Gelişen Türkiye ve İran İlişkileri

107

Ekonomik işbirliğinin önündeki engeller siyasi sorunlar ve bu sorunların yol açtığı güven bunalımı Türkiye ile İran arasındaki ekonomik ilişkilerin olması gereken düzeyin çok gerisinde kalmasının temel nedenini oluşturmaktadır. Ortadoğu bölgesinde liderlik potansiyeline sahip iki ülke oldukları için ve bu çerçevede rekabet ettiklerinden dolayı Türkiye ve İran arasında çok sık sorunlar çıkmaktadır.

1979 yılında İran’da gerçekleşen Devrimin ardından 1980’li yıllarda Tahran’ın rejim ihracı politikaları, sonrasında başlayan ve 1990’lı yıllara uzanan Ankara’nın İran’ı PKK’yı desteklemekle suçlaması, yine 1990’lı yıllarda Türkiye’de gerçekleşen bazı suikastlar nedeniyle İran’ın suçlanması ve 2010’lu yıllarda Türkiye’nin İran’ı Suriye, Irak ve Yemen’de yayılmacı politika izlemekle suçlaması, buna karşılık Tahran’ın Ankara’yı Suriye ve Irak’ın içişlerine karışmakla suçlaması ve Malatya Kürecik’e yerleştirilen NATO Füze Savunma Radar Sistemini eleştirmesi iki ülke arasında son dönemlerde yaşanan belli başlı sorunlar olarak dile getirilebilir.

Siyasi ve özellikle de güvenlik alanında yaşanan bu sorunların ekonomik ilişkilere etkisi konusunda altı çizilmesi gereken bir husus ise; genel olarak bu etki olumsuz olsa da bu olumsuzluğun her dönemde aynı düzeyde olmadığıdır. Siyasi alanda yaşanan sorunların çözümüne yönelik adımlar ve özellikle de bu sorunların ekonomik ilişkilere olumsuz etkisinin önlenmesine yönelik çabalar her iki ülkedeki iktidarların siyasal yaklaşımları ve ekonomik vizyonlarına göre değişiklik göstermektedir.

Bu çerçevede Türk-İran ilişkilerinin son 30 yılını 3 döneme ayırmak mümkündür. Turgut Özal’ın Başbakan olduğu dönemde İran ile Irak arasında uzun ve şiddetli bir savaş sürüyordu ve Özal’ın bu dönemde İran’a yaklaşımı ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi çerçevesindeydi. Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerine bağımlılığını azaltmanın yolunun, dış politikasını çeşitlendirmesinden ve başta komşularıyla olmak üzere ticari ilişkilerini geliştirme sinden geçtiğini düşünen Özal, bu doğrultuda İran ile de ekonomik ilişkileri artırmayı hedeflemiştir.

Bu çerçevede, daha önce CENTO kapsamında 1964 yılında kurulan ve 1979 yılına kadar varlığını devam ettiren Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği (Regional Cooperation for Development-RCD) Örgütünün Türkiye, İran ve Pakistan arasında canlandırılması anlamına gelen ECO 1985 yılında kurulmuştur. İran’ın ABD ve diğer Batılı ülkeleriyle, Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişkilerinin çok kötü olduğu bir dönemde Özal’ın Tahran ile böyle bir işbirliğine yönelmesi Türkiye’nin ekonomik kalkınması için bölgesel ekonomik işbirliğine verdiği önemin bir göstergesiydi.

Özal’ın ekonomik işbirliğini önceleyen dış politika yaklaşımının 1990’lı yıllardaki koalisyon hükümetleri döneminde devam ettirilmediğinin en açık örneklerinden biri İran ile ilişkiler olmuştur. Bu dönemde PKK, Halkın Mücahitleri Örgütü, Türkiye’de işlenen siyasi cinayetlerde muhtemel İran parmağı ve karşılıklı rejim ihracı suçlamaları nedeniyle çok gerginleşen ilişkilerin ekonomik alana yansıması açık bir şekilde görülmüştür. İran ile toplam ticaret hacmi 1980’lerin de gerisine giderek 1996 yılı dışında hep 1 milyar doların altında gerçekleşmiştir. 1990’larda Ankara’nın Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yeni bağımsız olan Türk devletlerine öncülük yapma iddiasındaki söylemleri hatırlandığında İran gibi büyük bir komşusu ile 1 milyar dolarlık bir ticaret hacmine bile ulaşamayan Türkiye’nin nasıl güçlü bir ekonomiye sahip olacağı ve bu misyonu nasıl yerine getireceği sorgulanmamıştır.