80/20 Kuralı

97

Belki “80/20 kuralını” duymuşsunuzdur. Duymamış olanlar için “Pareto ilkesi” denilen bu kuralı hatırlatalım.

Bu kuralı ortaya çıkaran Pareto ve takipçileri bazı tespitler yapmış.

Herhangi bir ülkede servet ve gelir dağılımını incelediklerinde, ülkenin % 80 zenginliğinin, nüfusun % 20’sine ait olduğunu görmüşler.

Sadece bu konuda değil, önemli azınlık (%20) ile önemsiz çoğunluk (%80) arasındaki bu ilişki hayatın birçok alanında geçerli.

Zamanımızın %80’inde, gardırobumuzdaki kıyafetlerin sadece %20’sini giyeriz.

Vaktimizin %80’i, tanıdıklarımızın yalnızca %20’siyle geçer.

Türkiye’deki yayınların %80’i, üniversitelerin % 20’si tarafından yapılıyor.

Nobel ödüllerinin % 86’sını, ülkelerin %20’si kazanıyor.

Microsoft en fazla raporlanan hataların %20’sini çözerek, çökmelerin %80’inin engellenmesinin mümkün olduğunu belirtmiş.

Bir şirkette giren paranın kabaca %80’i, müşterilerin %20’sinden geliyor. Yani 100 müşteriden en iyi 20’yi elde tutmakla, ciro ve karlılığın %80’ine hükmedilmiş olunuyor.

Aynı şekilde, satışın kabaca %80’ini, satışçıların %20’si yapıyor.

Görülüyor ki, genellikle zihnimiz tüm sebeplerin yaklaşık aynı öneme sahip olduğu varsayımıyla hareket etmeye meyilli olsa da, gerçek pek öyle değil.

“Ortaya çıkan etkinin %80’i, etkenlerin sadece %20’sinden kaynaklanır.”

Ben bunu uygulamada yaşadım.

Petkim ve Tüpraş‘ta çalıştığım dönemde “Pareto analizi” çalışmaları yapardık. Ortaya çıkan bir problemin ilk on etkenini sıralar ve istatistiksel değerlendirme yaptığımızda iki etkenin problemin yüzde 80 sebebini oluşturduğunu görürdük. Öncelikle bu iki etkeni çözdüğümüzde problemin yüzde 80 oranında çözüldüğünü görürdük.

***********************************************

Devletin Kurum ve Kuralları

Türkiye’nin içinde bulunduğu her biri diğerinden ağır temel meselelerin ortaya çıkmasının ve büyümesinin sebeplerini teşhis etmek ve önem sıralaması yapmak çok önemlidir.

Bugün Türkiye’nin temel meseleleri için Pareto analizi yaptığımda vardığım sonuç şu:

Türkiye’nin temel meselelerinin yüzde 80’i, düşündüğüm ilk on sebepten ikisinden kaynaklanıyor.

Birincisi Kurumların işletilmemesi.

Yani bin yıllık devlet geleneği olan Büyük Türkiye’nin maziden miras aldığı bilgi ve tecrübeyi kullanabilecek birikimin heba edilmesi, kurumlarda liyakat yerine lidere/partiye sadakatin esas alınması.

İkincisi ise devletin kurallarının her zaman ve herkese eşit bir şekilde uygulanmaması.

Kanun, yönetmelik ile idari kararların, hatta daha da ötesi Anayasa kuralları ile herkesi bağlayıcı olması gereken yargı kararlarının muktedir olan tarafından işine gelmediği zamanlarda “yok hükmünde” sayılabilmesi.

Bu iki problemi doğru bir şekilde çözebilirsek bizi bunaltan meselelerimizin yüzde 80 oranında çözüleceği, içinde bulunduğumuz ağır gündemin çok çok hafifleyeceğini söyleyebiliriz.

***********************************************

AKP’nin Başkanlık Sistemi

AKP ve Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP‘nin getirmek istediği “Başkanlık / Cumhurbaşkanlığı Sistemi”, fiilen ortak akılla değil, tek kişinin aklı ile yönetilen Türkiye’nin tek adamın akıl ve iradesine resmen teslim edileceği bir düzenin adıdır.

