle %50 fire verdi. Bunun nedenlerini araştıracağı yerde, Sayın Bahçeli, ince fikirler! Üretmeğe devam etti. İktidar 7 Haziranda aldığı başarısız sonucu değerlendirerek, geçicide olsa Başkanlık meselesini telaffuz etmeyi rafa kaldırsa da hiç yeri yokken Bahçelinin tekrar gündeme taşıması, AKP’nin iştahını yeniden kabartı.

Öyle veya böyle 16 Nisan’da referandum için Türk seçmeni sandığa gidecek. Önümüzde 2 Türk devlet Başkanının örnek alınacak yeni uygulamaları var. Birisi Kazakistan devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayev: “Başkanlık sisteminde yetkinin tek adamda toplanmasını sakıncalı görüyor ki; bunca yıldan sonra parlamenter sisteme dönme kararı alıyor.

Diğeri Azerbaycan devlet başkanı İlham Aliyev. O da kendisinin başkan olması yetmezmiş gibi karısını kendisine başdanışman olarak atıyor.

Peki ya bizde nasıl olur derseniz, 15 yıllık Erdoğan hükümetlerini gözünüzün önüne getirin neler olabileceğini siz tahmin edin.

 

Saygılarımla.

 

Not: MHP genel başkan adaylarının toplantılarını bastırılıp kürsü işgalleri yaptıranları, toplantı yapacakları salonun elektriklerini kestirenleri şiddetle kınıyorum.