Bazıları FETÖ, PKK ve IŞİD ile mücadelenin bu derece yoğunlaştığı bir ortamda devleti mutlaka Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin yönetmesi gerektiğini düşünüyor.
Bütün bu belalara sebep olan zevatın, aynı belalardan kurtulmamız için tek seçenek görülmesi tuhaf. Ancak bu tuhaflığı göremeyenler hayli fazla.
- Gerçek şu kibugün devleti yönetenler yaşadığımız krizi iyi yönetemiyor.Devletten FETÖ’cüleri temizleme konusunda “at izinin it izine karışmasına“, yapılan haksızlıklar ve yanlışlara her kesimden tepkiler yoğunlaşmakta. Suriye’den ve yurt içindeki bölgelerden şehit haberleri ciğerleri dağlamakta.
- AyrıcaFETÖ ile mücadele konusunda, AKP kadrolarının uzunca bir dönem FETÖ ile iç içe geçmiş olmasından doğan bir zafiyet var.
Abdülkadir Selvi‘nin ifadesiyle AK Parti içinde “FETÖ kapısından girilip Ak Parti’ye operasyon yapılırsa, operasyonun nereye gideceği belli olmaz, parti türbülansa girer”diye düşünen güçlü bir kesim var. Bu da Ak Parti’den, hükümetten, bürokrasiden Belediyelerden etkili FETÖ’cülerin temizlenmesine mani oluyor.
Yani bu netameli durumdan Ak Parti kadroları ile çıkılabileceği tezinin hiçbir dayanağı yok.
Bu bakımdan iktidar partisine alternatif çıkarmak için muhalefet partilerine çok iş düşüyor.
Ancak sosyolojik olarak CHP oyları yüzde 25’de kilitlenmiş durumda. Ne yükseliyor, ne düşüyor.
HDP’nin baraj altı kalması ihtimali büyük. Bu da sadece AKP’ye yarar.
Mevcut partiler içinde sadece MHP, AKP’nin iktidarına son verebilir. Veya MHP baraj altına düşerek, Türkiye’yi iki partili bir Meclis yapısına ve AKP’yi Anayasa’yı tek başına değiştirebileceği bir güce taşıyabilir.
Bunu en iyi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP kurmayları biliyor. Bu kesimde ortaya çıkan Devlet Bahçeli muhabbeti, Meral Akşener düşmanlığı boşuna değil.
Kamuoyu araştırmaları ile Bahçeli’nin MHP’sinin baraj altı kalacağını, Meral Akşener’in başında olacağı MHP’nin tek başına AKP iktidarına son vereceğini izliyorlar.
Bu bakımdan MHP’deki değişim veya Meral Akşener’in liderlik mücadelesi sadece MHP’nin değil, Türkiye’nin önemli bir meselesi. Mutlaka gündemin ön sıralarına gelecek.
*******************************************
17/25 Aralık 2013 Milat Olabilir mi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetleri tarafından 17/25 Aralık 2013 soruşturmaları “hükümete karşı darbe teşebbüsü” olarak nitelendirilmektedir.
Bu soruşturmalar “aralarında iş adamları, bürokratlar, banka müdürü, çeşitli düzeyde kamu görevlileri ve 61. Türkiye Hükûmeti kabine üyesi dört bakan ile üç bakan çocuğunun olduğu kişiler hakkında ‘rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık’ suçlarını işledikleri iddiasıyla” yürütülmüştü.
Soruşturmaları yürüten emniyet görevlileri, savcı ve hâkimler FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle görev yerleri değiştirilmişti. Şimdi de çoğu tutuklu.
Milli Güvenlik Kurulu (MGK), o zamana kadar “cemaat” veya “hizmet hareketi” olarak adlandırılan örgütü, 26.02.2014 yılında “paralel yapı” ve “terör örgütü” olarak kabul etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “17/25 Aralık sonrası alınan tedbirler sayesinde 15 Temmuz darbe teşebbüsünün başarısız olduğunu” söyledi. “Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Rabbim de milletim de bizi affetsin” dedi.
Erdoğan ve AKP, FETÖ üyesi olmakla suçlananlar için 17 Aralık 2013’ün milat olarak alınması gerektiğini düşünüyorlar. Yani bu tarihten önce FETÖ ile irtibatlı olanlar suçlanmasın, bu tarihten sonra irtibatı devam edenler suçlu kabul edilsin kanaatindeler.
Böyle bir milat belirlemek hukuki değildir ama AKP’liler buna kendilerini mecbur hissediyor.
Çünkü bu tarihten önce o zaman ki adı “cemaat” olan FETÖ ile irtibatlı, iltisaklı olmayan AKP’li yok gibi.