Esasen her iki partide de tek adam yönetimleri vardır. AKP’de Tayyip Erdoğan’ın, MHP’de Devlet Bahçeli’nin parti içi demokrasi anlayışı problemlidir. Ayrıca bunların tercih ve politikalarına denge ve denetleme yapabilecek bir yapılanma yoktur.

Örnek çok: AKP’de seçilmiş Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir işaretiyle 15 gün içinde yapılan kongre ile koltuğunu kaybetti. MHP’de ise kurultay talep eden delegelerin iradesine rağmen “olağanüstü kurultay” yapılması hukuk hileleri ile engellendi.

Gücü frenlenemeyen iki liderin pozisyonunu koruması bazılarının hoşuna gidebilir.

Ancak demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesi, denge ve denetim mekanizmaları ile otoriter yönetimlerin oluşması engellenir, kişisel hatalardan kaynaklanan felaketlerin önüne geçilir.

Demokrasilerin erdemi ortak aklın kullanılabileceği mekanizmaların çalışmasına izin vermesidir.

Ama şimdi bu iki kişi, “Türkiye arabasının daha hızlı gitmesi için” gerekçesiyle arabadan frenleri sökmeye çalışıyor.

***********************************************

Ortak Akıl Bir Kişinin Aklından İyidir

Kurumların daha iyi çalıştığı dönemlerden bir örnek verelim. 1980-1988 yılları arasında 8 yıl süren Irak- İran Savaşını hatırlayınız.

Bu savaş yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne, iki milyon kişinin yaralanmasına, 150 milyar Amerikan Doları maddi hasara, her iki ülkede de ağır yıkımlara yol açtı. Taraflar ekonomik kaynaklarını tüketti. Savaş sonunda her iki taraf da toprak kazanamadı, önceki sınırlarına çekilmek zorunda kaldı.

Bu dönemde, (AKP’nin monşerler diye küçümsediği) Dışişleri mensupları, (Balyoz kumpası ile tasfiye edilen kadronun öncüsü) Türk Silahlı Kuvvetleri yönetimi, istihbarat ve diğer kurumlar ciddi çalışmalar yaptı. Kurumların ortak tavsiyesi, iktidarı ve muhalefeti oluşturan siyasetçilerinin ortak aklı sonucu, Türkiye çok isabetli bir politika izledi.

Türkiye iki ülke arasında tarafsız kalmayı tercih etti. Güvenilir komşu oldu. Her iki tarafla ilişkileri canlı tuttu. Hatta Onur Öymen‘in ifade ettiği gibi, “O kadar güven yarattı ki biz bu savaşta Irak’ın menfaatlerini Tahran’da, İran’ın menfaatlerini Bağdat’ta koruyorduk. Yani her iki ülke de en çok güvendiği ülke olarak Türkiye’yi seçmişti.”

Güvenlik açısından her iki taraftan bir sorun yaşamadık. Ticari açıdan her iki ülkeye bol bol ihracat yaparak kârlı çıktık. Siyasi açıdan sözü geçen bir devlet olduk.

Son yıllarda da keşke yine kurumları çalıştırsak, devletin ortak aklı ile hareket etsek ve bir kişinin “Şam’da Emevi Camisinde namaz kılma” hayallerine göre şekillendirmese idik.

Herhalde hatalı Suriye politikasının yansıması olan uluslararası camiada yalnızlaşma, terör saldırıları, sınırımızda PKK devleti olgularını yaşamazdık.  İçinde bulunduğumuz ekonomik risklere muhatap olmazdık.

Mantıklı olan “hatanın neresinden dönülürse kârdır” diyerek tekrar ortak aklı işletmeye yönelmemizdi.

Bunun yerine “Cumhurbaşkanlığı sistemi” ile “ortak aklı” tamamen rafa kaldırmaya çalışmak nasıl bir akıldır?

 

 

Önceki İçerikDeğişen Dünya Çerçevesinde ABD ve Dış Politikası – I
Sonraki İçerikİslam Coğrafyası’nda Başta Mehmet Akif Ersoy Dünyamızı Aydınlatanlara Şükran Borcu
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.