Kızıl Kırgın Kurbanları olarak bilinen ve 1933 yılına açlıktan ölen Kazak Türkünün sayısının 2 milyon 300 bin kişi olduğuna dair rakamlar var. 1927 – 1953 arasında ise Hükümet karşıtı denilerek suçlu bulunan 103 bin kişinin sürgüne gönderildiği, bunlardan 25 bininin sonradan idam edildiği, 1954 yılı SSCB Raporlarında sadece Kazakistan’dan 58.maddenin ihlali gerekçesiyle rejim karşıtı ilan edilen 3 milyon 770 bin kişinin tutuklandığı değerlendirilmektedir. Kırım Tatarları, Çeçenler, İnguşlar, Karaçaylar, Balkarlar, Kalmuklar ve Ahıska Türklerinin de Stalin döneminde Türkistan ve Sibirya’ya kanlı bir sürgüne zorlandıklarını da unutmayalım.
Şiddete dayalı asimilasyon politikalarının dışında kültürel asimilasyon politikaları da eş zamanlı olarak sürdürülmüştür. “Alfabe her zaman din ile birlikte kabul edilmiştir” diyen İlminskiy’in görüşleri doğrultusunda Türkistan’da Kiril alfabesine geçiş kararı alınmış (1940-41) ve her lehçe için farklı diyagramlar hazırlanmıştır. Siyasal, bilimsel, ekonomik ve teknik terimlerin Rusça olması mecburiyeti getirildiği gibi Türk lehçelerinin birbirinden kelime almaları da yasaklanmıştır. Böylelikle Türkler birbirlerinin dilini anlayamaz hale gelmişlerdir. Yeni nesil eski alfabeyle oluşan kültürden de böylece mahrum kalmıştır.
Milletlerin tarihini de Sovyetleştirmeye çalışan Ruslar bu minvalde Türk kökenli tarihçilere millî tarih ve kültürlerini yansıtan eserler yazmalarını, eserlerinde Çarlık döneminde bile olsa Türklere reva görülen haksızlık ve zulümlerden bahsetmeleri yasaklanmıştır. Buna karşılık Çarlık ve Sovyet dönemlerinin Türkistan’ı istilası konusunda objektif ve mantıkî açıklamaların yapılması ve bu işgalin bir kurtarıcı nitelikte olduğunun işlenmesi istenmiştir. Bunun yanısıra Türkistanlılar arasında millî duygu ve heyecanın canlı kalmasını sağlayan millî destanların halk arasında söylenmesi ve okutulması da yasak kapsamına alınmıştır.
Diğer yandan dinin tasfiyesi notasında 1944’te Türkistan’daki 26.379 caminin 25.037 tanesi ibadete kapatılmış, 1978 yılına gelindiğindiyse Türkmenistan’da 2 milyonu aşkın insan yaşarken sadece 4 tane köy camisi ve Dağıstan’da da 1,5 milyondan fazla insan yaşamasına rağmen 12 cami bırakılacaktır. Müslüman Türklerin kutsal kitabı olan Kuran’ın hükümlerinin gerçek olmadığı açıklanarak “Allahsızlar Birliği” gibi teşkilatlar teşkil edilmiş ve İslamiyet Sovyet Devleti tarafından düzenli, sistemli ve yoğun saldırılara hedef olmuştur. Ayrıca yüksek öğrenim kuruluşlarındaki toplumbilimler ve tabi bilimler alanında uzman olan profesörlere, tarih ve dil eğitimi alanında bilimsel araştırma yapan enstitü üyelerine, tıp ve teknik üniversite öğretim üyelerine teorik ve metodolojik din aleyhtarı dersler vermeleri zorunlu hale getirilmişti.
Bundan maada kolhoz yani köylü topraklarının kamulaştırılması ve bankaların devletleştirilmesi söz konusu.. Mono kültür denilen uygulamada örneğin; Özbekistan’a yalnız pamuk yetiştirme görevi verilmiş fakat yetiştirilen bu pamuk Moskova’da işlenerek mamul madde olarak tekrar Özbekistan’a satılmıştır. Tarlalara sadece pamuğun ekilmesi ve diğer ürünlere izin verilmemesi ülkeyi bir pamuk tarlasına dönüştürdüğü gibi Özbekistan’daki bu uygulama tarımla beraber eğitimi, kamu ahlâkını da çürütmüştür.
Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte Ruslar tarafından “zayıf ve kusurlu” bir biçimde tasarlanmış topluluklar bağımsız devletlerine kavuşmuşlar ancak sorunlar ve zaaflarla da yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Dahası mevcut komünist kadrolar liberal ekonomiye geçişte de öncülük görevini üstlenmişlerdir. Uzun yıllar uygulanan asimilasyon politikaları da bağımsızlıklarını alsalar da bu yeni devletlerin Sovyetlerin mirasını devam ettirmelerine sebep olmuştur. Tıpkı kendilerine kurulan baskı gibi sosyal çatışmalara meydan vermemek için otokratik yönetimler ve yöntemler benimsemişlerdir.