FETÖ üyesi savcı ve hâkimler 17/25 Aralık 2013 soruşturmalarını hükümeti düşürmek maksadıyla yapsalar bile yolsuzluk boyutunu düşünerek soruşturmalara destek verenler de var. Bunlar arasında CHP lideri Kılıçdaroğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli ve hatta AKP’li üst düzey yöneticileri de sayabiliriz.
15 Temmuz 2016‘ya kadar hiç silah kullanmamış, maksadını gizlemiş bir örgütle karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.
Bunun için örgüt üyesi olmadığı halde, örgütün düzenlediği toplantılara katılanlar, hayır niyetiyle yardım edenler, Bank Asya’da parası olanlar, kredi çekenler ve hatta örgüt üyeleriyle irtibat içinde olanlar suçlanabilir mi?
Mesela Başbakan E. Yardımcısı Bülent Arınç “Silahlı terör örgütünün Fethullahçı olması, o gece (15 Temmuz 2016) ortaya çıkan bir olaydır. Ben o gece öğrenmiş olabilirim ama Sayın Cumhurbaşkanımız da o gece öğrendi. Genelkurmay Başkanımız da o gece öğrendi. Onların bilmediklerini ben nasıl bilebilirim?” dedi.
Bunu sade vatandaş da dediği zaman haklı olmaz mı?
Bana göre devletin izniyle faaliyet yapan ve devlet tarafından kapatılıncaya kadar devletin denetiminde olan bu kuruluşlarla münasebeti olan sade vatandaş suçlanamaz.
Eğer bu kuruluşlar FETÖ’ye finans ve insan kaynağı sağlıyor idiyse o tarihe kadar kapatmayan devlet yetkilileri yargılanmalıdır.
*********************************************
Milat Belirlemek Doğru mu?
FETÖ davaları için bir milat belirlenirse (17/25 Aralık 2013 milat olursa) farklı sorunlar ortaya çıkacak.
Mesela FETÖ soruşturmalarında sorulan “Bank Asya’da hesabınız var mı?” sorusuna, “hangi tarihler arasında?” sorusunu da eklemeniz gerekir.
Alacağınız cevabı değerlendirmek için kriterleriniz belli olmalıdır.
- Bank Asya’daherhangi bir tarihteparası olanlar suçlu mudur?
- Bank Asya’da17 Aralık 2013 öncesiparası olanlar suçlu mudur?
- Bank Asya’da17 Aralık 2013 ile 26.02.2014 MGK kararı arasındaparası olanlar suçlu mudur?
- 2014 sonra 15 Temmuz 2016 ya kadarBank Asya’da parası olanlar suçlu mudur?
Aynı soruları FETÖ’ye ait olduğu için 15 Temmuz 2016 sonrası kapatılan okullar, dershanelerde çocuklarını okutanlar veya öğretmenlik yapanlar için de sorulabilir.
Milat belirlenirse, “Cemaatin/FETÖ’nün” okul ve yurtlarına parsel parsel araziler veren, binalarını yapan, ihaleler veren Belediye Başkanları için de milat olarak belirlenecek tarih çok önemli olacaktır.
***
Böyle bir milat belirlemektense hukuki olanı yapmak gerekir.
Yani masum insanlarla suç örgütünün mensupları titizlikle ayırt edilmeli.
Doğruluğu şüpheli ihbar ve itiraflarla, önce suçlu belirleyip, sonra delil aramaya lüzum yok. Delilden suçluya gidilmeli.
Somut deliller var, SUÇLULAR belli:
- Silahlı darbe teşebbüsüne karışan generaller, subaylar. Halkın üzerine silah sıkanlar, bomba atanlar ve bunlara emir verenler.
- Örgütün yöneticileri, finans ve insan kaynaklarını yönetenler…
- Darbeye karışan polisler, istihbaratçılar ve kumpas olduğu açığa çıkan siyasi davaları yürüten savcılar, hâkimler, emniyet mensupları…
- Bürokraside örgütlenmeyi yürüten, devletin arşivini örgüte, dolayısıyla ABD’ye verenler…
- TÜBİTAK, Adli Tıp, GATA gibi kurumlarda örgütlenip sahte raporlar verenler… TİB’de insanların mahremine ulaşan, kaset, şantaj işlerine karışanlar…
Cezalandırılabilecek olanlar bunlar. Bir de bunlara göz yuman destek veren siyasiler…
Bunların tamamına yakını (siyasiler hariç) ismen belli, bir kısmı yakalandı, bir kısmı kaçtı.
Bunların dışındaki on binlerce insan üzerinden yürütülen soruşturmalar, açığa almalar ve işten çıkarmalar yargılamaları çıkmaza sokma riskini taşımaktadır.
Yargılamaların adil olmadığı kanaatini yaygınlaştırmanın ve yeni mağdurlar yaratmanın da önemli ve olumsuz sonuçları olacaktır.